DİLEK ATLI
Orhan Pamuk, geçtiğimiz şubat ayında Bursalı okuyucularıyla buluşmuştu. 52 yıl sonra Bursa’ya geldiğini kaydeden ünlü yazar, edebiyat severlerden büyük ilgi görmüştü.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık”la ilgi olarak sorularımızı yanıtladı.
Kafamda Bir Tuhaflık, bir aşk romanı. Ama aynı zamanda bir ‘kısmet’ romanı da diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Roman zaten bu iki kavramın çelişmediği bir konuyu anlatmaya çalışıyor. Hepimiz hayatlarımızda niyet ettiğimiz şeyleri gerçekleştirmek isteriz. Aşkta da bu böyle olur. Böyle olmasını ister, çaba gösteririz. Gel gör ki, belki de aşkta mutluluk illa ki bizim niyet ettiğimizde değil, başımıza gelen kısmettedir. Kafamda Bir Tuhaflık, başımıza geleni kabul etmenin altını çizen bir roman.
Bu roman ile birlikte okuyucuların kendilerine hangi soruları sormalarını istediniz?
Az önce söz ettiğimiz çerçeveyi biraz daha büyütürsek; hayatımızın, kader çizgimizin ne kadarı bizim irademizde? Ne kadarı başka güçler, iradeler, tesadüfler ya da anlayamadığımız şeylerle belirleniyor? Acaba hayatı değerlendirirken yalnızca yapmak istediklerimiz, niyet ettiklerimizle mi değerlendirmeliyiz?
Yani, Kafamda Bir Tuhaflık romanı, yalnız aşk konusuna değil; hayatın her cephesine bu sorularla bakmaya çalışıyor. Kitapta altı çizilen hafif bir de mizah var. Biraz bıyık altından gülümseyerek Kafamda Bir Tuhaflık, hem aşk hem de hayat konusunda bizim kendi kararlarımızın yaşamımızı çok da fazla belirlemediğini okuyuculara sorgulatıyor.
40 YILLIK DEĞİŞİM…
Mevlut’un 1969 yılından başlayıp 2012 yılına kadar süren yaşam hikayesinde İstanbul’un ve alışkanlıklarımızın değişimini de anlatıyorsunuz. Bu, romana belgeselcilik unsurları da katmış diyebilir miyiz?
Belgesel olduğunu düşünmüyorum ama kahramanlarım İstanbul’un 40 yılı kapsayan değişimini yaşıyorlar. Elbette, bu 40 yıllık değişim sadece İstanbul’un değil; tüm Türkiye’nin değişimi olduğunu ben Bursa’ya gelince gördüm. Aşağı yukarı bizim İstanbul’da yaşadığımız şeyler; tarihi dokunun yok olması, iki-üç katlı bahçeli evlerin yıkılarak onların yüksek apartmanlara dönüşmesi, hatıralarla dolu dar sokaklar ve kaldırımların değişmesi… Bütün bunların insan ruhu üzerinde yaptığı sarsıntı… Bunlar gibi konuların; bunlara ister geleneksel toplumdan moderniğe geçiş diyelim, ister Doğu-Batı çatışması diyelim hayatla ilgili olduğunu ve istediğimiz gibi gelişmediğini kabulleniyoruz. Yani, niyet ettiğimiz olmuyor. İstanbul’a gelen 12 milyon nüfus tutunmaya çalışıyor. Sonuçta İstanbul, başka bir şehir oluyor. Değişiyor. Bu defa da kendi değiştirdikleri şehirde birbirlerini istemiyorlar.
‘İltifat olarak görüyorum’
Özellikle Masumiyet Müzesi ve son kitabınız Kafamda Bir Tuhaflık’tan sonra zor okunan, anlaşılamayan yazar imajınız yıkıldı diyebilir miyiz?
Ben, zor okunan bir yazar olduğumu hiçbir zaman düşünmedim. Böyle ifade edenler, evet, oldu. Ama ben, böyle bir yazar değilim. Genellikle çok okuma alışkanlığı olmadığı için böyle düşünülüyor olabilir. Oysa, ülkemizde en çok okunan yazarlardan biriyim. ‘Zor okunan yazar’ söylemini bir iltifat olarak da görüyorum aslında. Son kitabım da görüyorum ki, diğer kitaplarım gibi ilgiyle okunuyor. Buna çok seviniyorum tabii ki. İnsanlar, okudukça daha da seviyorlar kitaplarımı.