Aynı zamanda Avrupa Merkez Bankası (ECB) Yönetim Kurulu Üyesi de olan Weidmann, Frankfurt’ta düzenlenen “Bundesbank Konferansı”nda, “Tarihte dönüm noktaları: Krizler, merkez bankalarının görev ve uygulamalarını nasıl değiştirdi?” konulu bir konuşma yaptı.
Açıklamalarının ECB Yönetim Kurulu toplantısının hemen öncesinde, mevcut para politikası duruşuna ilişkin bir yorum olarak algılanmaması gerektiğini belirten Weidmann, merkez bankalarının karşılaştığı mevcut ve gelecekteki sorunlara ilişkin görüşlerini paylaşmak istediğini söyledi.
Weidmann, son küresel mali krizin, ekonomistler ve merkez bankacıları arasında para politikasının gelecekteki şekli ve rolü üzerine yoğun tartışmalara yol açtığını ifade etti.
Finansal krizlerin patlak vermeden önce, para politikasının temel ilkeleri konusunda bir çeşit uzlaşma olduğuna dikkati çeken Weidmann, “Merkez bankaları, öncelikli olarak fiyat istikrarını, yani tüketici fiyat istikrarını sağlamalı. Merkez bankaları, hükumetlerden bağımsız olmalı ve merkez bankalarının düşük enflasyona karşı taahhüdünün kredibilitesi, kendi fiyat istikrarına ilişkin hedefi yerine getirmelerinin anahtarıdır” ifadelerini kullandı.
“Yunanistan, şu anda kesinlikle odak noktası”
Geçmişte krizlerin merkez bankalarını baskı altına aldığını belirten Weidmann, “Finansal ve ekonomik krizin 2010’da borç krizine dönüştüğü Avro Bölgesi’nde, para politikası yapıcılar, krizin tırmanmasını önlemek için defalarca baskı altında kaldı. Bazen görevlerinin limitlerine kadar gittiler, hatta bazıları aştıklarına inanıyor” diye konuştu.
Weidmann, en son krizin sonucu olarak merkez bankalarının daha geniş bir rol ve yeni fonksiyonlar üstlendiğini ifade ederek, “Merkez bankalarının etkileri bankaların yetki sınırları ve eylemlerinin meşrutiyeti konusunda bir tartışmaya yol açtı. Avro Bölgesi ile ilgili olarak hatta bazıları ECB’yi tek oyuncu olarak adlandırıyor. Bugünlerde ECB’nin Yunanistan’ın kaderi üzerindeki rolü yoğun bir tartışmayı teşvik etti” değerlendirmesinde bulundu.
Yunanistan’ın şu anda kesinlikle odak noktası olduğunu vurgulayan Weidmann, “Yunanistan, Avrupa’daki krizlerin doğurduğu derin entegrasyona rağmen Avro Bölgesi ülkelerinin nihai olarak hala kendi işlerinden sorumlu olduğunu bize açıkça gösteren bir meseledir” dedi.
“Yunan hükümeti, güvenilmez bir müzakere ortağı olarak eleştirildi”
Yunanistan’ın kreditörleriyle görüşmelerindeki tutumununa da değinen Weidmann, şunları kaydetti:
“Yunan hükumeti sadece önceki anlaşmaları terk etmedi, ayrıca yaygın olarak güvenilmez bir müzakere ortağı olarak eleştirildi. Yaklaşık bir hafta önce, yardım programı sona erdi ve Yunan hükumeti IMF gibi kamu kreditörlerine ödeme yükümlülüğünü yerine getiremedi. Buna ek olarak, Yunanlıların büyük bir çoğunluğu ülkelerinin ek konsolidasyon tedbirleri ve reformlarla borçlarını ödemelerine karşı olduklarını bir referandumda dile getirdi.”
Weidmann, bu durumda merkez bankalarının, bankaların ve hükümetlerin ödemelerini koruma altına almak gibi bir görevi olmadığını, bunun hükümet ve parlamentolarla ilgili bir konu olduğunu dile getirdi.
Yunan bankalarının borçlarını ödemesi konusundaki şüphelerin gün geçtikçe artığını ve ülkeye mali kaynak aktarılmasının ECB’nin görevi olmadığını ifade eden Weidmann, “Eurosistem, Yunanistan’a likidite desteğini artırmamalı ve sermaye kontrolleri, uygun bir destek paketinin tüm taraflarca kabul edilmesine ve hem Yunan hükümeti hem de Yunan bankacılık sisteminin borç ödeme gücü sağlanana kadar devam etmeli” dedi.