Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin 2. Olağanüstü Kongresi’nin yapılacağı 22 Mayıs akşamı yeni başbakanı süratle görevlendirip, yeni kabinenin oluşturulmasına imkan vereceğini söyledi.
Erdoğan, ATV ve A Haber televizyonlarının ortak yayınında, “Gençlerle Büyük Buluşma” programına katıldı.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen programda gençlerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın AK Parti Genel Başkan adayı gösterilmesine ilişkin bir soruyu yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Görünen o ki bu olağanüstü genel kurula temayül tek adayla gitme istikametinde. O da yüzde 81-82 oranında bir bütünleşmeyi gösteriyor. Böylece pazar günü yapılacak kongreyle de genel kurul, tüm delegeler, artık oradaki adayla ilgili kararını verecektir ve pazar akşamı da artık gerek partimizin diyeceğim çünkü kurucu genel başkanı olduğum için bunu söyleyebiliyorum, genel başbakanı belli olacaktır. Bunun yanında da tabii aynı şekilde bundan sonraki sürece yönelik ‘Başbakan kim olacak?’ sorusunun cevabı da tabii o gün öyle zannediyorum ki Başbakanımız Ahmet Bey istifasını verecektir. İstifayı verdikten sonra, ben de geciktirmeyi düşünmüyorum, hemen o akşam o gece yeni başbakanı görevlendirip, süratle kabinesini oluşturma imkanını verelim istiyorum.”
“Bugün yargılanmasan yarın zaten yargılanacaksın”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği teklifinin TBMM Genel Kurulundaki oylamasına ilişkin, “Bir taraftan diyorlar ki ‘hodri meydan’. ‘Hodri meydan’ diyorsanız o zaman açın önünü, gitsin yargıya, hepsi yargılansın. Burada kaçmanın bir anlamı var mı, yok. Çünkü bugün yargılanmasan yarın zaten yargılanacaksın. Ne zaman? Milletvekilliği bittiği anda gene yargılanacak. Bu işten kaçış yok, şimdi yargılan, hiç olmazsa Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin başına dert olmayın.” dedi.
Dokunulmazlık konusunun bir diğer yönü daha olduğuna vurgu yapan Recep Tayyip Erdoğan, bunu şöyle anlattı:
“Dokunulmazlık olayında bu karar ile birlikte, Türkiye’nin önünde bana göre demokrasi mücadelesinde, şu andaki parlamenter demokraside bir sınav kazanılmış olacak. ‘Bu sınavı yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu verecektir’ düşüncesindeyim, kanaatindeyim, çünkü ilk turlarda ortaya çıkan buydu. Bunu gördük ve bu sürece destek veren tüm milletvekili arkadaşlarımızı kutluyorum.”
“İnsana saygısı olmayanın tarihi eserlere saygısı olur mu?”
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde ikamet eden Ayşe Engin isimli gencin, “Özerklik ilanı adı altında insanımızı, bizi, halkımızı, evinden, barkından eden, esnafımızı işinden alıkoyan bir zihniyete karşı mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi de sizinle beraber refah düzeyimize ulaşabileceğimize inanıyoruz. Hem ilimiz hem bölgemiz hem de ülkemiz adına gerçek refah düzeyine ne zaman ulaşabileceğiz” sorusu üzerine, Diyarbakır’ı iyi bilenlerin sur içinin mahiyetini ve güzelliğini bilmeleri gerektiğini belirtti.
Sur içinde bin 160-bin 168 kadar tarihi tescilli bina olduğunu belirten Erdoğan, kendisi arzusunun, tarihi tescilli binaların renövesinin ve restorasyonun yapılmasının ardından sahiplerine bunları teslim etmek olduğunu ancak orada yaşayan tüm vatandaşların bunları almasının mümkün olmadığını söyledi.
Sur içinin bir bütünleşme alanı daha olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Orada Dicle akıyor, surlar var. Şimdi o surlarla Dicle’yi bütünleştirdiğiniz zaman, yani oradaki piknik alanlarından tutunuz, bütün seyir teraslarına varıncaya kadar bir de onlar yapıldığı zaman o zaman Dicle bugünkü Dicle olmayacak. Fakat terör örgütü, bölücü terör örgütü, hiçbir zaman böyle bir şehircilik mantığı yoktur. Onların insana değer verme diye bir mantığı yoktur. Onlar sadece cami, okul, konut hiçbir şey dinlemeden tarihi bina dinlemeden, işte oradaki meşhur saat kulesini, biliyorsunuz, onlara varıncaya kadar hepsini ne yapmışlardır, delik deşik etmişlerdir. Çünkü insana saygısı olmayanın bu tür tarihi eserlere saygısı olur mu? Olmaz ve bunlar da bunu acımasızca yaptılar. Ama ‘çevreciyiz’ diye geçinenler, ‘Green Peace’ci diye geçinenlerin hiçbirisi bunların aleyhinde hiçbir zaman kalkıp da herhangi bir yayın, herhangi bir söz söylememişlerdir. Ama biz dertliyiz, çünkü biz milletimizi seviyoruz, çünkü biz vatanımızı seviyoruz ve bu vatanda milletimizin en ideal yerlere layık olduklarını ve şu anda bulunan yerlerde kalmamaları gerektiğine inanıyoruz.”
“Bu millet niçin bir darbe anayasasıyla yönetilsin ki?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa konusunda ise “Ülkede bir darbe anayasasıyla bir yere varılamayacağının üzerinde ittifak hasıl olduğu için talep ettik, bunu böyle konuştuk. Zira bu halk, bu millet niçin bir darbe anayasasıyla yönetilsin ki? Kendi iradesi var, kendi iradesi ile ortaya koyabileceği bir anayasa var ve bu anayasa ile bu ülke çok daha demokratik bir şekilde yönetilebilir.” diye konuştu.
“Siz darbe anayasasına layıksınız” diyen bir anlayışın olduğuna işaret eden Erdoğan, bunu savunanların da ne dediğini aslında bilmediğini söyledi.
“Aradığım samimiyet, eğer demokrasi samimiyet üzerine inşa edilirse bir netice alırsınız.” diyen Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Çıkmış, geçen gün parlamentoda, 23 Nisan’da konuşma yapıyor, ‘çoğunluğun azınlık üzerindeki hakimiyetine evet demeyiz’ diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ne demektir biliyor musun? Bu millete saygısızlıktır, ihanettir. İşin hakkı neyse, bunun hakkını vereceksin. Bunun hakkını verdiğimiz içindir ki Türkiye 2002’de neredeydi, şu an nerede.”
“Biz IMF’ye 23,5 milyar dolar borcu ödedik sonra borç istediler”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her alanda ciddi yatırımlar yapıldığını anımsattı.
Milli gelirin 230 milyar dolardan, 780 milyar dolara çıktığını aktaran Erdoğan, ihracatın ise 36 milyar dolar olduğunu şimdi ise 158 milyar dolar seviyesinin yakalandığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “IMF’e 23,5 milyar dolar borcu olan bir ülkeydik. IMF bizim paramızı yönetmiyordu, bize siyasi ufuk ve bize siyaseten idare etmeye kalkıyordu. Biz IMF’ye 23,5 milyar dolar borcu ödedik, bizden daha sonra 5 milyar avro borç istediler.” şeklinde konuştu.
“Bir adım daha atıyoruz, Çanakkale’ye bir köprü inşallah başlayacağız”
Bütün bu yatırımlara bakıldığı zaman Türkiye’nin “geri kalmış bir ülke olduğunun söylenemeyeceğini” belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“G-20’ye durup dururken sizi almıyorlar, oraya da girdik ve ev sahipliğini de başarılı bir şekilde, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde Antalya’da gerçekleştirdik. Şimdi bir adım daha atıyoruz, Çanakkale’ye bir köprü inşallah başlayacağız. Osmangazi Köprüsü de tamamlanma noktasına geldi. Osmangazi Köprüsü’nden Orhangazi’ye kadar 40 kilometrelik bir otoyolu da bitirdik. Onu da görünce ‘bizim bileğimizi artık kolay kolay bükemeyecekler, bu işi süratli götüreceğiz’ dedim. İşte başkanlık sistemi olduğu zaman bunlar 2’ye katlanmaz, 3’e katlanmaz, Allah’ın izni ile sınırsız gider, yeter ki vasıflı yöneticilerin elinde olsun, yeter ki dürüst yöneticilerin elinde olsun.”
“Dünyada bizim gibi olan iki tane ya da üç tane ülke var”
Erdoğan, “partili cumhurbaşkanlığı” sistemine ilişkin bir soru üzerine, bu konuda Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, “mademki başkanlık sistemine karşısınız, gelin partili başkanlık sistemi yapalım” dediğini hatırlattı.
Bunu söylemesinin nedenini açıklayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Salt bir başkanlık sistemi sizi partinizden koparıyor ya, partinizden kopardığı zaman siz belli bir yerde gücü bir yere kadar kaybediyorsunuz. Bu tabi bir şey daha getiriyor, nedir? Muvaza yapıyorsunuz. Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak, partinin mensupları sizden kopuk yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir annenin evladından koparılması gibi bir şey. Koparılabilir mi ya. Ne yapacak, yapacak o evladına ulaşacak, evladı da ona ulaşacak. Ama neymiş tarafsızmış, mümkün mü, böyle bir şey olabilir mi? Siz yasal olarak tarafsızlığın gerekleri neyse bunu yaparsınız bu ayrı bir şey ama burayı kimse ayıramaz, bu mümkün değil. Onun için de yasalar içerisinde, yasal çerçevede olması gerekenler neyse bunlar yapılır.”
ABD, Rusya ve Fransa’dan başkanlık sistemine ilişkin örnekler veren Erdoğan, “Öyleyse bu niye birilerini rahatsız ediyor? Niye koparıyoruz? Dünyada bizim gibi olan iki tane ya da üç tane ülke var. Diğerlerinin hepsinin partisiyle bağı devam etmektedir ve o güç ülkeye yansımaktadır. Bu gücü bence asla ne başkandan ne cumhurbaşkanından esirgememek gerekir diye düşünüyorum. Arkadaşlarımızın da, akademisyenlerimizin, bu alanda yetki sahibi olanların hepsinin ortak kanaati budur. Dünyanın ortak kanaati budur aslında.” diye konuştu.
“Lozan’ın daha da güncelleştirilmesi lazım”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Rum Cemaati mensubu bir gencin, “Yeni anayasada azınlıklarla ilgili nasıl yenilikler olacak?” sorusu üzerine sözlerine şöyle devam etti:
“Başbakanlığım döneminden bahsediyorum. Azınlıkların vakıf mallarına el konulmuştu. Biz iktidarımız döneminde bütün bu malları kendilerine iade etmeye başladık. Göreve başladığımda 2,5 milyar civarındaydı. Burada Rum, Ermeni vakıfları hepsi kendi varlıklarını alıyordu. Hala yasal süreci devam edenlerin olduğunu da biliyorum. Onlar da iade edilecek. Şu anda bunları biz anayasal teminat altına alarak yaptık. Bir defa şunu bütün samimiyetimle ifade ermek isterim. Bu ülkede azınlıkların hukukunu Lozan geçmişte belirlemiştir. Lozan’ın daha da güncelleştirilmesi ve ülkemizde ben hangi haklara sahipsem azınlıkların da aynı haklara sahip olması lazım. Şu an Meclis’te azınlıklardan olup milletvekili olan arkadaşlarımız var. Bugün milletvekilidir, yarın belki bunlardan bakanlar çıkabilir. Çıkmayacak diye bir şey asla söz konusu değil. Şu anda bu aşama katedildiğine göre yarın onlar da olacaktır. Şunu bilmenizi isterim. Azınlıklar ülkemizde bizim eşit vatandaşımızdır. Bundan taviz vermek söz konusu değil.”
“Binlerce engelliyi devlet kurumlarına taşıdık”
Son rakamları bilmediğini ancak yüzde 3 gibi bir engelli istihdamının söz konusu olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Özel sektörü de bu konuda çok teşvik ettik. Sizler de engelli alacaksınız. 100 kişi mi çalıştırıyorsunuz 3’ü engelli olacak. Burada bir ölçüyü paylaşmak isterim. Tabii bu engelli kardeşlerim içinde öyleleri var ki engeli bazı meslekleri yapmayı müsade etmiyor. Mesela, ‘hakimlik, savcılık’ dedi. Tabii bir görme engelli hakim, aynı şekilde duyma engelli hakim olursa kararını veremez. Dil noktasında sorun varsa kararını veremez. Ama diyelim ki kol ve ayağında sıkıntı varsa hakim ve savcı olmasında sıkıntı yok. Görmede, duymada, konuşmada engeli varsa maalesef bu işin önünü kesiyor. Örneğin dışişlerinde beden noktasında ayakta engeli varsa büyükelçi veya başkonsolos olmasına mani yok. Bir arkadaşım var. Şu anda dışişlerinde başkonsolos olarak çalışıyor. Kendisine ‘artık ciddi tecrüben var büyükelçi yapalım seni’ dedim ‘ben bu noktada kalmak istiyorum’ dedi. Diğer birimlerde de engelin çeşidine göre bazı atamalarda sıkıntı olabilir.. Okumuş yetişmiş binlerce engelliyi devlet kurumlarına taşıdık. Öğretmenelik yapan kardeşlerim var. Şu anda devletin diğer kurumlarında sekreteryada, şurada, burada görev yapanlar var. İlk defa bu 12-13 senede önleri bu kadar açıldı, bundan sonra bu daha da devam edecek.”
“Evlerini terk edenler, evlerini tamirle falan uğraşmasınlar”
“Ben buradan bir sinyal veriyorum” ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Evlerini terk edenler, evlerini tamirle falan uğraşmasınlar. Burada bir hedef var, bütün evlerin yıkılması. Hepsini diyorum, yıkalım. Biz burayı, tarihi konutları söylemiyorum, yeniden inşa edelim ve buralardaki konut sahipleri, aynen kentsel dönüşümü nasıl yapıyorsak kentsel dönüşümü burada uygulayalım ve ondan sonra yeni evlerine gelsinler bey bey, hanım hanım, çocuklarıyla otursunlar.” diye konuştu.
Recep Tayyip Erdoğan, bu durumun bütün terör bölgeleri için geçerli olduğunu söyledi.
“Ankara’da oturup da ülkeyi izleyen, seyreden birisi olmadım”
Terörle mücadele yürütülen bölgelerdeki belediyelerde, atık su ve içme su kanalları, enerji kanalları gibi altyapı eksikliğine dikkati çeken Erdoğan, “Bu malum belediyeler, terör örgütünün desteklediği belediyelerin altyapı gibi bir derdi yok. Oralarda atık su vesaire gibi bunların hepsi yüzeyde akıyor, bunların böyle bir derdi yok. Buraları gayet çok gezen, bilen birisiyim. Ben Ankara’da oturup da ülkeyi izleyen, seyreden birisi olmadım bugüne kadar. Gezdim, dolaştım, en az gittiğim yere 3-5 kere gittim ve buralarda nerede ne var, bunları gayet iyi biliyorum. Şu anda da yeni inşallah hükümet ile birlikte bu operasyonları çok daha seri yapıp, buraları tamamen yıkmak, bir taraftan altyapı öbür taraftan Toplu Konut İdaresi ile de konutların yapımına girmek ve bu konutların yapımıyla birlikte de konutlar biter bitmez bütün vatandaşlarımızı oturdukları yerlere yeniden yerleştirmek.” değerlendirmesinde bulundu.
“Er veya geç Türkiye’ye ben vize vereceklerine inanıyorum”
“Ben de genç kardeşlerime özellikle şunu hatırlatmak isterim, biz buralara vizelerle gelmedik, hep duruşumuzla geldik.” yorumunu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bizim duruşumuz çok önemli. Vize verirler verirler, vermezler vermezler. Hiç önemli değil. Er veya geç Türkiye’ye ben vize vereceklerine inanıyorum. Vermezlerse de şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir cumhurbaşkanı olarak bunu kendime dert edinmiyorum. Şu anda Avrupa, maalesef iki yüzlülük yapıyor. Bakıyorsunuz Latin Amerika ülkelerine vize veriyor, yani Schengen’e tabi tutuyor. Ne alakası var bunların Avrupa Birliği’yle? Onlara bu imkanı veriyorsun da müzakereci bir ülke olan Türkiye’ye niye bunu vermiyorsun? Türkiye, sene 63, sene 2016, 53 yıldır Avrupa Birliği ile bu görüşmeleri yapıyor. Ben yıllarca Liderler Zirvesi’ne katıldım, Ahmet Bey işte burada birkaç Liderler Zirvesi’ne de o katıldı. Ben katıldığım zaman 15 ülke vardı daha sonra bunu 28’e çıkardılar ki şu anda o var ama maalesef bu konularda atılması gereken adımları atmadılar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Temel problem ne, Müslüman olmak mı?” sorusuna, tebessüm ederek “Doğrusunu söyledim, beni söyletme.” yanıtını verdi.
“Vizeyi Suriye için koz olarak kullanmaya yöneldiler”
Avrupa Birliği içinde, halkı Müslüman olan başka bir ülke olmadığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Halkı Müslüman olan ülkelere karşı zaten maalesef tavırları değişik. Fakat bir şeyi özellikle söylüyorum. Şu anda Almanya’da 3 milyon Müslüman var. Diğerlerinde de bir o kadar. 6 milyon şu anda sadece bizim vatandaşımız olan Müslüman var. Bir de Afrika ülkelerinden Müslümanlar var. Bunları da aldığınız zaman tam toplam sayıyı çıkarmadım ama nereden bakarsanız bakın, 15-20 milyon Müslüman, Avrupa Birliği ülkelerinde var. Bize bu tür yaklaşımla gelmeleri bizi üzüyor. Bunu Suriye’de de gördük. Aynı şekilde mesela bir Medeniyetler İttifakı oluşumu yaptık, İspanya ile beraber. İkimiz bu adımı attık ama diğerleri geldikçe bu iş yumuşamadı, tam tersine Medeniyetler İttifakı’na bile sahip çıkmadılar. Eğer Medeniyetler İttifakı diyorsanız, o zaman halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’ye karşı niye bunu uyguluyorsunuz. Şimdi de vizeyi kalkıyorlar, Suriye için koz olarak kullanmaya yöneldiler. Ben biraz farklı çıkış yapınca beyefendiler herhalde rahatsız olmuşlar. Biz yine iyi niyetle devam edeceğiz yolumuza. Temennim odur ki bir netice alınır. Sabır gerekir ama er veya geç ben yine de bu olacak diye düşünüyorum.”
“Bedelini şu anda ödedikleri gibi ağır bir şekilde öderler”
Söz konusu bölgelerde, “Burası bölücü terör örgütünün egemenliğindedir.” gibi bir yaklaşımın söz konusu olamayacağını altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Yok böyle bir şey. Ne demek egemenliğindedir, böyle bir şey olabilir mi? Bütün buraların hepsi Türkiye Cumhuriyeti devletinin otoritesindedir. Biz oralarda asla güvenlik güçlerimizin hakimiyetini kaybetmesi diye bir şeyi kabul etmeyiz. Bedelini şu anda ödedikleri gibi ağır bir şekilde öderler. Ödemeye de devam edecekler. Bu iş bitmeden, bu iş çözüme kavuşmadan, sıfırlanmadan bir defa bu operasyonlar bitmeyecek. Kesinlikle bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti devletinin otoritesini, hakimiyetini ve benim milletimin huzurunu sağlayana kadar bu mücadeleyi biz sürdüreceğiz. Bu mücadeleyi sürdürürken de tüm insani hizmeti, benim vatandaşım gönül huzuru içinde alacak.
Okullarıyla, hastaneleriyle, her şeyiyle. Çünkü bu canilerin, bu vahşilerin okul diye, hastane diye bir derdi, bir sorunu yok. Bunlar camiyi de yakıyor, yıkıyor, hastaneyi de yakıyor, yıkıyor. Bunlar okulları da yakıyor, yıkıyorlar. Ama bakıyorsunuz bazı entel dantel takımları da bunlar için imza topluyor. Neymiş, bu operasyonların yapılması insani değilmiş. Bu operasyonlar bu ülkede benim samimi, dürüst vatandaşımı öldürenlere karşı yapılıyor. Bir devletin görevi vatandaşının can güvenliğini, mal güvenliğini, yol emniyetini sağlamaktır. Tüm bunları yapacağız. Akıl güvenliğini sağlamaktır. Bunları yapmaya mecburuz. Bunun için de sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Aksi takdirde biz aldığımız görevi yerine getirmiş olamayız.”