Konunun ciddiyetiyle acı şekilde yüzleşildi.
Türkiye genelindeki organize sanayi bölgeleri, İran’ın arıza gerekçesiyle doğal gaz akışını kısıtlaması sonucunda 3 gün süreyle üretime ara verdi.
Bir anlamda ülke şalter indirdi.
Sanayi bölgelerinin elektriksiz kalması, ihracatı odak noktasına alan Türkiye’nin yeni ekonomi politikasını hayli olumsuz etkiledi.
Pek çok etkenin tesiriyle milyarlarca liralık zarara sebebiyet verildi.
Enerji sorununun Türkiye’nin milli güvenlik problemi olduğu tescillendi.
Yaşanılan darboğaz şöyle dursun herhangi bir politika üretmede gaz arzını sağlayan ülkelerin perspektifinde hareket etme zorunluluğu bağımsızlık bağlamında çok tehlikeli.
Bu nedenle “Yeşil Mutabakat” gündemi de kapıdayken söz konusu riskler göz önüne alınarak arz güvenliği için yenilenebilir enerjiyle ilgili seferberlik ilan edilmeli.
Sektör yetkililerinin sesine kulak verilmeli.
Talepler yerine getirilmeli.
Yenilenebilir enerjideki lobi oyunlarından önce belirgin problemlere değinelim…
Finansal desteklerde yaşanılan sorunlar dikkat çekiyor.
Sektör temsilcileri kamu bankalarının kredilerinde 60 ay vade ve faiz oranının düşük tutulmasını istiyor.
Ayrıca özel bankaların da harekete geçirilmesi gerekiyor.
Yenilenebilir enerji yatırımlarına kredi kolaylığı sağlanmalı.
Özel faiz oranlı çeşitli paketler hazırlanarak sektörün kullanımına sunulmalı.
Yasal prosedürlerde de Tarım ve Orman Bakanlığı ile ilgili kurumların yatırımcılara yönelik güçlükleri ortadan kaldırma yönünde tavır sergilemesi lazım.
Orman Kanunu’nu ele alalım.
Yasa kapsamında orman vasfını yitirmiş arazilerde rüzgar enerjisi yatırımlarına izin verilirken güneş enerjisi santrali kurulmasına müsaade edilmiyor.
Halbuki kanunda rüzgar enerjisi yerine orman vasfını yitirmiş arazilerde yenilenebilir enerji santrali kurulabilir denilse ortada sorun kalmayacak.
Sektör yetkilileri rüzgar lobisi problemlerini çözdürüyor, “güneş”te lobi yok diyor.
Belirli gruplar hangi alana yoğunlaşmışsa onu kolaylaştırmak, diğerlerine ket vurmak kabul edilebilir mi?
Türkiye için böylesine hayati bir meselede lobisel faaliyetlerden söz edilmesi, çeşitli oyunların dönmesi hakikaten pes dedirtiyor.
Organize Sanayi Bölgeleri’nde (OSB) de ilginç bir durum var.
Enerjiye en çok ihtiyaç duyan yerlerin başında gelen OSB’lerin dışına mevzuattan ötürü güneş enerjisi sistemleri kurulamıyor.
Mevcut sanayilerin çatı alanları yeterli büyüklükte değil.
Bu nedenle ilgili yasal mevzuatta değişikliğe gidilerek OSB’lerin dışına güneş enerjisi sistemlerinin kurulmasının önünün açılması isteniyor.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), maden, kum, mermer ocaklarına da güneş enerjisinden yararlanma izni vermiyor.
Genel ölçekte ise EPDK’nın kendi alanındaki süreçleri bazen zorlaştırmasından şikayet ediliyor.
Elektrik faturalarının cepleri alevlendirdiği, ay sonunda çıkarılan bedellerin herkesin canını yaktığı bir konjonktürden geçtiğimiz hepimizin malumu.
Binaların kendi enerjisini üretmesi yakın gelecekte hayati nitelik taşıyacak gibi.
Apartmanların çatılarına güneş enerjisi elde etmek için paneller konulması, bu doğrultuda atılacak adımların teşvik edilmesi elzem.
Belediyeler ruhsatlı ve yapı kayıtlı yerlere güneş enerjisi sistemlerinin kurulması için izin veriyor.
Şunu da belirtmek gerekiyor:
Güneş enerjisi sistemi kurmak imara tabi değil.
Buna karşın koca binalar dikilirken ses çıkarmayanlar iş güneş enerjisine gelince mevzuatlara sıkıca sarılıyor.
Keşke aynı refleks kaçak inşaat yapan müteahhitlere en başında gösterilse.
Belediyeler güneş enerjisi kurulumlarının statik onayına evrak olarak bakıyorlar ancak rapora onay vermiyorlar.
Açıkçası bu topa girmekten kaçınıyor, yatırımcıları üniversiteye yönlendiriyorlar.
Maddi açıdan ve zaman olarak kayıplara yol açan bu durum “Ya kontrol etmeyin ya da kontrol ediyorsanız onayı da siz verin” yakınışlarına sebebiyet veriyor.
10 kilovat üstü yatırımlarda merkezi denetleme kontrol ve veri toplamayı içeren Scada sisteminin zorunlu olması küçük kurumlardaki maliyeti fazlaca şişiriyor.
Sektör temsilcileri bu nedenle çok sayıda kişinin yenilenebilir enerji yatırımı yapmaktan vazgeçtiğini kaydediyor.
50 kilovat altındaki yatırımlarda Scada uzaktan izleme sistemi zorunluluğunun kaldırılması isteniyor.
Sektörün öne çıkan talepleri bu şekilde…
Elbette fazlalaştırılabilir ancak esas mesele bir kez daha altını çizmek gerekirse öncelikle konunun ülke için hayati olduğunun idrak edilmesi.
Doğaya verdiği zararla getirisi hesaplandığında açıkçası ciddi soru işaretleri yaratan HES’ler yerine güneş ve rüzgar enerjisine yönelinmesi, meseleye salt rant ölçeğinde bakan yaklaşımlardan vazgeçilerek lobi savaşlarının sona erdirilmesi Türkiye’nin geleceği için gerekli…