Cumhurbaşkanı Kararı Resmî Gazete’de yayınlandı.
Yabancıya gayrimenkul satışına devlet desteği sağlandı.
Emlakçılara; Türkiye’deki konutları pazarlamaları için yıllık 1.8 milyon liraya kadar reklam ve tanıtım giderleri, yarışmalarla etkinliklerde etkinlik başına 1.2 milyon lira, sanal fuar organizasyonuna 600 bin lira, film ve dizilerde ürün yerleştirmeye yıllık en fazla 600 bin lira gibi çeşitli destekler verilecek.
Yani devlet konutların yabancılara satılması için kolları sıvadı.
Hatırlatmak gerekirse…
Türk vatandaşlığı için istenilen gayrimenkul değeri 18 Eylül 2018’de alınan kararla 1 milyon dolardan 250 bin dolara indirilmişti.
Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve yabancı uyruklulara yönelik tepkilerin de etkisiyle 250 bin dolara indirilen gayrimenkul değerinin kısa süre içinde 400 bin dolara çıkarılması bekleniyor.
Kabine toplantısında görüşülen düzenlemeye göre, yabancının aldığı konuta 3 yıl boyunca satılmaması şerhi konulacak.
Bursa’nın önemli inşaat firmalarından birinin yetkilisine düzenlemeyi nasıl değerlendirdiğini sordum.
“Maksat müteahhitleri kollamak değil. Tek amaç döviz girdisi sağlamak” dedi ve ekledi:
“Ben bu düzenlemeyi doğru bulmuyorum.”
İtirazını şöyle gerekçelendirdi:
“Kültürel uyuşmazlıklar oluyor. Projelerimizde ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Komşular arasındaki problemler artıyor. Bursa’yı ağırlıklı olarak Kuveyt ve Katar vatandaşları tercih ediyor. Genellikle yazın geliyorlar. Gece geç saatlere kadar gezdikten sonra eve geçip sabaha kadar gürültü yapıyorlar. Binalarda büyük kavgalar yaşanıyor. Biz artık yeni projelerimizi satarken alıcıları süzgeçten geçiriyoruz. Mümkün mertebe yabancıya satış yapmıyoruz. Konut vereceksek de oldukça titiz davranıyoruz. Sorunsuz aileleri tercih etmeye çalışıyoruz.”
Açıkçası…
Bilhassa Nilüfer’de milyonlarca liralık dairelerden oluşan lüks sitelerde söz konusu şikayetlerin arttığına sıklıkla tanıklık etmeye başladık.
Yabancıya satışların, tanıtım desteği ile yükselecek olmasının sonuçları iyi hesaplandı mı?
Konunun sosyolojik boyutu üzerinde duruldu mu?
Mevcut problemler irdelendi mi?
Sanmıyoruz…
Yeter ki döviz gelsin, sonrasına bakarız zihniyetiyle hareket etmenin komşu sendromlarını büyütebileceğini düşünüyoruz.
Öte yandan sektör temsilcisine göre Bursa yine şanslı!
İstanbul’da manzara çok daha vahimmiş.
Zira oradaki konutları ağırlıklı olarak İran, Irak ve Afganistan vatandaşları tercih ediyormuş.
Kültürel uyumla ilgili çok daha büyük sorunlar yaşanıyormuş.
Konut fiyatlarının ulaştığı nokta herkesin malumu.
Ev sahibi olmak çoğu kişi için imkansızlaştı.
İnşaat maliyetlerinin fahiş artışı konut üretimini azalttı.
Yabancı ilgisi ise fiyatları ekstra katladı.
Bu durum önümüzdeki günlerde daha da perçinlenecek.
Daire bedellerinin yükselmesi kiraları tetiklemeyi sürdürecek.
Yurttaşın barınmayla ilgili yaşadığı problemler ne yazık ki katmerlenecek.
ÇİFTÇİ ÜRETİMİ BIRAKIYOR
Kontrolden çıkan fiyatlar nedeniyle Türkiye gibi verimli topraklara sahip bir ülkenin semt pazarlarında ürünler taneyle alınıyor.
Üstelik çoğu sebze, meyve alışverişi artık kredi kartıyla gerçekleştiriliyor.
Çiftçinin geçim sıkıntısı da büyüyor.
Çünkü kabaran etiketler üreticinin para kazandığı anlamına gelmiyor.
Belirli aracı kesimin dışında kimsenin yüzü gülmüyor.
Bakın, köylü üretimi terk ediyor.
Boş bırakılan tarlaların sayısı artıyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın İstihdam İzleme Bülteni’nin 116. sayısında yer alan veri çarpıcı:
Ülkedeki çiftçi sayısı 500 binin altına düşerek 493 bine indi.
Son yılların en düşük seviyesi kaydedildi.
Bu arada yeni bir rekora daha imza atıldı!
Türkiye İstatistik Kurumu’nun dün yaptığı açıklamaya göre tarımsal girdi fiyat endeksi yıllık %80,99, aylık yüzde 16,69 arttı.
Aylık ve yıllık bazda, endeksin oluşturulduğu 2016 senesinden bu yana yeni bir zirveye ulaşıldı!
Gübre ve toprak geliştiriciler, enerji ve yağlar, bina bakım masraflarında yüzde 100’ün üzerinde artışa rastlandı.
Ziraat uzmanlarına göreyse girdi maliyetlerindeki artış yüzde 200’ü çoktan buldu.
Tarımda aslında uzun süredir tehlike çanları çalıyor.
Yapısal sorunları çözmek için popülist söylemlerin dışında atılan bir adımsa hala yok.
Devletin ulusal ölçekte bir an önce harekete geçmemesi halinde yazın da fiyatlar yüksek seyredebilir.
Vatandaşın enflasyonun altında ezilmesi kalıcı hale gelebilir.
Toplanan inek sütü miktarının 836 bin 959 ton ile yıllık bazda %5.7 azaldığını da hatırlatalım.
Süt fiyatları zamlanıyor ancak girdi maliyetleri o kadar yüksek ki üretici kan ağlamayı sürdürüyor.
Bu nedenle süt hayvanları kesime gönderiliyor.
Yakında yeni bir krizin daha kapıda olduğu gözüküyor.