Bugünkü yazımıza fikri takip yaparak başlayacağız.
15.950 metrekarelik, yola cephe çok değerli bir arazi olan, mülkiyeti Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. adına kayıtlı İnegöl Kulaca mahallesindeki 118 ada 54 parselde 5818 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile imar değişikliğine imza atılmıştı.
İlk kez bu sütunlardan duyurmuştuk; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bahsettiğimiz araziye “Sanayi Alanı, Trafo Alanı, Park Alanı, Yol ve Otopark” kullanım kararları getirilmesine yönelik hazırladığı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği, 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı Değişikliği, 1/5.000 ölçekli Mevzii Nazım İmar Planı ve 1/1.000 ölçekli Mevzii Uygulama İmar Planı’nın Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanması akademik odaların tepkisini toplamıştı.
Zira söz konusu parsel tarım alanıydı!
Kentte onarılamaz yaralar açabilme tehlikesi taşıyor, bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştirilmeyen Ankara merkezli parsel bazlı imar uygulamaları.
Bu nedenle Bursa’yla ilgili kararlar alınırken asla yerel idareler yok sayılmamalı.
Kamu eliyle yapsatçılık algısı da bizce devlet adına zararlı.
İnegöl’deki sanayiye çevrilmek istenen tarım alanına gelirsek…
Kulaca mahallesindeki 15.950 metrekarelik araziyle ilgili düzenlenen askıdaki imar değişikliğine Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nden itiraz geldi.
Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı’na, Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek imzasıyla gönderilen itiraz yazısında şu ifadelere yer verildi:
“Şubemiz tarafından yapılan incelemede, söz konusu plan değişikliği ile tarım alanında kalan parselin sanayi alanına alınmasının bölgenin sanayiye açılmasının ön ayağı olup emsal teşkil edeceği tespit edilmiştir.”
Hakikaten de söz konusu bölgeyi incelediğinizde bir yere parsel bazlı sanayi imarı ayrıcalığı tanınmasının tarım alanlarının tamamını mahvedeceği aşikar.
Bursa’da geçmişteki örnekleri de çok iyi biliyoruz.
Kontrolsüz yapılaşmanın domino etkisi ile yol açtığı zararların ceremesini ise hep birlikte çekiyoruz.
Haliyle hayli yerinde bulduğumuz itirazla ilgili süreci de elbette takip etmeyi sürdüreceğiz.
BİR İTİRAZ DA EKOKENT’E GELDİ
Halk arasında Görükle mera, Ekokent projesi olarak bilinen, senelerdir konuşulan 1/1000 Ölçekli Nilüfer Batı Gelişme Bölgesi Uygulama İmar Planı, Nilüfer Belediye Meclisi’nin Mayıs ayındaki toplantısında kabul edildikten sonra Büyükşehir Meclisi’nden de oy birliği ile geçmişti.
Ancak plan Görüklelileri memnun etmemişti.
Zira planda süreç içinde Görüklelilerin elinden çıkıp, yatırımcıların eline geçen yerlere ticari emsal verilirken, köylünün elinde kalan yerler konut alanı olarak değerlendirilmişti.
Ekokent’in yüzde 77,31’lik büyük bölümünü içine alan Kurtuluş Mahallesi’nin muhtarı Mehmet Aydın Saldız’ın konuyla ilgili tepkisini daha önce bu köşeye taşımıştık.
Saldız, dün askıdaki plana itiraz ettiklerini bildirdi.
Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı’na sunulan, Kurtuluş Mahallesi Muhtarı Mehmet Aydın Saldız imzalı dilekçede bazı itiraz gerekçeleri şöyle sıralandı:
Plan açıklama raporunun askıya çıkarılmaması.
Muhtarlık olarak kurum görüşlerine ulaşılamaması.
Belediye web sitesinden ulaşılan plan notlarında genel ifadeler kullanılması.
Plan üzerinde birçok çıkmaz sokak ve caddelerin oluşturulması.
Plan dışında kalan tarım arazilerinin imar yolları ile bölünmesi.
Resmî kurum alanlarının plan üzerinde hangi kuruma verileceğinin belirtilmemesi.
Planın batı sınırındaki 30 metrelik Naim Süleymanoğlu bulvarının Ekokent projesinde yürütülmemesi, bu nedenle taşıt ve trafik akışının bütünlüğünün sağlanmaması.
OKSİJEN TANKLARI DENETLENİYOR MU?
Yazının son bölümünde yukarıdaki soruyla bir tehlikeye dikkat çekmek istedik aslında.
Zira son dönemde sayıları hızla artan özel hastanelerin oksijen tanklarının mevzuata uygun olmadığı yönünde iddialar dillendiriliyor.
Önceki gün, kamu hastanesinde yetkili bir dostumuzla sohbet ederken o da özel hastanelerdeki oksijen tanklarının büyük risk taşıdığını ifade etti.
Denetimlerin yetersiz olduğunu da kaydetti.
Hakikaten de bazı hastanelerde oksijen tanklarının basit kilitlerle açıkta durduğunu görüyoruz.
Yazıyı da şu soruları yönelterek sonlandırmak istiyoruz:
Patlamaları felaketle sonuçlanacak oksijen tankları hangi periyotta denetleniyor?
Faaliyetteki özel hastanelerin oksijen tanklarının konumlandırmaları ve korunmaları mevzuatta belirlenen şekilde mi yapılıyor?