Küçük ve orta ölçekli esnafın ayakta kalabilmesi için zincir marketlerde bazı ürünlerin satışının yasaklanmasını içeren paketin TBMM’ye gönderileceği haberi dün kamuoyuna yansıdı.
Düzenleme ile zincir marketlerde beyaz eşya, elektronik ürün, mobilya, ev tekstili, kırtasiye, nalburiye ve hırdavat artık satılamayacak.
Meclise sunulacak teklifte iş yerlerinin metrekareleri esas alınacak.
5 bin metrekare kapalı alanı olanların satışa sunabileceği ürünlerin listesi yeniden belirlenecek.
Böylelikle 100 metrekare yerlerde örneğin buzdolabının satılması önlenecek.
Bu çalışmayı esnafın ayakta kalabilmesi için olumlu bulanlar kadar ciddi şekilde eleştirenler de var.
Sosyal medyaya yansıyan yorumlar bahsedilen ürünlere vatandaşın marketler aracılığı ile nispeten uygun fiyatla ulaşabildiğini gösteriyor.
Satış yasağının halkın ekonomisini olumsuz yönde etkileyeceği ifade ediliyor.
Peki, sektör temsilcileri konu hakkında ne düşünüyor?
Bursa’da da şubeleri bulunan Türkiye’nin önemli zincir marketlerinden birinin yönetim kurulu üyesi esas sorunun 3 harfli marketlerden kaynaklandığının altını çiziyor.
Hakikaten de bazı ürünlerin satışında iyice yoldan çıkıldığını vurgulayarak şunları kaydediyor:
“3 harfli marketlerin kontrolsüz hareket etmelerinde onlara en büyük desteği üreticiler ve ürünleri satan firmalar verdi. Açıkçası bu durumu devlet de destekledi. Tüm zincir marketler yerine onlar kontrol altına alınsa ne esnaf ne de vatandaş mağdur olur.”
Söz konusu sektör yetkilisi şöyle devam ediyor:
“Bir müşteri gelip benden cımbız alamayacak mı? Çay satıp, çaydanlık satamayacak mıyız? Marketler rekabet içindedir. Hiçbir zaman devasa paralar kazanılmaz. Bahsedilen ürünlerin satışı sadece küçük esnafın elinde olursa istedikleri fiyata satarlar. Biz ürünleri satışa koyarken üç harfli marketleri baz alıyoruz. Onlarda düşük olduğu için siz de düşük tutmak zorunda kalıyorsunuz. Hırdavatçıda böyle bir anlayış yok ki. Fiyatları kafasına göre belirleyecekler, vatandaş zararlı çıkacak.”
Market cephesinden bir kötü haber de önümüzdeki ay gelecek.
Zira sektör temsilcileri şubat ayında her ürünün fiyatının artacağını belirtiyor.
Enerjinin yanı sıra işçi maliyetleri de etiketlere yansıyacak.
Dolar kurunun gerilemesi ise fiyatları pek etkilemedi.
İşte örneği: Önemli aktörlerden bilhassa kimyevi tüketici ürünleri üreten çok uluslu şirket Procter & Gamble firması marketlere ocak ayında yüzde 40 zam yapacağını duyurmuştu.
Dolar kurundaki gerilemenin ardından zam oranı yüzde 20’ye düşürüldü.
Aynı firma şubatta tekrar yüzde 25 zam yapma kararı aldı.
Zincir market yetkilisi alışverişlerdeki son durumla ilgili de şu çarpıcı bilgileri verdi:
“Piyasa kötü. Alım gücü düştü. 500 lirayla eskiden 10 birim alıyorken şu anda 4 birim ürün alabiliyorsunuz. Alışverişteki düşüş bu bağlamda mevcut. 500 lira aynı 500 lira ama hacimsel küçülme var çok büyük bir şekilde. Kıymanın kilosu 50 lirayken 1 kilo alabilenler şu an kilosu 85 lira oldu ancak 300 gram evine götürebiliyor.”
Bu tablo enflasyonla mücadele başarıya ulaşmadan vatandaşın ekonomik anlamda rahat nefes almasının mümkün olmadığını gözler önüne seriyor.
Maaş artışından ziyade alım gücünün büyümesi kıymetli.
Türk Lirası’ndaki değer kaybının bir an önce önüne geçilmeli.
EYT’den büyük sorun: ABO!
Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), CHP İl Başkanlıkları ve CHP Emek Büroları’nın organizasyonuyla 81 ilde eş zamanlı olarak basın açıklaması gerçekleştirdi.
Yine “EYT’LİLER lütuf değil, kazanılmış haklarını istiyor” denilerek yetkililerden sorunun çözümü istendi.
En az EYT kadar önemli bir diğer konu ise Aylık Bağlama Oranları (ABO).
Bursa Emeklilikte Yaşa Takılanlar Derneği Başkanı Turgay Ölüç, “Aylık bağlanma oranları ikinci büyük mağduriyetimiz hatta bu yaşa takılmanın da önüne geçmiş durumda” diyor…
Neden sorusuna ise şu yanıtı veriyor:
“İşe girdiğimiz tarihte aylık bağlanma oranları yüzde 70’ti. 2000 ve 2008 arası aylık bağlanma oranları yüzde 40’lara 2008’den sonra da yüzde 28’lere düşürüldü. Bu daha büyük bir mağduriyet. Biz emekli olduğumuzda sorun bitmeyecek. Yüzde 28’den dolayı çok düşük emekli maaşları alacağız. Buna emekli maaşı da denemez aslında sosyal yardım niteliğinde kalacak.”
1992 yılında işe giren bir kişinin emekli olduğunda maaşının 3 şekilde hesaplanacağını biliyor muydunuz?
1999 öncesi, 2000-2008 arası, 2008 sonrası çalıştığı dönemdeki primler esas alınarak maaş bağlanacak.
En düşük emekli maaşı 2.500 liraya yükseltildi.
Ondan önce asgari ücretli emekli olduğunda 1.600, 1.700 lira seviyesinde maaşlar alıyordu.
Mevcut enflasyonist ortamda 2.500 liranın da hakikaten sosyal bir destekten öteye geçemeyeceğini söylemek mümkün.
En düşük emekli maaşı asgari ücretin altında kalmamalı ki emekliler gerçekten emekli olabilsin.
Aksi takdirde ne kayıt dışılığın önüne geçilebilir ne de emekli maaşları bir sosyal destek olarak nitelendirilmekten kurtulabilir.