İlk harcı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bağışıyla karılmıştı.
Sayısız tarihî anın tanığıydı.
Ancak buna karşın Bursa Atatürk Stadyumu yıkıldı…
Yerine Millet Bahçesi yapıldı.
Kentin bir diğer hafızası Atatürk Spor Salonu da stadyumla aynı sonu yaşadı.
O da yıkıldı.
Önce Millet Bahçesi’nin genişletilmek istendiği söylense de yıkımın gerekçesi yapının depreme karşı dayanıksız olmasıydı.
Zaten daha sonra aynı isimle yeniden inşa edilmesi için ortak akıl devreye alındı.
Mimarlar Odası Bursa Şubesi ve Büyükşehir Belediyesi; şehirdeki yeri tartışmasız büyük olan Atatürk Spor Salonu’nun yeniden hayat bulması için kolları sıvadı.
Bir yarışma düzenlenmesi kararlaştırıldı.
500 mimarın ter döktüğü ve 114 projenin değerlendirmeye alındığı yarışmada birinciliği Millet Bahçesi’nin yeşil alan yüzeyini artıran ve Kültürpark ile Stadyum Caddesi arasında geçiş niteliği taşıyan projesiyle Mimar Hakan Evkaya ve ekibi kazandı.
Ancak süreç bundan sonra ne yazık ki tıkandı.
Aradan geçen iki yılın ardından somut bir adım hâlâ atılamadı.
Atatürk Spor Salonu projesi, edindiğim bilgiye göre kaynak sıkıntısına takıldı.
İhaleye çıkılsa da maliyetlerden ötürü projeyi üstlenen olmadı.
Atatürk Spor Salonu’nun akıbeti ne oldu sorusuna mutlaka yanıt aramalıyız.
Bursa’nın birinci problemi Bursalılık diyorsak kent aidiyetini perçinleyecek mekânları canlandırmalıyız.
Yatırımlarda da öncelik sırasına almalıyız.
Aksi takdirde Bursalılık üst kimliğinin benimsetilmesinde ciddi zorluklar yaşarız.
Ortak hafıza üretilen simgesel yapılara bu nedenle sahip çıkmak zorundayız.
Öte yandan şunu da belirtelim:
Tüm mesuliyet belediyeye yüklenmemeli.
Bu şehrin tüm paydaşları Atatürk Spor Salonu’nun yeniden hayat bulması için sorumluluk üstlenmeli!
43 yılda ne değişti?
Takvimler 19 Eylül 1979’u gösterdiğinde ülkenin aydınlık yüzleri; memleket için düşünen ve üreten mühendis, mimar, şehir plancıları büyük bir iş bırakma eylemine gitmişti.
Zira hak kayıpları, ücret adaletsizlikleri nedeniyle öz güçlerinin farkına varmaları artık bir zorunluluk hâline gelmişti.
Maden ocaklarından enerji santrallerine, fabrikalardan şantiyelere, kamu kurumlarından limanlara kadar pek çok iş yerinde üretime ara verildi.
Bilim insanlarının demokratik mücadelesinin görkemli dışa vurumlarından biri olarak tarihe geçen 19 Eylül 1979 İş Bırakma Eylemi, 43. yıl dönümünde Bursa’da bir kez daha coşkuyla selamlandı.
19 Eylül’ün köklü mirasını yaşatmak için ilan edilen Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü dün BAOB Özgürlük Meydanı’nda gerçekleştirilen, bizim de takip ettiğimiz açıklamayla kutlandı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri, Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’in yaptığı konuşma çarpıcıydı:
“Kontrolsüz yetkilerle donatılmış tek adam rejimi altında emeğimiz değersizleşirken, özlük haklarımız da giderek budanmaktadır. Birliğimiz ile SGK arasındaki yapılan asgari ücret protokolünün SGK tarafından tek taraflı feshedilmesi, meslektaşlarımızın düşük ücretlerle sınırsız biçimde sömürülmesine zemin hazırlamaktadır.”
Hakikaten Türkiye’de mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı diğer pek çok meslek gibi ciddi itibar erozyonuna uğratıldı.
Eğitimde niteliğe değil niceliğe önem verilmesi diplomalı işsizlerin sayısını çoğalttı.
Asgari ücretin dahi altında çalıştırılan bilim insanları pek çok tehditle tabiri caizse kuşatıldı.
Bireysel değil toplumsal çıkar için mücadele ettiklerinin altını çizen Şimşek, sorunlarının giderek büyüdüğünü şöyle vurguladı:
“‘Parti Devleti’ anlayışıyla yönetilen kamu kurumlarında çalışan meslektaşlarımız siyasi baskı ve sürgün tehdidi altında, düşük ücret, kadro sorunu, özlük haklarının ihlal edilmesi, düşük ek göstergeler gibi birçok sorun ile yüz yüzedir. Yandaş konfederasyonla imzalanan toplu sözleşmelerin, şaibeli enflasyon rakamlarıyla birleşmesi kamu emekçilerinin her geçen gün daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır.”
15-16 Haziran 1970 işçi direnişini, 19 Eylül 1979’daki İş Bırakma Eylemi’ni ve mevcut durumu değerlendirdiğimizde; mühendis, mimar, şehir plancılarının da emekçilerin de toplumsal güçlerini ve taleplerini bir kez daha görünür kılmaya ihtiyaçları var gibi.
Mühendislik etiği ve belediyelerdeki oda temsilcileri
Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi 2. Başkanı Vedat Sezer, dayanışma günü dolayısıyla yaptığımız sohbetin ardından yolladığı açıklamada “Çuvaldızı önce kendimize batırıp mühendislik etiğini su yüzüne çıkaralım” dedi.
Lisans alırken edilen yemini hatırlatarak şöyle devam etti:
“Mühendis, mimar ve şehir plancılarının yaşamın sürdürülebilirliği ve yaşam kalitesine doğrudan etkisi vardır. Etik kurallar uygulanmadığında, sadece yüksek finansal maliyetler ve olumsuz yaşam ile çevre koşulları oluşmaz; aynı zamanda can, mal ve diğer varlık değerlerinde de kayıplar olur.”
Sezer’in şu tespitleri de kayda değerdi:
“Mühendisler işini yaparken veya diğer meslek disiplinleri ile iş birliği yaparken, planlama ilkelerine bağlılığını korur; aceleci olamaz ve deneme ile denetimden vazgeçemez, sadece kişisel veya belirli bir grubun menfaati için çalışamaz; rant peşindeki saplantılı bakışa kapılamaz. Kısacası mühendislik etiğine bağlılık, mühendis, mimar ve şehir plancısı için toplumun gelişimine katkıda bulunmanın yanı sıra, toplum için güvenlik ve refahın odağında olmak; umudun kendisi olmak anlamı taşır.”
Bugün ne yazık ki Türkiye geneli, Bursa özelinde işlenen çok sayıda kent suçunda mesleki etik değerlere riayet etmeyen teknik insanların da büyük günahının bulunduğunu gözlemliyoruz.
Örneğin imar planlarında kamuya terk edilmesi gereken alanların projelere nasıl dahil edildiğini biliyoruz.
TMMOB bünyesinde görev alan bazı oda başkanları ve diğer temsilcilerin hangi partiden olursa olsun belediyelerde görev üstlenmesini doğru bulmuyoruz.
Zira akademik odaların şahsi menfaatler için güç devşirme aracı olarak kullanılmaması gerektiğine inanıyoruz.