Yüksek enflasyonun önüne bir türlü geçilemiyor.
Hız kesmeyen hayat pahalılığı yurttaşı zorluyor.
Vatandaşın geçim sıkıntısı katlanıyor.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun Ar-Ge birimi KAMU-AR’ın son araştırmasında temel gıda maddelerindeki KDV indirimine rağmen fiyatlardaki yukarı yönlü hareketliliğin devam etmesi nedeniyle açlık sınırının Şubat ayında 5 bin 137 liraya, yoksulluk sınırının da 16 bin liranın üzerine çıktığı ifade ediliyor.
Mevcut konjonktürde bir kişinin asgari ücretle hayatını idame ettirmesi hayli güç.
Öyle ki AK Parti Grup Başkan Vekili Cahit Özkan daha yeni asgari ücrete iki kez zam yapılabileceğini söyledi.
“Biz maliyetlere asgari ücretli vatandaşımızı ezdirmeyeceğiz. Zamanı geldiğinde bir yıl geçmesi beklenmeksizin zam yaparız” dedi.
Asgari ücrete yılın henüz 3. ayında yeniden zam yapılmasının konuşulmaya başlandığı günlerden geçerken devletin asgari ücretin altında maaşla personel çalıştırması kabul edilebilir mi?
Ücretli öğretmenlerden söz ediyoruz…
Onlara ayda maksimum 2.500 lira civarında maaş ödemesi yapılıyor.
Hasta olma durumlarında dahi ücretleri kesintiye uğruyor.
Sigortaları ise sadece derse girdikleri gün kadar yatırılıyor…
Ekonomik darboğazda kelimenin tam anlamıyla yaşam savaşı veren ücretli öğretmenler seslerinin artık duyulmasını istiyor.
22 Mart’ta Ankara’da iş bırakacaklar.
Açlıkla mücadele ettiklerini haykıracaklar.
Bursa’da da eylem düzenlenmesi planlanıyor.
Ekonomik zorluklar karşısında dayanma güçlerinin tükendiğini ifade eden bir ücretli öğretmen, görüşmemiz sırasında “Hiçbir tatilde ücret alamıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bursa’da kar tatili oldu. Zaruri durum. Bizim maaşımız yine kesildi. Ara tatillerde, resmi tatillerde asla ücret alamıyoruz. Yaz tatilinde ise tamamen işsiz kalıyoruz” dedi.
Ücretli öğretmenin çarpıcı iddiaları da var.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu özetlemesi açısından aktarmak gerekli:
“Asgari ücretin altında çalışılan, sürekli maaş kesintilerinin olduğu, görüldüğü gibi hiç de cazip olmayan ücretli öğretmenlik için de torpille yerleştirmelerin olduğu konuşuluyor. Özellikle haklarını arayanlar sonraki dönemde seninle çalışmayız denilerek üstü kapalı tehdit ediliyor.”
Ücretli öğretmenler içinde bulundukları durumu gayriresmî olarak tanımlıyor.
“Özel sektörde asgari ücretin altında işçi çalıştırmaya izin verilmezken devletin kendisi ücretli öğretmenleri asgari ücretin altında maaşla çalıştırıyor. Böyle bir durum nasıl söz konusu olabilir?” sorusu yöneltiliyor.
Atama bekleyen sayısız eğitim emekçisi varken devletin açık olduğu gerekçesiyle ücretli öğretmen çalıştırmasının ise üzerinde ayrıca durmak gerekiyor.
En azından şu an için ağır ekonomik şartlarda asgari ücretin altında çalışan ücretli öğretmen kalmaması sağlanmalı.
Sonra atama sorunu ortadan kaldırılmalı.
Eğitimdeki problemler giderilmeden Türkiye’nin gerçek bir kalkınma sağlayamayacağı unutulmamalı.
ODA BAŞKANLARININ PLAN DEĞİŞİKLİKLERİNDE YER ALMASI ETİK Mİ?
Aslında soru basit…
Bir akademik oda başkanının, herhangi bir belediyedeki plan değişikliklerinde yer alması etik midir?
Şüphesiz ki herkesin ticari hayatı, kanunların dışına çıkılmıyorsa sadece kendini ilgilendirir.
Ancak kamu adına koruyucu misyonu olan bir akademik oda başkanının belediyelerle sıkı fıkı olması çeşitli soru işaretlerini de doğal olarak beraberinde getirir.
Odanın gücü ile dava açıp-açmamayı bir tehdit unsuru olarak kullanarak kişisel rant elde edildiği iddiaları vahim.
Belediyelerin kadrosunda çalışan akademik odaların yönetim kurullarındaki bazı isimler de işsizlik korkusuyla kent suçları karşısında sessiz kalabiliyor.
Zaman zaman öyle iddialar dile getiriliyor ki…
Gençliğin önünün açılması şüphesiz ki kıymetli ancak deneyimli, emekli isimlerin yönetimlerdeki varlığı etik bağlamında hayati dedirtiyor.
Önümüzdeki günlerde plan değişiklikleri ve akademik odalar ilişkisini etik temelde değerlendirmeye devam edeceğiz…