Çarşı, pazar ve marketlerdeki meyve-sebze fiyatlarının mevsim normallerinin üzerinde olduğuna dair şikayetler artınca, Hükümet eski bir formülü devreye sokmuştu…
Neydi bu formül?
Tanzim satış noktaları…
Belediyelerin öncülüğünde kurulan bu yerlerde, üreticiden veya Tarım Kredi Kooperatiflerinden alınan meyve sebzeler maliyetine tüketiciye satılmaya başlandı.
Bursa’da da, Büyükşehir Belediyesi’ne ait Tarım A.Ş tarafından şehrin belirli 10 ayrı noktasına tanzim satış çadırları kuruldu.
Büyük bir ilgi görüyor.
*
Dün, medyaya gelirken bir baktım Bursaray’ın Arabayatağı istasyonunun karşısında Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir Tanzim Satış Çadırı…
Önünde uzunca bir kuyruk…
Araştırmacı gazetecilikten öte gönül gazeteciliği aşkıyla girdim ben de kuyruğa!
Vatandaş, bu uygulamadan memnun mu yoksa şikayetçi mi?
Tanzimde satılan ürünlerle pazar ve marketlerde satılan ürünler arasında fiyat ve kalite farkı nasıl?
Bu soğukta kuyruklarda beklediklerine değiyor mu?
Ayrıca poşet ücreti alınıyor, isteyene fiş kesiliyor mu?
Tüketicinin tanzim uygulamasında gördükleri aksaklıklar ve beklentileri neler?
Çadırlar kalıcı mı geçici mi?
Sıra bana gelene kadar sabırla bekledim…
“Gazeteciyim diyerek kuyrukta aralara kaynak yapan uyanıklar olabilir, dikkatli olalım, safları sıklaştıralım arkadaşlar!” şeklindeki tahrik edici uyarılara aldırış etmedim…
Kuyruğa girmiş yaşlısı, genci, kadını erkeği ile konuşup vatandaşın ve ekonominin nabzını tuttum…
“Domates, biber, patlıcan” diye atıyordu nabızlar…
*
Tanzimde patates ve soğan kilosu 2 liradan, domates 3 lira, biber 6 liradan satılıyordu…
Bunlardan başka ürün yoktu.
Fiyatlar neredeyse pazar ve marketlerin yarısı kadar…
Biber biraz pahalı geldi bana…
Fakat, hepsi taze görünüyordu.
Patlıcanın fiyatı yazıyordu ama kendisini göremedim tezgahta…
Üç kilodan fazla verilmiyordu gelenlere…
Poşet de bedava!
Kuyruğa kaynanasıyla birlikte giren bir ev hanımına takıldım:
“Yetecek mi bu aldıklarınız?”
Güldü:
“Yetmezse kaynanamdan takviye ederim artık! Torunlarının aç kalmasına kıyamaz o!”
*
Kuyrukta bekleyenlerin büyük çoğunluğu emekliydi ve hallerinden memnun görünüyordu…
“Evde, kahvede, cami önünde boş boş oturuyorduk. Bize de spor oluyor, kuyrukta hem vakit geçiriyor hem ucuza alışveriş yapmış oluyoruz” dedi bir yaşlı amca…
“Biz alışkınız evladım, yabancı değiliz, ömrümüz geçti kuyruklarda” dedi Ecevit kasketli dayı…
“Yıl olmuş 2019, biz hala domates, biber için kuyruklara giriyoruz. Ülkemize yakışmıyor bu görüntüler ama ne diyelim kader utansın” diye sitem edenler de vardı.
Çarşı pazarda, marketteki fiyatları yükseltenlere saydırıp, “Çok iyi oldu. Birilerinin kalkan burunları kırılmalıydı. Bu ülke sahipsiz değil. Darbelerle yıkılmadık patlıcanla mı yıkacaklar bizi? Patlıcan herse, Reis adamı yatırır böyle terse” diye esip gürleyenler de…
*
Tanzim satış noktalarının çoğaltılmasını ve meyvelerin de satılmasını isteyenlerin…
Bunu bir seçim yatırımı gören ve seçim sonrası çadırların kalkacağına dair kaygı duyanların sayısı da az değildi.
Kuyruktaki rengi solgun ve yorgun bir genç adamın şu sözleri her şeyi özetliyordu:
“Ben onkoloji hastasıyım. Değirmenönü mahallesinde oturuyorum. Bugün evimin önünde pazar var ama ben üç kuruş daha ucuza alabilmek için hasta yatağımdan kalkıp ta buraya geldim. Keşke pazarları, marketleri ucuzlatsalar da böyle şeylere hiç gerek duyulmasa, iki kilo patates için saatlerce kuyruklarda beklemesek…”
Bu sözlerden sonra sıra bana gelmeden, kuyruktan çıkıp geldim medyaya…