Her zaman gittiğim mahalledeki ekmek fırınında, alışveriş sonrası verilen bozuk parayı, kasanın önündeki sadaka kutusuna atıyordum.
Yatılı okuyan ihtiyaç sahibi öğrenciler için toplanıyordu o paralar…
İki üç gündür baktım kutu yerinde yok.
Fırıncıya sordum…
Burnundan soluyordu…
“Hiç sorma abi, çalmışlar bizim sadaka kutusunu! Çalanı bir yakalasam fırına atıp yakacağım şerefsizi” dedi.
“Atma” dedim, “Oduna yazık! Hamuru bozuk adamı, fırına atsan ne olur?”
*
Geçenlerde de, LÖSEV’in Bursa İl Koordinatörü Yardımcısı Aslı Metin Sakarya ile karşılaştık.
Daha önce OLAY Medya’da birlikte çalışmıştık…
Şimdi, LÖSEV’de kendisini lösemili çocuklara adayan Vakfın İl Koordinatörü Füsun Emecan Özcan’ın en büyük destekçisi, yardımcısı…
Her zaman güleryüzlü olan Aslı kardeşimin yüzü asık, canı sıkkın gibiydi…
Daha nedenini sormadan girdi konuya:
“Çok sinirliyim abicim! Şimdi karakoldan geliyorum… Lösemili çocukların tedavisi için gönüllü olarak iş yerlerine koydurduğumuz bağış kutusu çalınmış yine!”
Meğer, ilk değil haftada iki üç defa çalınma olayı yaşanıyormuş.
El insaf yahu!
Nasıl bir vicdansızlıktır bu, hasta çocukların tedavisi için toplanan üç beş kuruşa bile göz koyabiliyorlar?
*
Dün de gazetenin yazıişlerinde dolaşırken, editör Seyit Gündoğan, muhabir Derya Demir’in haberini gösterip sordu:
“Sen olsan bu habere ne başlık atardın?”
Haberin içeriği, yukarıda yazdıklarımdan farksızdı…
Simit satarak ailesinin geçimini sağlayan görme özürlü vatandaştan bir simit alıp, 10 lira veriyor ama “Ben sana 20 lira 50 lira vermiştim” diyerek kandırıyormuş, kendini uyanık zanneden bazı üçkağıtçılar!
Haberi okur okumaz aklıma okkalı çok güzel başlıklar geldi ama söyleyemedim Seyit’e…
En masumlarını köşemde paylaşayım sizinle…
Ben olsaydım, şu başlıklardan birini atardım o habere:
Size insan diyenin gözü kör olsun!
İnsanlık ölmüş, ağlayanı yok!
Ne günlere kaldık Yarabbi!
Batsın bu dünya!
Kadınların gözü muhtarlıkta!
31 Mart yerel seçim sürecinde her mahalleden en az 5-6 muhtar adayı çıktı.
Özellikle kadın muhtar adaylarındaki sayısının artması da ilginç…
İşte, Yıldırım Bağlaraltı Mahallesi Muhtar adaylarından Hacer Özyürek de onlardan biri…
Evinde kendi imkanlarıyla ürettiği ev tekstili ve çeyizlik ürünleriyle, Türkiye’nin en girişimci 10 kadın arasına girerek ödül almayı başaran Hacer Hanım’ın şimdi hedefi, mahallesindeki 10 adayı geçip muhtar olmak…
Seçim broşürüne şöyle bir baktım, üye olmadık dernek, gitmedik kurs, almadık sertifika bırakmamış.
“Siz keşke direkt belediye başkanlığına aday olsaydınız!” diye takıldım Özyürek’e…
Kendine güveni tamdı…
“Önce mahallemde seçileyim, o makamlara da sıra gelir” dedi gülerek…
Heykel’in üstü kaval altı şişhane!
Eski Bursalılar için, Heykel Önü’nde yani Atatürk Caddesi’nde yürümek bir ayrıcalık, ayrı bir keyifti…
En güzel giysiler giyilir…
Heykel-Postane arasında dostlarla huzur turları atılır sonra da Setbaşı Mahfel Çay bahçesinde yorgunluk çayı içilir, sohbetler edilirdi.
Bursa büyüdü, nüfusla birlikte trafik arttı, eğlence kültürü ve mekanları değişti…
Heykel Önü’nde yürümek artık zevk değil sadece yorgunluk veriyor insanlara!
Millet İttifakı Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey, seçilirse Heykel’deki araç trafiğini yerin altına alıp, üstünü yayalaştırarak bölgeye yeniden cazibe kazandıracağını söylüyor ama böyle bir projenin gerçekleşme ihtimalini aklım hiç kesmiyor, doğrusu!
Ulucami var, altgeçitler var…
Heykel’in altı, üstünden daha sorunlu!
Her kepçede SİT’e takılır bu proje!
İlk etapta, Setbaşı’nın yayalaştırılması bence daha mantıklı gibi görünüyor.
Bir de caddeleri yayalaştırmakla iş bitmiyor ki, Cumhuriyet Caddesi yayalaştı da ne oldu?
Aynı hamam aynı tas!
Eğlenceli trafik!
Cumhur İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, “İstanbul’da trafik, ulaşım işkence olmaktan çıkacak, eğlenceye dönüşecek” demiş.
Binali Bey, şu eğlenceli trafik formülünü, ne olur bizim Alinur Başkan’a da ver!
Eğlenmek bizim de hakkımız!
Trafikte biz de çekiyoruz işkence!