Gazeteciliğin en keyifli yanlarından biri de gezilerdir.
Yurtiçi olsun, yurtdışı olsun, gelen gezi davetlerini çoğumuz pek geri çevirmeyiz.
Hele bu geziler bedavaysa!
Aynı yere defalarca gideriz!
Laf aramızda…
Sırf bu tatlı gezilerin hatırına bu mesleği yapanlar bile var aramızda!
E boşuna dememişler, “Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” diye…
Malum, günümüzde artık tavuğun bile gezeni makbul!
*
Bana da çok gezi teklifleri geldi…
Fakat katıldığım gezi sayısı bir elin parmaklarını geçmez!
Gezilerin bir diğer faydası da, yeni dostluklar, arkadaşlıklar ediniyor, mevcutları ise daha yakından tanıma fırsatı buluyorsunuz bu tür yolculuklarda.
Gezileri ben de seviyorum ama bir fobim var…
Ne mi?
Mini bar fobisi!
Rahmetli Hikmet Şahin’in başkanlığı döneminde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bir etkinliğini izlemek için gittiğimiz İstanbul’da oluştu bu fobi bende…
Nasıl mı?
Anlatayım…
*
Etkinlik akşam olduğundan, Taksim civarındaki lüks sayılabilecek otelde kaldık o gece…
İşte o gece uykum kaçınca, can sıkıntısıyla odamdaki mini barın üzerinde duran poşetteki fındıkları yedim.
Yemez olaydım!
Sabah resepsiyonda rezil oldum!
Çıkış işlemleri için otelin lobisinde beklerken görevli genç kız, herkesin duyacağı şekilde seslendi:
“Selahattin Bey, siz odanızda fındık yemişiniz!”
Yemişsem yemişim, üç gram fındık için ne bağırıyorsun milletin içinde kardeşim!
Sinirlendim tabii…
Tutamadım kendimi, “Oradan bakınca çok mu belli oluyor yediğim fındıklar?” diye kötü bir espri yaptım.
*
Yediğim fındığın parasını ödedim ama Bursa’ya dönene kadar otobüste arkadaşların dilinden kurtulamadım.
Gece gece o fındığı niye yediğimi sorup kıs kıs güldüler.
Nedenini tüm çıplaklığı ile anlatsam da inandıramadım bir türlü…
Hala da beni gördüklerinde takılırlar.
O günden sonra tövbe ettim, bir daha kaldığım otellerde mini barın kapısı değil açmak yanından bile geçmiyorum.
Yanımda götürüyorum artık fındığı, fıstığı, çikolatayı…
Vekil Esgin’le kahve sohbeti
Arifeden bir gün önce…
Akşam teravih sonrası mahalledeki Ersoy’un kahvesinde arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk…
Az sonra sohbetimize sürpriz bir konuk da katıldı.
Kim mi?
AK Parti Bursa Milletvekili Mustafa Esgin!
Muhtarımız Selami Cengiz’i ziyarete gelmişken, bize de çay içimi uğradı.
Ramazan ayı boyunca her akşam sabah namazına kadar mahalle mahalle gezen Vekil Esgin’e takıldım:
“Hangi ara uyuyorsunuz? Hiç yorulmuyor musunuz?”
Gülerek yanıt verdi:
“Aksine, gezdikçe halkla ne kadar sık beraber oldukça ben kendimi daha çok dinlenmiş hissediyorum…”
Gizemli hayırsever
Olay Vatan Mahallesi’nde olmuş…
Bir vatandaş, bakkala girmiş ve veresiye defterindeki 10 bin lira tutarındaki dar gelirli vatandaşlara ait borçları ödeyerek gitmiş.
Bu gizemli hayırseverin kim olduğu bilinmiyor.
Borcu silinen vatandaşlara bundan güzel bayram hediyesi bundan güzel fitre-zekat olamazdı!
Kim yaptıysa helal olsun!
Hani insanlık ölmüştü?
Hani bakkallık bitmiş, veresiye tarihe karışmıştı?
Demek hala yaşıyorlar!
Dini siyasete alet etmek…
İYİ Parti Bursa İl Başkanlığı’nın iftarındayız…
Nilüfer İhsaniye kapalı pazaryerindeki iftar parti teşkilatına ve halka açıktı.
Daha önce aynı yerde MHP de vermiş iftar…
Gidenlerin dediğine göre, mönü aynı ama katılım İYİ Parti’ninkinde daha fazlamış.
İftar saati gelince güzel bir dua okudu hoca…
Duanın bitiminde de “Her şey çok güzel olacak” temennisiyle bitirdi sözlerini…
İftara katılanlardan alkışı kaptı.
Ardından bizim masaya geldi.
Oruçları açtıktan sonra takıldım Hoca’ya…
“Hocam, oldu mu şimdi, dini siyasete alet ettin!”
Çorbasından bir yudum aldıktan sonra döndü bana:
“Etmeyen kaldı mı ki? Hem ben o sözü siyasi anlamda değil oruç tutanlar açısından ahirette her şeyin güzel olacağını ima etmek için söyledim!”