Bugün Yunanlıların sahip olduğu meşhur Rodos Adası, 1522 yılında, Osmanlı’ya geçince biz adını Kaptan Paşa eyaleti olarak değiştirmişiz. Tam 300 yıl Osmanlı’nın sahibiyetinde yaşayan Rodos ve tarihinden biraz bahsetmek istiyorum. Fatih Sultan Mehmet’in birkaç defa Bodrum Kalesi ve Rodos’u alma denemesinden sonra Rodos Adası’nı 1522 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman gemileriyle topa tutarak beş buçuk aylık direnişi kırmış ve şövalyelerden adayı teslim almıştır. Bu çok büyük ve muhteşem bir başarıdır.
Yıllar evvel misafir ağırlama dönemimde büyük teknemle birkaç defa Rodos’a gittim. Hiçbir zaman adayı gezme fırsatım olmadı.
Geçtiğimiz hafta sonu çocukluk arkadaşım Zoltan Boronkay’ın ısrarıyla bir Rodos seferi yaptık. Zoltan’ın şık ve mütevazı yelkenli teknesiyle yola çıktık. Güzel bir seyir neticesinde yelken kullanarak 3 saatte Rodos Limanı’nın şimdi marina olarak kullanılan küçük bölümüne girdik. O zamana kadar Zoltan’ın takıntısız Rumca konuştuğunu bilmiyordum. Çocukluğunda annesinden öğrenmiş. Annesi bugün artık göremeyeceğimiz kalitede bir hanımefendi olup çocukluğumuzda hepimize analık yapmıştır. Rum’dur, Türkiye’de mukim Türk vatandaşı olan Rumlardandı. O da hepimizin büyükleri gibi rahmetli oldu.
İki ihtiyar delikanlı teknemizi demir atıp kıçtan kara bağladıktan sonra sanki bizi birisi kovalıyormuş gibi attık kendimizi kalenin içine. Turist sezonu aşağı yukarı bittiği için çok kalabalık değildi. Kaleyi görünce aklım durdu. Kanuni Sultan Süleyman, büyük dedem olarak telakki ediyorum, burayı nasıl fethetmişti? Üstelik dünyaca meşhur savaşçılıklarıyla ve cesaretleriyle ünlü Rodos şövalyelerini yenerek! Kendi kendime “Burayı fethetmek İstanbul’u fethetmekten dahi zor” dedim. Anılar ve hatıralar oldukları yerde duruyorlardı. Gezdiğim kalenin içinde kocaman bir şehir vardı. Yunanlılar buraya ekonomik şartlarının kötülüğüne rağmen pırıl pırıl bakıyorlardı. Zamanında dolaştığımız yerlerde fink atan zırhlı kıyafetler içerisinde şövalyeleri görüyor gibiydim. Basit bir lokantada havanın kararmasına müteakip tamamen deniz ürünlerinden oluşmuş ne bulduysak yedik. Lezzet ve kalite gerçekten harikaydı. Tüm Yunanistan ve Yunan adaları yiyecekleriyle zaten meşhurdur.
Belim sakat olduğu için elimdeki bana rahmetli eniştemden kalan bastona tutunarak taksiyle yelkenlimize geldik. Rodos’ta trafik inanılmaz bir disiplin içerisinde, herkes trafik kurallarına uyuyor. (Dün Marmaris’e demir attığımızda ilk gördüğümüz manzara bir küçük motor adamın önünde ayakta duran bir çocuk, arkada karısı ve karısının kucağında bir başka çocuk. Denetleniyor mu? Hayır, denetlenmiyor. Sokakta trafiği düzenleyen bir polis göremezsiniz. Emniyet müdürüne sormuştum. “ Efendim, aracımız var. Kullanacak polisimiz yok. Eleman sıkıntımız hat safhada Muğla’dan bir destek göremiyoruz” demişti. Haklı olduğunu teyit ediyorum.)
Minik kamaramda mis gibi uyudum. Saat 6 gibiydi hava henüz ağarmamış olmasına rağmen kalktık. Rodos’u çok iyi bilen dostum Zoltan, ilginç tarihi değerleri, çarşısı ve Rodos insanlarıyla beni muhatap etti. Gezdikçe, gördükçe Rodos’a doğasıyla 10 kere üstün Marmaris’te yaşayan bir Türk vatandaşı olarak üzüntüm arttı. Sokaklarda ite kopuğa rastlamanız mümkün değil. Ben Marmaris’te tanınan ve itibarı olan bir insan olmama rağmen elimde özel yaptırdığım cop yerine geçecek bir sopayla dolaşıyorum.
Bu yazım anlatacaklarıma yetmedi. İleride bir gün devam edebilirim. Temennim Marmaris Rodos’tan 100 misli iyidir demek olacak. Umarım o günleri de görürüz…
Özel not: Kanuni’nin Rodos’u Osmanlı İmparatorluğu’na katmasından sonra Vatikan, Rodos şövalyelerine Malta Adası’nı verir ve o tarihten sonra bu ünlü şövalyeler Malta şövalyeleri olarak tarihe geçerler.