Bir insana soyadı yerine ağa diye hitap etmenin ve o kişinin bu şekilde anılmasının ne kadar artı bir değer olduğunu bilen bilir. 1970’li yılların sonlarıydı hatırladığım kadarıyla. İstanbul Osmanbey’de Site Sineması’nın bulunduğu binada Halis Ağa’yı ziyaret ettim. İlk defa karşılaşıyorduk. O da genç, ben ondan daha genç. Özünün Güneydoğu ağırlıklı olduğunu biliyorum ancak karakteri halis muhlis bir Kayserili işadamı durumundaydı. Zannederim ki Toprak grubu yeni kuruluyordu. 10 yıllık bir tam hizmet ajansının sahibiydim. Emin adımlarla merdivenleri çıkıyordum. Halis Ağa’yla işin kalitesi, sürekliliği, marka yaratmak, ‘pr’ gibi hususları neredeyse hiç konuşmadık. Görüşme konumuz sadece ve sadece pazarlıktı. O tarihlerde reklam ajanslarına gazeteler %25 hizmet payı verirlerdi. Bu mesleğin benden eski duayeni Eli Acıman’ın reklam ajanslarının çalışma koşullarında koyduğu nokta ile hepimiz onun dümen suyundan gidiyorduk. Müşterilere kestiğimiz faturalar masraflar hariç %33,33 hizmet payıydı. Bu net %25’e gelir. Halis Ağa bu rakamdan ajansın fedakârlık yapmasını neredeyse üstüne para vermesini istiyordu. Muhteşem bir pazarlık ustasıydı. Konuşma tarzı son derece sempatik, konuyu kesemiyordunuz. Onu dinliyordunuz.
Ben artık ajansımı büyük ajanslar listesine sokmuş, para da kazanmaya başlamıştım. O tarihlerde gençliğin de verdiği heves ile altın bir Rolex saatim vardı kolumda. Halis Ağa’yla pazarlıkta anlaşmamız mümkün değildi. Gerçekten bize bir kâr payı bırakmaya niyeti yoktu. Bu tür işadamlarıyla çok karşılaştım ama hiç çalışmadım. Sizin kârınıza göz diken bir reklam veren ona hizmet veren bir ajansı nasıl ayakta tutacağınızı, nasıl maaşlarınızı ödeyeceğinizi, nasıl kaliteli eleman çalıştırabileceğinizi ve nasıl yatırım yapabileceğinizi hiçbir zaman düşünmez. Bu da demektir ki o tür müşteriyle çalışmayı kabul ettiğinizde reklam ajansı bir yerden tabiri caizse kazık atmak mecburiyetinde kalır. Biz öldürülünceye kadar bu şerefsizliklere teveccüh etmedik. Halis Ağa’yla laf bittiğine göre Allaha ısmarladık deme zamanı geldi. Ayağa kalktım. Elimi uzattım Halis Ağa son sözü söyledi. “Gardaşım saatini, golundaki saati çok beğendim. Onu bana ver anlaşmayı imzalayalım.” “Ağam bir dahaki sefere” diyerek merdivenlerden indim ve yolumu tuttum. Sonra onunla çalışmadık ama dost olduk. Halis Toprak’la ilgili onlarca aslı olup olmadığını bilmediğim hikaye vardır. Adana’nın ünlü sanayicilerinden Ahmet Sapmaz, Sabancılar, Eliyeşiller ve diğer Adanalı kalantorlar mutlaka Halis Ağa’yla ilgili bir veya birkaç hikâye bilirlerdi.
Halis Toprak’ı tekstil işinin dışına yatırım yapmaya iten Turgut Özal’dır. Turgut Bey Cumhuriyet Halk Partisi’nden gelen Eczacıbaşı ailesinin ilaç, seramik, vitrifiye işleriyle rakipsiz bir ortamda bulunmalarını hiçbir zaman tasvip etmedi. Ayrıca Turgut Bey rekabeti severdi. Rekabetin, rekabet anlayışı içerisinde daha kaliteli mal üretilmesine daha makul fiyatlarla satılmasına ve Türk halkının iyi mal kullanmasında hassastı.
Amatör denizcilik sektörünün içinde olmam, komodor olmam ve iyi teknelerim olması sebebiyle tekne sahipleriyle o zamanlar dostluk ve diyalog kurulurdu. Gösteriş yapmak üzere tekne sahibi olunmazdı. Halis Ağa’nın güzel bir teknesi vırt zırt fabrikaları arasında uçtuğu değerli bir helikopteri vardı. Otomobilde Mercedes’i severdi. Her ne kadar Mercedes yetkilileri bugün çok araba sattıklarından memnunlarsa da ülkemizde Mercedes kullanan insan kaliteleri çok lig düşüşü göstermiştir. Ne iş yaptığı belli olmayan ve fiziğini gördüğünde korkacağınız insanların tercihi Mercedes’tir. Bu da Mercedes’in müşteri kalitesini çok düşürmüştür. Güney Fransa’da bir gün beni teknesini gezdirmek üzere davet etti. Dolaştık tekneyi gerçekten hoş bir yattı. “Ağam her şey güzel ama teknenin altından bir sintine kokusu geliyor.” “Biliyorum Nail gardaşım, bu tekne yapıldığından beri bu koku varmış. Ben bu yata yazın binerim açık havada otururum. Goku moku da duymam. Bu sebeple bu tekneyi ucuza aldım.” Çok gülmüştüm. Bu buluşmamız sırasında kahvelerimizi içerken bana “Yahu senin saat nooldu golunda deel” dedi. Kolumda bir denizcinin takması gerekli olan admiralti tipi çelik Notica var. “Ağam para kazandıkça insan mütevazılaşıyor. O senin gördüğün saati kızıma saklaması için bir nevi sermaye gibi verdim. Benim için önemli olan bir saatten beklediğim zamanı doğru göstermesi.” Şimdi Swatch takıyorum. Öğrendim ki pilli saat, zamanı hiç şaşırmadan gösteriyor. Yaşadığım tecrübeler bana görgüsüzlüğün simgesi olarak kolunda pahalı ve gösterişli kişilerin görgüsüzlüğünü simgeliyor. Rahmetli Kenan Evren Paşa Marmaris’teki mütevazı evinde belli işadamlarına bir bahçe daveti verecek. Halis Ağa (daha evvel kendisine uzun uzadıya anlatmıştım) helikopteriyle benim yaptırıp belediyeye hediye ettiğim piste iniyor. Tabii belediye buraya her inen helikopterden bir bedel alıyor. Halis Ağa’dan bu bedel istenince “Gardaşım bu pisti bizim Nail gardaşımız yaptırıp belediyeye hediye etmiş. Ben onun yakın dostuyum, benden para istenir mi?” İşte Halis Ağa’nın bir görüntüsü daha.
Son yıllarda, ödediği vergiyi, yarattığı istihdamı, binlerce insana verdiği ekmeği düşünmeden devletimiz onun kafasını kesmeye kalktı. O da gaddar vecibeleri yerine getirerek hayata veda etmeyi tercih etti. Nur içinde yatsın koca adam…