Sabaha karşı 4 gibiydi. Dostum Güneri Civaoğlu telefonda “Nail asker idareye el koydu, kısacası darbe oldu, bilgin olsun kardeşim” dedi ve telefonu kapadı. Güneri o tarihlerde Tercüman Gazetesi Genel Yayın Müdürü’ydü. Tercüman’ın net satışı ise 1 milyon civarındaydı. Türkiye’nin en çok satan ilk 3 gazetesinden biriydi. Açtık televizyonu Nilgün’le beraber zangoç gibi sabaha kadar takip ettik. Rahmetli Kenan Paşa’yı dinledik. Sabahleyin doğru işe.
O sıralarda Açık Deniz Yarış Kulübü Vis Komodoru’ydum. Deniz Kuvvetleri’nin amirallerinin çoğu ile yakın dostluklarım vardı. Alman eğitimli olduğum için askeri disipline yatkındım. Darbeden daha bir hafta önce Beşiktaş’tan geçerken kendi kullandığım otomobille birbirleriyle silahlı çatışmaya giren sağcılar ve solcuların aralarında kalmıştım. Arabamı kendim kullanıyordum. Ön camdan giren bir kurşun arka camdan çıkmıştı. Endişemi tarif edemem. Böyle bir Türkiye’de yaşıyorduk.
Rahmetli Cenajans, Türkiye İş Bankası’nın tanıtım hizmetlerinden sorumlu ajansıydı. Hem reklam, hem halkla ilişkiler Cenajans’tan sorulurdu. Almanya’da ilk şubesini açacak İş Bankası’nın hazırlıklarını yapmak üzere Frankfurt’taydım. Yardımcım rahmetli Tuncer Gürsel’le birlikte orada çalışıyordum. Acil bir telefonla Türkiye’ye çağrıldım. Alman havayollarının Lutfhansa uçağıyla o zamanın Yeşilköy’üne indik. Gümrük girişinde iki tane genç adam bizi karşıladılar ve küçük bir askeri uçakla Ankara’ya götürdüler. Meclis’te kocaman bir toplantı odasındaydık. Belki 30-40 kişinin toplanabileceği bir masaya oturduk. İçerde kimse yoktu. Biraz sonra sırayla havacı, denizci, karacı paşa ve amiral seviyesinde yakışıklı adamlar girmeye başladılar. Çoğu ceplerindeki Amerikan sigaralarını önlerine koyup beklemeye başladık. Selam sadece kafayla merhabaydı. Tuncer’in babası da askerdi. Benim ailemde asker çoktu. Güçlü kuvvetli adamlardı hepsi. Derken kapı açıldı, herkes ayağa kalktı içeriye Oramiral Işık Birden girdi. Işık Birden Amiral Konsey Genel Sekreteri’nin dışa dönük danışmanıydı. “Sayın Keçili hoş geldiniz, sizi tanırız şu andan itibaren ciddi bir görev veriyoruz Türkiye’nin tanıtımından sorumlusunuz” dedi. Adam mıyım, eşek miyim hâlâ bu mukayeseyi yapabilmiş değilim ama vatan sevgimden hiç kimse, hiçbir iblis beni vazgeçiremedi.
Time dergisine önce Mustafa Kemal Atatürk’ü kapak yaptırdık. Arkadan Kenan Evren Paşa’yı kapak yaptırdık. Newsweek dergisinde çok başarılı yayınlar yaptık. Bir gün Başbakan zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Bülend Ulusu apar topar beni Ankara’ya makamına çağırdı. Odadan içeri girdim. Bir sürü siyah elbiseli adam beni öldürecekmiş gibi bakıyorlar. Bülend Paşa bana Newsweek’te yayınlanan bir haritayı gösterdi, Türkiye’nin bir kısmından Ermenistan diye bahsedilmiş. “Bunun sorumlusu kim?” dedi. “Bu haberler, resimler ve haritalar basılmadan önce Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne onaylattırılmıştır. Gördüğüm kadarıyla sayın genel müdür de odanızda oturmaktadır. Ona sorun” dedim. Bülend Paşa adama döndü. Muhtelif telefon görüşmeleri yapıldı. Basın Yayın Genel Müdürlüğü Enformasyon tarafından harita basılmadan onaylanmıştı. Bu provokasyon hem Türkiye’ye, hem hükümete, hem işini başarıyla yapan bize bir nevi suikasttı. Paşa, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü’ne dönerek “Ben size Nail Keçili’nin nasıl bir vatan sever olduğunu anlattım. Yaptığınızdan utanın, çıkın dışarı” dedi. Benden de bir başbakanın söyleyebileceği sözlerle özür diledi.
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz Bülend Ulusu’ya rahmet diliyorum…