Benzer tartışma 2008’de de vardı.
ABD’de patlak veren mortgage krizi önce bu ülkenin finans piyasasını vurmuş ardından domino taşı misali Avrupa’yı ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler dahil, neredeyse tüm ülkeleri derinden etkilemişti.
Kapitalizmin merkezi ABD ve diğer ülkeler krizden nasıl çıktı?
Devletler sazı eline aldı ve önce iflas etmek üzere olan bankaları fonladı ardından krizden etkilenen sektörleri destekledi.
Yani ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ diyen Adam Smith’in kemikleri bir kez daha sızladı.
Tıpkı dünyanın Keynesyen modeliyle krizden çıktığı 1929 buhranında olduğu gibi.
***
Yıl 2020.
Dünyayı bu kez koronavirüs salgını kasıp kavuruyor.
Çin’den ABD’ye, Rusya’dan Türkiye’ye, Afrika’dan Avrupa’ya salgından etkilenmeyen ülke, salgının kapısını çalmadığı kıta yok.
Aslında virüs nedeniyle ölenlerin sayısı, gripten ölenlerin yanında devede kulak gibi.
Asıl tedirginlik ölümler değil, vaka sayısının artması nedeniyle sağlık sisteminin çökme ihtimali.
Nitekim 10 binlerce insanın hastanelere akın ettiği günlerde, yoğun bakım yatağı, sağlık çalışanı ve ekipmanı bakımından yetersiz olan ülkelerin sağlık sisteminin çökeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
***
Bırakın hastanelerin durumunu, 3 kuruşluk maskelerin karaborsaya düştüğü, sabun ve kolonya gibi temel tüketim ürünlerinin market raflarında bulunamadığı bir dünya ile yüzleşiyoruz.
Yani, ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ diyen anlayış, dünyada en bol olan ürünlerden biri olan sabunu bile dünyanın en büyük sorunu haline getirebiliyor.
O halde dünya, son yılların en büyük krizinden en az tahribatla, mümkünse ufak tefek sıyrıklarla, ancak en nihayetinde bu büyük savaş meydanından kalıcı bir hasarla çıkmamak için yine sazı devletin eline vermeliydi.
Ve öyle de oldu.
***
ABD Başkanı Trump, tüm vatandaşlarına biner dolarlık çek göndermeyi planlıyor.
Fransa’da küçük şirketlerin kira, elektrik, su ve doğalgaz faturaları askıya alındı, sosyal kesinti, vergi ve kredi taksitleri de durduruldu.
İngiltere’de işe gidemeyen çalışanların maaşlarının yüzde 80’ni, 2 bin 500 sterline kadar devlet tarafından karşılanacak.
Türkiye’de ise 100 milyarlık destek paketi hayata geçti, bankalar kredi borçlarını erteledi.
Diğer ülkelerde de, benzer tedbirler alındı.
***
Türkiye’de hastanelerin kamulaştırılması konuşulurken, maske stoku yapan fabrikalara el konulabileceği uyarısı yapıldı.
Normal şartlarda hastanelerin kamulaştırılmasını dillendirenlere deli gözüyle bakılır, fabrikaların el konulması uyarısı sermaye çevrelerini ayağı kaldırırdı.
***
Koronavirüs nedeniyle yeni bir dünya düzeninden bahsedilerek, neoliberal sistemin çökeceği tartışılıyor.
Peki bu tartışmalarda bizim payımıza ne düşüyor?
***
Çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Atatürk’ün 1930’larda uyguladığı kamucu ve halkçı düzen rehberimiz olabilir.
***
Neydi o düzen hatırlayalım?
1929’da ekonomik buhran dünyayı kasıp kavururken, batmış bir imparatorluğun küllerinden doğan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünyadaki olumsuz ekonomik konjonktüre rağmen milli gelirini arttırdığı, fabrikalarını kurduğu, sanayi hamlesini gerçekleştirdiği, eğitimden, sağlığa tüm alanlarda devrimler yaptığı bir düzendi.
Ve dahası Ataürk’ün talimatıyla 1928 yılında halk sağlığının korunması, aşıların ve serumların üretilmesi amacıyla Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kurulduğu, bu merkezde üretilen verem, tetenos, kolera, tifüs aşısı, kuduz ve akrep serumları ile çiçek aşılarının ABD ve Çin’e gönderildiği bir düzendi!
Teşekkürler (!) Beinsport
Beinsport, lütfetmiş Süper Lig maçları başlayana kadar şifresiz yayına geçmiş.
Bunu da bir jest şeklinde açıklamışlar.
Avrupa’nın neredeyse tüm liglerinde yayıncı kuruluşlar, koronavirüs nedeniyle maçları şifresiz olarak yayınlama kararı alırken, bir tek bizim yayıncı kuruluşumuz 3 kuruşluk menfaatlerini halk sağlığının önüne koyarak, şifreli yayından vazgeçmedi/vazgeçmiyor.
Şimdi de milletin aklıyla dalga geçer gibi, maçlar başlayana kadar şifresiz yayına geçme karar aldıklarını duyurmuşlar.
Virüs tarım sektörüne fırsat olabilir
Salgının ne zaman biteceği belli değil, bilim insanları bile bir öngörürüde bulunamıyor.
Bu da, Türkiye’nin bir süre daha ithalat yapamayacağı anlamına geliyor.
Son yıllarda samanı bile ithal eder duruma gelen Türkiye, tarım ürünlerinde ciddi bir ithalatçı.
Oysa, binlerce hektarlık verimli tarım arazimiz ekilip, biçilmiyor.
Ekonomik İstikrar Kalkanı’nda tarım yok ama ithalat durduğuna göre, atıl durumdaki tarım arazilerinin kulllanılmasının vakti gelmedi mi?
Can dostlar unutulmasın
Salgın nedeniyle, vatandaş evinden çıkamıyor.
Yani kendi derdiyle ilgileniyor doğal olarak.
Kimsenin aklına da sokak hayvanları gelmiyor.
Sokak hayvanları için kaygılanırken, Nilüfer Belediyesi’nden bir ileti geldi:
“Nilüfer Belediyesi, koronavirüs salgını nedeniyle yiyecek bulma sıkıntıları artan sokak hayvanlarını ihmal etmiyor. Nilüfer Belediyesi ekipleri, hem ilçedeki beslenme odakları ve kedi evlerine, hem de farklı noktalarda sokaklara mama ve su bırakarak önlem alıyor.”
Hayvanseverler, sosyal belediyeciliği tüm canlılar için uygulayan Nilüfer Belediyesi’ne teşekkür ediyor.