“Türkiye kriterleri yerine getirirse, AB’ye tam üye olacağının garantisi verilmeli” demiş eski Alman bürokrat, AB’nin Genişlemeden Sorumlu eski Komiseri Günter Verheugen.
Türkiye ile Avrupa arasında gerilen ilişkiler için de, “Ben tamamen yeni bir başlangıçtan yanayım. AB, Türkiye’ye Avrupa ailesi içinde eşit haklara sahip, daimi olarak yerini alacağını kayıtsız şartsız garanti etmeli. Bunun için tek ölçü, üyelik kriterleri olmalı. Türkiye ise, iç sorunlarını demokratik ve hukuk devleti kuralları içinde çözeceği güvencesi vermeli” önerisini getirmiş.
Bu da Verheugen‘in öz eleştirisi:
“Türkiye’nin Avrupa ülkesi olduğu konusunda şüphem yok. AB kurumlarının bir kısmı, Türkiye’yi Avrupa ülkesi olarak tanımıyor ve üyelik vaadini geri almak için popülist yollar arıyor.”
Verheugen‘in bu sözlerini okurken, 2004’ü hatırladım.
AK Parti iktidarının ilk yılları…
AB ile ilişkiler bahar havasında ama zinaya ceza öngören tasarı Avrupa‘nın tepkisini çekiyor.
Ancak, hiçbir Avrupa ülkesi Türkiye‘ye parmak sallamıyor, tehditler savurmuyor.
Ve o kritik günlerde AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen isimli, anakları al, al, sevimli mi sevimli güleç yüzlü adam Ankara‘ya geliyor.
Son derece yapıcı görüşmeler yaptıktan sonra, hükümet de sağduyulu davranıyor ve çağdışı tasarıyı geri çekiyor.
Bir de bugünün AB‘li bürokratlarına bakalım.
Mesele bugün Verheugen‘in koltuğunda oturan Johannes Hahn diye bir bürokrat var.
Hollanda, skandal kararla bir Avrupa ülkesinin bakanını ülkesine sokmuyor, barışçıl gösteri yapan insanların üzerine köpeklerle saldırtıyor ve Hanh, Türkiye‘yi suçlayan açıklamaların altına imza atıyor.
Avrupa Konseyi Başkanı Tusk ise Avrupa faşizmini övercesine, “Hollanda Avrupa’dır, Avrupa Hollanda’dır” diyor.
Bir de insanın aklıyla dalge geçer gibi, “Hollanda, özgürlükler ülkesidir” diyebiliyor.
Yangına körükle giden AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker diye biri de var.
O da, “Türkiye’den gelen açıklamalar, bu ülkeyi AB’den uzaklaştırıyor” deme aymazlığına düşüyor.
Tüm bunlara rağmen ben, Türkiye’nin asla Avrupa‘dan kopacağını düşünmüyorum.
Verheugen’in sözleri, umutların yeşermesi için tek başına yeterli değil elbette.
Ancak ölü toprağı serilmiş AB-Türkiye ilişkileri için can suyu gibi.
Yumrukların sıkıldığı, kaşların çatıldığı, tarafların birbirine abandığı kaotik günlerde, işte bu seslere daha çok ihtiyaç var.
————
Kötünün iyisi
Hollanda seçimlerini Başbakan Mark Rutte’nin partisi kazandı ve ırkçı parti ikinci geldi.
Bu sonuç, Avrupa‘da dalga dalga yayılan ırkçılığa fren niteliği taşıdığı için, kötünün iyisi olarak görülebilir.
Türkiye’ye gelince…
Bardağın dolu tarafına bakalım.
Kısa vadede olmasa bile Hollanda ile ilişkilerin düzelmesi için küçük bir umut.
Ya ırkçı herifin partisi kazansaydı?
————————
İki taraf da adım atmalı
Avrupa başkentlerinde Türkiye’ye ‘çakmak‘ moda oldu adeta.
Her seçim arifesinde Türkiye iç politikaya malzeme yapılıyor, özellikle sağcı partiler veya ırkçı partilerin yükselişini önlemeye çalışan rakipleri, propagandasını Türkiye üzerinden şekillendiriyor.
Önceki gün CHP İl eski Başkanı Gürhan Akdoğan ile sohbet ediyoruz.
Akdoğan, geçen yıl eğitim için İngiltere‘ye gitmişti.
Meşhur Brexit arifesinde İngiltere‘deki propaganda sürecini yerinde izledi.
Akdoğan’ın o günkü izlenimleri bugün de güncelliğini koruyor:
“AB’den ayrılmayı savunan partiler, propagandalarının merkezine Türkiye’yi oturtmuşlardı. Türkiye, AB’ye girerse, İngiltere’nin ekonomik dengelerinin bozulacağı, ortalama gelirlerin düşeceği iddiasını yayıyorlardı. Türkiye’nin üye yapılması halinde, Birleşik Krallık’ın Ortadoğu ile komşu olacağını öne sürüyorlardı. Referandumda ‘evet’ten yana olan partilerin propaganda videolarında Türkiye’nin AB karşıtlığı yer alıyordu”
Türkiye karşıtı propaganda tuttu ve AB’den ayrılma yanlıları referandumdan galip çıktılar.
Ancak Akdoğan, Avrupa ülkelerinin bu tutumunda hükümetin uyguladığı yanlış politikaların da rolü olduğunu özellikle vurguluyor.
Yani iki tarafın da kendilerini sorgulaması gerektiğine inanıyor.
Anahtar kelime de bu galiba, öz eleştiri...
İki tarafın da şapkayı önüne koyup, ilişkilerin tamiri için adım atması gerekir.
Tabii seçimin olmadığı bir dönemde…