Son yıllarda kendisini hissettiren kuraklıkla ilgili ürkütücü senaryo, Çevre Mühendisi Doç. Dr. Efsun Dindar’dan geldi. Önlem alınmazsa Bursa’nın 2030’a kadar 4 derece ısınacağını söyleyen Dindar, “Dünya, sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmak isterken, Bursa’da ısı artışının 4 derece olacağı öngörülüyor. Bu da ciddi bir susuzluğun ve kuraklığın bizi beklediğini gösteriyor” dedi.
Dindar, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı şartlı onayladığını belirterek, BM’nin Türkiye’yi gelişmekte olan ülkeler kategorisine almaması durumunda anlaşmanın askıya alınacağını belirtti. AB Yeşil Mutabakatı’na da değinen Dindar, sanayicileri hızla teknolojilerini yenilemeye çağırdı: “AB Yeşil Mutabakatı’na uymayan sanayiciler, karbon vergisi nedeniyle ihracat yapamayacak.”
——————-
Bu haftaki konuğumuz Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar.
Dindar, TBMM’de onaylanan Paris İklim Anlaşması’ndan, AB Yeşil Mutabakatı’na, kuraklık senaryolarından, çevre mühendisliğine varıncaya kadar, gündemdeki konularla ilgili aydınlatıcı bilgiler verdi.
“PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI ŞARTLI ONAYLADIK”
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkındaki Paris İklim Anlaşması’nın tarihi 2015 olmasına rağmen, Türkiye 2021 yılında yürürlüğe koydu. Türkiye, anlaşmayı onaylamak için neden 6 yıl bekledi?
Anlaşmayı Meclis’ten geçirmememizin en önemli nedeni, Türkiye’nin hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke kategorisinde olmasıydı. Anlaşma, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri maddi olarak desteklemesi gerektiğini söylüyor. Türkiye, her 2 kategoride olduğu için Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanamıyordu. Ama gelişmekte olan ülke olduğu için, başka bir ülkeye de destek verecek maddi gücü yoktu. Bu karmaşadan dolayı anlaşma TBMM’de onaylanmıyordu. Türkiye, OECD ülkeleri arasında anlaşmayı onaylamayan tek ülkeydi. Ancak Türkiye, eylül ayında Birleşmiş Milletler’e başvurarak gelişmiş ülke kategorisinden çıkarılmayı talep etti. Anlaşmanın, TBMM’den geçmesinin arka planında bu gelişme yatıyor.
Peki, Birleşmiş Milletler’den Türkiye’ye yanıt geldi mi?
Henüz yanıt gelmedi. Ama zaten biz anlaşmayı şartlı onayladık. Eğer BM’den olumsuz yanıt gelirse, anlaşma askıya alınacak. Eğer BM’den olumlu yanıt gelirse, Türkiye hem Dünya Bankası hem de Avrupa Kalkınma Bankası’nın iklim fonundan yararlanacak.
“TÜRKİYE’YE 3 MİLYAR DOLAR GELECEK”
Bu fonlardan Türkiye’ye ne kadar kaynak gelecek?
3 milyar dolar gibi bir rakamdan söz ediliyor.
“BAKANLIĞIN İSMİNİN DEĞİŞMESİ OLUMLU AMA YETMEZ”
Anlaşmanın TBMM’de onaylanmasının ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ismi değişti. Bakanlığın yeni ismi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı oldu. Bu gelişmeyi olumlu değerlendiriyor musunuz?
Bakanlığın isminde ‘şehircilik’ olmaması gerekir. Çevre ve İklim Bakanlığı’nın da ayrı olması gerektiğini düşünüyoruz. Sürecin sağlıklı yönetilmesi, eylem planlarının oluşturulması, uyum ve adaptasyon açısından tek bir yönetimin olması için İklim Bakanlığı’nın ayrı bir bakanlık olarak kurulması daha sağlıklı olurdu. Ayrıca Şehircilik ve Çevre Bakanlığı’nın bağımsız olması gerektiğini savunuyoruz.
“FOSİL YAKITLARDAN KURTULMAMIZ LAZIM”
Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması kadar, uygulanabilirliliği de önemli. Anlaşmanın Türkiye’ye getirdiği yükümlülükler nelerdir?
Bakanlık içinde, bu konuyla ilgili teşkilatlanmanın başlaması oldukça önemli. Bazı şehirlerde uyum ve adaptasyon planlaması yapıldı ama genel olarak bir eylem planına ve iklim yasasına ihtiyaç var. Çünkü Paris İklim Anlaşması’ndaki taahhütlere uymamanız halinde bir cezai yaptırımla karşılaşmıyorsunuz. Ama anlaşmayı yasallaştırdığınızda, idari ve cezai yaptırımların da uygulanması gerekir. Bir kere, sanayide, ulaşımda, tarımda, gıda endüstrisinde ve gündelik yaşamda karbon ayak izini azaltmamız lazım. Bunun için de fosil yakıtlardan kurtulmamız şart. Fosil yakıtlardan adım adım uzaklaşacak bir sisteme ihtiyacımız var.
“TEMİZ ENERJİ SAĞLAYACAK TEKNOLOJİYE YÖNELMELİYİZ”
Anlaşma sanayi firmalarını nasıl etkileyecek?
Hazırlık yapan firmalarımız var ama çok büyük bölümü hazır değil. Yolun başındayız aslında. Sanayicinin büyük kısmı enerjisini fosil yakıtlardan elde ediyor ve bu sürdükçe karbon ayak izini düşürmek ya da nötr hale getirmek çok zor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının fizibilite çalışmasının yapılması ve bir enerji dönüşümünün başlatılması gerekir. Sonrasında da temiz üretim teknolojilerine yönelik yatırımlar ile çevre dostu prosesler ile revize edilmesi, doğal kaynak kullanımından bağımsız, döngüsel ekonominin şartlarını sağlayacak seviyeye gelmemiz lazım.
“BURSA İÇİN TEHLİKE ÇOK BÜYÜK”
Bursa bir sanayi kenti. Dolayısıyla Paris İklim Anlaşması’ndan en fazla etkilenen kentlerin başında geliyor. Bursalı sanayiciler Paris İklim Anlaşması’na hazır mı?
Eğer önlem alınmazsa Bursa’da sıcaklık artışının 2030’lu yıllarda 4 derece artması öngörülüyor. Paris İklim Anlaşması ve AB Yeşil Mutabakatı gibi anlaşma ve eylem planlarıyla dünyada sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefleniyor. Bursa’ya dair bu öngörü çok ciddi bir su sıkıntısını beraberinde getirecek. Yağışlara rağmen 2021 yılı bile kurak geçti. Bu veriler ışığında ciddi bir susuzluğun ve kuraklığın bizi beklediğini söyleyebiliriz. Bu da su kaynaklarına dayalı üretim yapan sanayicinin, teknolojisini daha az su kullanabileceği teknolojiyle yenilemesi gerektiğini gösteriyor bize. Çünkü su ve enerji olmadan, sanayideki çarklar dönmez.
“YEŞİL MUTABAKAT’A UYMAZSAK İHRACAT YAPAMAYIZ”
Paris İklim Anlaşması kadar AB Yeşil Mutabakat da gündemde. Paris İklim Anlaşması ile AB Yeşil Mutabakatı arasındaki farklar nelerdir? Paris İklim Anlaşması’nın dünyanın birçok ülkesi imzalamışken, AB Yeşil Mutabakatı’na neden ihtiyaç duyuldu?
Söylediğim gibi Paris İklim Anlaşması’nın cezai bir yaptırımı yok. Bu anlaşma sadece devletleri teşvik ediyor. Ancak AB Yeşil Mutabakatı, karbon kaçaklarını engellemek için bir takım yaptırımlar getiriyor. Yani karbon ayak izini azaltmazsanız AB ülkeleriyle ticaret yapamaz duruma geliyorsunuz. Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkeler, gümrüklerde karbon kaçağının önlenmesi adına getirilen karbon vergisini ödemek zorunda kalacak. Dolayısıyla anlaşma temiz üretim ile karbon vergisi arasında bir tercihe zorluyor ülkeleri. İki anlaşma arasındaki temel fark budur.
“ÇEVRECİ FARKINDALIĞIMIZ ARTIYOR”
Gerek Paris İklim Anlaşması gerek AB Yeşil Mutabakatı, aslında dünyadaki çevre sorunlarının ne kadar büyüdüğünü gösteriyor. Ülkeler harekete geçiyor ama aynı şekilde toplumda çevre bilincinin arttığını söyleyebilir miyiz?
Yani tabii eskiye göre iklim değişikliği algısı Türkiye’de de oluşmaya başladı. Anketlerde iklim değişikliğine inananların oranı yüzde 85 civarında çıkıyor. Bu da farkındalığımızın arttığını gösteriyor. Çünkü doğal afetleri daha çok yaşar hale geldik. Orman yangınları, kuraklık, aşırı sıcak hava dalgaları, buna bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkları gündelik hayatımızda deneyimlediğimiz için iklim değişikliğini, toplum olarak hissetmeye başladık. Çiftçilerimiz de, hem rekoltenin hem de verimin düştüğünü söyleyerek, iklim değişikliğinin farkına vardı.
“ŞEHİR NEFES ALAMIYOR”
Biraz da Bursa’yı konuşalım. Bursa’da da ciddi bir çevre sorunu var. Mesela en büyük sorunlardan biri hava kirliliği. Kış mevsiminin yaklaştığı şu günlerde hava kirliliğiyle ilgili neler söylersiniz?
Bursa’nın hava kirliliğiyle ilgili ciddi bir sorun var. Bu hem sanayiden, hem ısınmadan, hem de ulaşımdan kaynaklanıyor. Hava kirliliği yüzünden erken ölümlerin olduğu bilimsel verilerle ortaya çıkıyor. Özellikle partikül madde dediğimiz, havada asılı kalan taneciklerin seviyesi Dünya Sağlık Örgütü değerlerinden 3, 4 kat fazla olduğu, ölçüm istasyonların sonuçlarıyla ortada. Özellikle kış aylarında Bursa’nın coğrafi yapısı gereği inversiyon dediğimiz olayın da meydana gelmesiyle kirlilik yoğun hissedilmektedir. Bunun yanı sıra plansız kentleşme ve yüksek katlı binalar hakim rüzgar yönlerinin değişmesi ve hava koridorlarının kapanmasına yol açtığı için şehir nefes alamaz duruma geliyor.
“VERİMLİ TARIM ALANLARIMIZ YOK OLUYOR”
Sanayi ve turizm kadar Bursa, tarım kimliğiyle de öne çıkan bir kent. Ancak sanayileşme, artan nüfus ve çarpık yapılaşma Bursa’nın tarım alanlarının gün geçtikçe azalmasına neden oldu. Bursa’nın tarım alanları yok mu oluyor?
Evet maalesef verimli tarım alanlarımızı, sanayileşme ve kentleşme nedeniyle kaybediyoruz. Toprak kirliliğinin de etkisiyle tarımsal üretimin kalitesi gün geçtikçe düşmekte. Sulama yöntemlerimizi, suyun israfını yönetecek şekilde değiştirmemiz lazım. Gelecekte kuraklığın daha fazla hissedilmesiyle tarımsal üretim tehlikeye düşebilir.
“DOĞAL YAŞAMI HATIRLADIK”
Pandemi nedeniyle kırsal yaşama olan ilgi arttı. Ekip, biçmeyecek olsalar da insanlar, tarla almaya başladı. Konjonktürel koşullardan dolayı insanların kırsalla buluşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Doğal yaşam, insanlığın unuttuğu, yok saydığı bir durumdu. Pandemiyle birlikte doğaya dönüş başladı. İnsanların şehir yaşantısından uzaklaşarak daha temiz bir çevrede yaşama isteği, güvenli gıdaya ulaşma talebi kırsal yaşamı tetikledi. İnsanlar kendileri için bir kaçış ve sığınabilecekleri bir alan yaratmaya çalıştılar.
“CİDDİ MESLEKİ SORUNLARIMIZ VAR”
Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün yaptığı araştırmaya göre 2015 ile 2018 yılları arasında Çevre Mühendisliği Bölümü’nden mezun olanların yüzde 71’i iş bulmuş. Mezunların yüzde 88’i ise sadece 1 yıl geçmeden iş bulabiliyormuş.Ayrıca çevre mühendislerinin yüzde 82’si de işini severek yapıyormuş. Çevre mühendisleri için tablo bu kadar pembe mi gerçekten? Sorunlarınız yok mu?
Sektörel olarak baktığımızda çevre mühendisliği mesleğini tercih edenlerin azaldığını görüyoruz. Ancak bizim üniversitemiz ve bizim bölümümüz için genellemenin dışında bir durum var. Çevre mühendisliği bölümünün çok sayıda uzmanlık alanı var. Bursa’nın sanayi kenti oluşu ve Uludağ Üniversitesi’nin de ülkenin en köklü üniversitelerinden biri olması, akademik yönden güçlü olması, daha kalifiye mezun vermesini sağlıyor. Ama mesleki anlamda ciddi sorunlarımız var.
“ÇEVRECİ OLMAK FEMİNEN ALGILANIYOR”
Diğer mühendislik dallarına kıyasla çevre mühendisliğine kadınların daha çok ilgi gösterdiğini söyleyebilir miyiz?
Bu kültürel bir durum. Yani Türkiye’deki çevre algısının kültürel bir çıktısı diyebiliriz. Geçmiş yıllarda mesleği tercih edenlerin çoğu kadın olmasına rağmen son yıllarda erkek ve kadın meslektaşların oranı dengelendi. Maalesef Türkiye’de çevreci olmak, çevreyi korumaya yönelik faaliyetlerde bulunmak feminen görülüyor. Bu da geçmiş yıllarda çevre mühendisliği bölümünün tercihlerine yansımıştı.
“KAMPÜSÜMÜZ CIVIL CIVIL”
1 yıl aradan sonra yüz yüze öğretim başladı. Nasıl gidiyor?
Olması gerektiği gibi. Yani kontrollü bir şekilde ve tüm önlemler alınarak sorunsuz gidiyor. Gerçekten hem Rektörlük hem de Dekanlığımız önlemlerin etkisini takip etmek adına ciddi çalışmalar yapıyorlar. Öğrencilerimiz de yüz yüze öğretimi özlemişler. Biz de onları özlemişiz. Kampüsü tekrar cıvıl cıvıl görmek çok güzel.
Akademik kariyeriniz nasıl gidiyor? Prof. unvanı almaya ne zaman hak kazanacaksınız?
Akademik çalışmalar hızla sürüyor. Prof. unvanım için 2 yıl var.
FOTOĞRAFLAR: HATİCE DAL