Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Derneği Başkanı Ersin Yazıcı, turizmde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını belirterek, “Açık büfe kuralları sil baştan yazılacak, en azından bir masanın 500 kişi tarafından artık kullanılmayacağını öngörebilirsiniz. Daha butik, kişiye özel alakart uygulamalar rağbet görecek. Hizmet sektörü ve sosyal yaşamın artık korona öncesi ve sonrası diye bir devir yaşayacağına inancım yüksek ” dedi.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de turizmin derinden etkileneceğini öngören Yazıcı, “Bu süreç daha da uzarsa turizm sektörü erteleme yerine borçları silme ricası ile gelebilir. Kısa vadede konaklama sektörü iç turizm, iş turizmi ve sağlık turizmi ile dönecek ve yaralarını sarmaya uğraşacak” diye konuştu.
Koronavirüs salgını birçok sektörü vurduğu gibi, turizmi de derinden etkiledi.
GÜMTOB Başkanı Ersin Yazıcı ile turizmin geleceğini konuştuk.
-Sayın Yazıcı, malum virüs nedeniyle birçok insan eve kapandı. Sizin günleriniz nasıl geçiyor?
Bu süreçte ailem ile daha fazla zaman geçiriyorum, turizm ile ilgili araştırmalar yapıyorum, ileriye yönelik farklı düşüncelerim var, bu konular üzerinde çalışıyorum. Nadir de olsa film izliyorum ve sosyal medyadaki Covid-19 ile ilgili komplo teorilerinden kesinlikle uzak duruyorum. Ekonomi gündemini, yurtiçi ve yurtdışındaki bilim insanlarının yorumlarını takip ediyorum. Zoom aracılığı ile toplantılara katılımcı ya da dinleyici olarak katılıyorum.
VİRÜS OLMASAYDI HEDEFLERİMİZİ TUTTURUYORDUK
-Koronavirüsün hem dünya hem de Türkiye’ye olan etkilerini soracağım ama eğer bu olağanüstü süreç yaşanmasaydı, 2020’de Türkiye turizmini nasıl günler bekliyordu?
Küresel olarak yaşanan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını yaşanmasaydı 2020 yılı hedefimiz 58 milyon turist, kişi başı 75 ila 78 dolar ve 45 milyon dolara yakın gelir elde etmekti. Aralık ayının başından itibaren ülkeye gelen yabancı turist sayısı ve turizm gelirlerine baktığımızda bu hedefin yakalanabileceği sinyallerini almıştık. Yüz yılda bir gerçekleşen bu afetin maalesef ki sektörü ne ölçekte gerileteceğini öngöremiyoruz. Yine de umutluyuz, mücadele etmeye ve hedeflerimizi yakalamak için çalışmalarımıza devam edeceğiz.
-İçinde bulunduğumuz süreci anlatır mısınız? “Turizmde yaprak kımıldamıyor?” diyebilir miyiz?
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya iki ay kadar hızlı bir sürede yayılan Covit-19 pandemisinin özellikle dünya turizmine etkisi yıkıcı olmuş, bir buçuk milyar insanın seyahati kısa sürede durmuştur. Yeni koronavirüsün ülke ekonomilerine etkileri uzun süre hissedilebilecek türden zararlar oluşturacak ve turizm sektörü de bu zararlardan doğrudan olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Böyle bir kriz karşısında yapılacaklar bilinmediği için, şimdilik sadece yaşayarak, ürettiğimiz çözümlerle kısa vadeli manevralar yaparak ilerlemekten başka seçeneğimiz yok.
KÜÇÜLME KAÇINILMAZ
-Virüsün ne zaman kontrol altına alınacağını bilmiyoruz ama dünyada turizmin olumsuz etkilendiğini biliyoruz. Bu anlamda önce dünya, sonra Türkiye nasıl etkilendi/etkilenecek?
Bu biyolojik kriz tüm yaşadığımız krizlerin bütününü beraberinde getirip en büyük zararı verecektir. Dünya Turizm Örgütü’nün 24 Mart 2020 tarihinde yayınladığı rapora göre turizm gelir kaybı yaklaşık 500 milyar dolar olacak. Yaşanan bu gelir kaybı ancak 5 ila 6 yılda kazanılabilecektir. Yine Dünya Turizm Örgütü’nün verilerine göre bu kriz bizi 2012 rakamlarına kadar geri götürebilir. Oxfam raporuna göre salgın 500 milyon kişiyi işsiz bırakacağı, küresel ticareti ise %32 azaltacağı öngörülüyor. Bu süreçte Avrupa’nın %5, ABD’nin %3 dünyanın ise %1.5 küçüleceği öngörülüyor. Tabii bu oran bugünün verilerine göre. Türkiye için ise durum daha farklı olmayacaktır. Bu rakamları ülke ekonomimize ve sektörlere oranladığımızda bizler de aynı şekilde küçülmek durumunda kalacağız. Türkiye’de yeme, içme konaklama ve ulaşımda %56’lık bir daralma yaşayacağımız öngörülüyor. Bu daralma milli gelirde %12’lik bir düşüş demektir. Bu rakamların yanı sıra TÜİK işgücü istatistiklerine göre Türkiye’de istihdam edilen kişilerin %18,9 tarım, %19,7 sanayii, %5.7’si inşaat ve %55,7’si hizmet sektöründe sigortalıdır. Mevcut krizden en büyük darbeyi alan hizmet sektörünün ülke ekonomimizi ne kadar derinden etkileyeceği de aşikâr. Bu sonuçlara göre milli gelirimizde %12 oranında düşüş yaşanacak.
“TURİZMCİLER BORÇLARININ SİLİNMESİNİ İSTEYEBİLİR”
-Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy katıldığı bir televizyon programında ‘Hazine ve Maliye Bakanlığı ile iç turizme yardımcı olacak bir paket çalışması yapıyoruz. Yurtdışı operatörlere göre rakip ülkelere kıyasla Türkiye daha az iptal alıyor. Sağlık altyapısı dolayısıyla Türkiye gelecek rezervasyonlarda öne çıkıyor’ açıklamasını yaptı. Paketten beklentileriniz nelerdir?
Türkiye’de turizmin 1980’lerde merhum Turgut Özal döneminde başladığını düşünürsek sektörümüz aslında genç ve halen gelişip büyümekte. Ancak bu büyüme yüksek borç ve banka kredisi ile gerçekleşmektedir. Sektörümüzde 2018 yılında faaliyet gösteren şirketlerin borcu 83 milyar lirayken bu rakam 2019 yılında %16,5 artarak 100 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Tüm dünyanın resesyona girdiği 2. Dünya Savaşı sonrasında, ekonominin durumu hakkında yapılan konuşmalar bu tablonun yanına konulduğu zaman korkutucu sonuçlar çıkıyor. Savaşı ve sınır güvenliğimizi konuşurken genel olarak dünyadaki diğer devletler göçmen sorunlarını ve mali sıkıntılar ile uğraşırken bugün bambaşka bir problemin içerisinde bulduk kendimizi. Sosyolojik, psikolojik ve ekonomik olarak etkisini yaşayacağımız bu süreçte sektörümüzü nasıl bir gelecek bekliyor sorusu en çok merak edilen konu. Kesin olan bir şey var, o da minimum temas konusunun en az 2 yıl daha gündemde olması ve işsizliğin artmasından doğacak gelir düşüşleri konaklama ve hizmet sektörünü bekleyen zorlu bir sürecin göstergeleridir. Tablo böyleyken devletimize ve biz işverenlere büyük sorumluluk düşüyor. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy ile çok sıkı temas halindeyiz. TÜROFED (Türkiye Otelciler Federasyonu) aracılığı ile istişarelerimiz sürüyor. Bizi bu süreçte yalnız bırakmayarak elinden geleni yapıyor. Önümüzdeki 2 yıl boyunca çok sıkı çalışmak zorundayız. Devletimizin yürürlüğe soktuğu desteklerin başında kısa çalışma ödeneğinin ilk 3 ay için işçilerimize ödenmesi, termal bölgelerde haziran ayına kadar ödenmesi gereken ciro payları 6 ay ertelenecek. Muhtasar, KDV prim ödemeleri 6 ay ertelendi. Otel kiralamalarına ilişkin yasal ödemeler yani irtifak hakkı bedelleri ve hasılat payı ödemeleri nisan, mayıs ve haziran ayları için 6 ay süreyle ertelendi. Salgından etkilenen tüm firmalara kamu bankalarından 6 ay ödemesiz yıllık %7,5 maliyetle 36 ay vadeli kredi imkânı tanınmıştır. Kredi ödemelerinde gecikmelere esneklik desteği, bekleme süresi 180 güne çıkarılarak verilmiştir. Konaklama vergisi 2021 yılına kadar ertelendi. 27 Mart 2020 ve öncesinde tahsil edilmiş olan 2020 yaz sezonu rezervasyonlarına ilişkin acenta avanslarının geri ödenebilmesi için kredi avans paketi oluşturulmuştur. Bu desteklerin tümü istihdamını koruyan şirketler için geliştirildi. Ne var ki yukarıda belirttiğim gibi hali hazırda özel sektörün borçlu yakalandığı bir durumda bu sürece devletimiz de hazırlıksız yakalandı. 3 aylık ve 6 aylık bir erteleme planları ile destek veriyor. Ancak bu süreç daha da uzarsa turizm sektörü erteleme yerine borçları silme ricası ile gelebilir. Kısa vadede konaklama sektörü iç turizm, iş turizmi ve sağlık turizmi ile dönecek ve yaralarını sarmaya uğraşacak. Almanya Hekimler Birliği Başkanı Klaus Reinhardt’ın 8 Nisan’daki “Almanlar bu yaz tatili unutsun’’ açıklaması, Moskova’daki Şeremetyevo Havaalanı ortaklarından Yönetim Kurulu Başkanı Aleksandr Ponomarenkon’un “Temmuzdan önce uçuşlara başlanmasını beklemiyoruz” açıklamaları bunu destekler niteliktedir. Tanıtım ve pazarlama çalışmaları da bu yönde ilerleyecek.
“YERLİ TURİSTLERLE YATAKLARI DOLDURAMAYIZ”
-Sürecin bir de psikolojik tarafı var. Virüs, etkisini kaybetse bile bu yıl yurtdışı tatillerinin olmayacağı öngörülüyor. O halde, Türk turizmi bu yıl ‘yerli turistlere yönelecek’ diyebilir miyiz?
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’un da katkılarıyla Hazine ve Maliye Bakanlığımız iç turizme yardımcı olacak bir paket üzerinde çalışıyorlar. Ancak bu paketin içerikleri henüz belli olmadı. Bu konudaki öngörü, bayram ile birlikte iç turizm ve iş turizminin yavaş da olsa başlaması. Oteller kısmen de olsa açılmaya başlar. Yatak kapasitesi yüksek olan konaklama tesislerimiz, bir bölümlerini açarak hizmet vermeye başlarlar. Temmuz ayına denk gelen üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler bu sene tatile çıkmayabilir. İlk etapta 2. yaş grubunun, sonrasında 3. yaş grubunun seyahat etmeye başlayacağını düşünüyorum. Ancak ülkemizde bulunan 1,5 milyonluk yatak kapasitesini iç turizm ile doldurma şansımız maalesef yok. Bakanlığımız ile yaptığımız paylaşımlar doğrultusunda öncelikle Uzakdoğu pazarı, sonrasında Rusya, ardından Ortadoğu ve Avrupa ve son olarak Amerika pazarının açılacağı öngörülüyor. Tanıtım ve pazarlama çalışmaları da bu yönde ilerleyecek.
TURİZM SİL BAŞTAN
-Virüs sürecinin alışkanlıklarımızı da değiştireceği anlaşılıyor. En çok da hijyen anlayışımızda köklü değişimler olacak. Mesela, tatilcilerin Türkiye’de çok yaygın olan, her şey dahil sistemini artık tercih etmeyeceği belirtiliyor. Siz böyle bir şey bekliyor musunuz? Her şey dahil sistemine olan talep azalırsa, turizmcileri zor günler mi bekliyor?
Bu süreçten sonra otellerimizdeki güvenlik politikaları, hijyen ve temizlik süreçleri, tedarikçilerin takibi ve üretim süreçleri, havalandırma ve virüslere karşı ekstra önlemler SPA’larda ve güzellik merkezlerinde ayrıca mutfaklarda uygulanması gereken protokoller, oda temizliklerinde ozon, ultraviyole, nano teknoloji gibi farklı uygulamaları standart hale getirecek yeni çalışmalar olacak. Gıda mühendislerine ve iş güvenliği uzmanlarına yeni görevler eklenecek. Teknoloji ve minimum temas misafir tarafından daha da önemsenecek. Bu konularda yeni trendler gelişecek. Açık büfe kuralları sil baştan yazılacak, en azından bir masanın 500 kişi tarafından artık kullanılmayacağını öngörebilirsiniz. Daha butik kişiye özel alakart uygulamalar rağbet görecek. Hizmet sektörü ve sosyal yaşamın artık korona öncesi ve sonrası diye bir devir yaşayacağına inancım yüksek.
Yeri gelmişken, her şey dahil sisteminin sorgulanması hayırlı olabilir mi? Yani bu kriz fırsata çevrilebilir mi?
Sürekli tartışılan krizi avantaja çevirmek anlayışının yanlış olduğunu ve hedefe ulaşmayacağını düşünüyorum. Sadece güçlü yönlerini bu süreçte kaybetmeyerek çözümlere daha gerçekçi yaklaşan, bilimi önemseyerek değişime her alanda ayak uydurabilen vizyoner kurumlar yoluna devam edecektir.