Baştan belirteyim, meseleye siyah ve beyaz olarak bakanlardan değilim.
Bu iki rengin birinde saf tuttuğum olmuştur ancak bu hadise tam bir gri kıvamında.
Çünkü işin ucunda vicdan var, insaniyet var.
Çocuklar ve kadınlar var.
Can havliyle ardına bile bakmadan, sersefil, perperişan kadim Anadolu coğrafyasına sığınan mazlum bir millet var.
Bir yanım bunları söylerken, diğer yanım da şu duygular içinde:
100 bin değil, 500 bin değil, 1 milyon değil, 3 milyona dayanan Suriyeliler, bu ülkenin zaten kıt olan kaynaklarına ortak olacaklar.
Yıllarca çalışıp, didinip nohut oda bakla sofa bir ev bile edinememiş milyonlarca vatandaşımız dururken, 100 binlerce mülteci ev sahibi yapılacak.
Hadi bunları da geçtim.
Sadece yüzde 10’u okuma yazma bilen, neredeyse tamamı Türkçe bilmeyen milyonlarca insan nasıl topluma entegre olacak?
Ve en kötüsü de toplumun farklı kesimlerinden, vatandaşlık fikrine aynı tonda tepki sesleri yükselirken, mülteci meselesi toplumsal şiddete evrilebilir.
Şimdi derin bir nefes almanın tam vakti…
Vatandaş olsalar da olmasalar da, Suriyelilerin bu ülkede yaşadığı gerçeğini unutmadan.
Ev verilse de verilmese de, Suriyelilerin yakın gelecekte ülkelerine geri dönmeyecekleri hakikatini göz ardı etmeden.
Getirisiyle, götürüsüyle, ırkçı ve faşizan duygulardan arınmış bir şekilde, yumruklarımızı sıkmadan en azından bu meseleyi tartışalım…
Tartışmaktan hiçbir şey kaybetmeyiz nitekim.
‘Neden AB’ye girmek istiyorsunuz?’
Türkiye’nin AB meselesi yarım asrı geçen, ucu fazlasıyla açık bir serüven.
Yıl 1963, üyelik sürecine merhaba demişiz.
Yıl 2016, vize serbestisi hayal olmak üzere.
Aradan geçen 53 yılda bir arpa boyu yol alınamamış.
Malum geçen haftalarda Birleşik Krallık halkı, AB’den çıkma kararı aldı.
Her ne kadar İngiltere özel statülü olsa da, AB’nin en güçlü üyelerinden biriydi.
Referandum kararından sonra AB’nin dağılacağına yönelik yorumlar yapıldı ama kısa vadede birliğin devam edeceği görüşü hâkim.
Ancak daha önemli soru şu olmalı:
İngiltere’nin bile terk ettiği AB’ye girmek Türkiye için cazip mi?
Nasıl Birleşik Krallık halkı, kendi kaderini tayin ettiyse, Türk milleti de, AB’ye girmesine kendi karar vermeli.
Geçen hafta AB sürecindeki Makedonya’nın Üsküp kentindeydik.
Çeşitli milletlerin bir arada yaşadığı Makedonlara, AB’yi sorduk.
Öncelikle, Makedonya’nın AB’ye alınacağına inanmadıklarını söylediler.
Bir başka ifadeyle AB’nin kendilerini oyaladığına inanıyorlar.
Türkiye ile ilgili görüşleriyse bambaşka…
“Neden AB’ye girmek için uğraşıyorsunuz? AB üyeliğine ihtiyacınız yok. Sizin ekonominiz çok güçlü” diyorlar.
Dışarıdan Türkiye’nin AB üyeliğine bakış açılarından biri de bu.
Üniversitemizin adı yok
Asya merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu The Center for World Universty Rankings’in, “En iyi 1000 üniversite 2016 sıralaması” ilan edildi.
Birinci, Harvard Üniversitesi…
Harvard Üniversitesi’ni Stanford Üniversitesi ve Massauchusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) takip ediyor.
Yani ilk 3’te ABD’li üniversiteler var.
Aslında ilk 500’ün neredeyse yarısı ABD’deki üniversitelerden oluşuyor.
Araştırmanın, eğitim kalitesi, mezun istihdamı, öğretim elemanı kalitesi, yayın, araştırma etkisi, atıf ve alınan patentler gibi kriterleri var.
Bu araştırma, bir kez daha gösterdi ki dünyada üniversite eğitiminin beşiği ABD.
Gelelim Türkiye’ye…
Türkiye’deki hiçbir üniversite ilk 500’e girememiş.
İlk bin sıralamasındaysa sadece 10 üniversitemiz var.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi listeye 525’inci sıradan girmiş.
İlk 1000’de sırasıyla, İstanbul Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi var.
Peki hangi üniversite yok?
Uludağ Üniversitesi…
Türkiye’nin dördüncü büyük kenti, otomotivin üssü, ihracat şampiyonu marka kent Bursa’nın üniversitesi Uludağ, listenin yanına bile yaklaşamamış.
Uludağ Üniversitesi Rektörü Yusuf Ulcay acaba ne düşünüyor konu hakkında?
O düşünedursun, kendisine tavsiyem, zamanını Gemlik’teki Hukuk Fakültesi’ni Görükle’ye taşımaya harcayacağına, mesaisini rektörlük binasını taşımak gibi inşaat işlerine ayıracağına, enerjisini üniversiteye hiçbir faydası olmayan sanayicilere danışmanlık gibi işlerle tüketeceğine, Uludağ Üniversitesi’nin eğitim kalitesini yükseltmeye kafa yorsun.
Tabii böyle bir niyeti varsa.
CHP bayramlaşması
CHP’de bayramlaşma sona erdi ancak tartışması sürüyor.
Kurban Bayramı’na kadar süreceğine de şüphe yok.
Konuyla ilgili yazımı hatırlıyorsunuzdur.
Bandolu, yeminli, zeybekli, şiirli ve düşük katılımlı bayramlaşmayla ilgili notlarımı bu köşeden paylaşmıştım.
Yazıdan sonra CHP İl Başkanı Şadi Özdemir ile konuştuk.
Özdemir, katılımın düşük olmadığını söyledi.
Üstelik 9 günlük bayram tatili nedeniyle katılımın hiç de fena olmadığını belirtti.
Evet uzun bayram tatili nedeniyle diğer siyasi partilerde de pek kalabalık bayramlaşmaları izlemedik.
Ancak CHP’deki asıl sorun, disiplinsizlikti.
Yine de eleştirilerimizin yapıcı olduğunu belirtip, bu hadiseden tecrübe edinen CHP İl Başkanlığı’nın, Kurban Bayramı’nda gümbür gümbür bir bayramlaşma yapacağını temenni ederek yazıya noktayı koyalım.