İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu seversiniz veya sevmezsiniz, yaptıklarını beğenir veya beğenmezsiniz ama parti içinde önemli bir mevzi elde ettiği gerçeğini yadsıyamazsınız.
İyi ama, kısa zamanda AK Parti içinde hızla yükselen ve dahası milliyetçi-muhafazakâr kesimin gözbebeği olan bir siyasetçi, sokağa çıkma yasağını zamansız duyurmak gibi Türkiye şartlarında istifayı gerektirmeyecek bir yanlış hamlesinden dolayı neden istifa eder?
Öyle ya, AK Parti iktidarı döneminde çok daha vahim sonuçlar doğuran işlere imza atan bakanların hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam ettiklerine tanık olmadık mı?
Ancak işte tam da bu nedenle, yani Soylu, siyasi yaşamının zirvelerinde olduğu ve parti içinde önemli bir güç elde ettiği için istifa etti desem çok mu şaşırırsınız?
Soylu’nun yükselişi, muhalef partilerinin hedefi haline gelmesine yol açtı.
Yani, dışarıda çok düşmanı var.
Ancak parti içinde de ciddi rakipleri olduğunu bilmeyen yok.
Ve en çok da parti içindeki rakiplerine karşı, gücünü sınaması gerekiyordu.
İşte pazar gecesi, tüm şartlar bu güç testi için çok uygundu.
Şimdi pazar gecesine yeniden dönelim.
Soylu’nun istifasının iki sonucu olacaktı.
Cumhurbaşkanı istifayı kabul etmeyecekti ve Soylu bakanlık görevine devam edecekti.
Veya Cumhurbaşkanı istifayı kabul edecek ve Soylu’nun bakanlığı sona erecekti.
Birincisi gerçekleşti ve Soylu, parti içinde vazgeçilmez bir siyasetçi olduğunu ispat etti.
Yani hem AK Parti’deki konumunu perçinledi hem de siyasi rakiplerine Cumhurbaşkanı neznindeki gücünü gösterdi.
Peki ikinci şık hayata geçseydi ne olacaktı?
Gördünüz, Soylu’nın istifasının ardından sosyal medya yıkıldı.
AK Parti karşıtı muhalifler Soylu’nun istifasını memnuniyetle karşılarken, milliyetçi-muhafazakâr kesim isyan etti.
Soylu’nun istifasının kabul edilmemesini isteyenler, “Yahu adam, terörle mücadelede çok başarılı. PKK’yı dize getirdi, FETÖ’nün soluğunu kesti, 15 Temmuz’da tankların üzerine yürüdü. Sokağa çıkma yasağını geç duyurduğu için mi bedel ödeyecek?” diyerek, tepki verdiler.
Yani eğer istifası kabul edilmiş olsaydı Soylu’nun siyasi yaşamı bitmeyecek aksine haksızlığa uğramış mağdur bir siyasetçi olarak AK Parti’de Tayyip Erdoğan sonrasının en güçlü Cumhur İttifakı lider adayı olarak şartlar olgunlaşıncaya kadar bekleyecekti.
Elbette MHP’lilerin de desteğiyle.
Hasılı, Soylu her iki durumda da kazançlı çıkacaktı.
Ancak, şimdilik daha az kazançlı çıktı.
Şah çekti ve karşılığında veziri düşürdü.
Sağlıkçılara vefa borcunu otel tahsis ederek ödedi
Koranavirüs salgınının başladığı günden bu yana Gemlik Belediye Başkanı Uğur Sertaslan’ı takip ediyorum.
Önce, belediye çalışanlarını kapsayan ‘gönülborcu’ adını verdiği bir kampanya başlattı.
Belediye çalışanları virüs nedeniyle mağdur olan ihtiyaç sahibi Gemlikliler için maaşlarının belli bir bölümünü bağışlayarak, erzak kampanyasına karınca kararınca katkıda bulundular.
Kampanyanın ateşini, maaşının belli bir bölümünü bağışlayarak Sertaslan yakmıştı.
O kampanya tuttu.
Şimdi de yeni bir sosyal sorumluluk projesine daha imza attı Sertaslan.
İlçede hizmet veren bir otelin 50 odasını sağlık çalışanlarının kullanımına tahsis etti Gemlik Belediyesi.
Konaklama hizmetini de belediye personeli yapacakmış.
Sosyal belediyecilik dedikleri bu olsa gerek.
10 bin olmadı 3 bin lira verelim
Malum, geliri 5 bin liranın altında olan herkes, kamu bankalarından 6 ay ödemesiz 10 bin lira kredi çekebilecek.
Bir arkadaşım anlattı.
Gelirini beyan eden maaş bordrosuyla kamu bankalarından birine başvurarak, 10 bin liralık kredi istemiş.
Bankadan gelen yanıt:
10 bin lira değil ama 3 bin lira verebiliriz.
Beklentisini yüksek tutanların bilgisine, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
WhatsApp gazetecileri
Çok nadir de olsa ben de sosyal medya hesaplarımdan yazılarımı paylaşıyorum.
Yani hiç kimseye rahatsızlık vermiyorum, hiç kimseyi taciz etmiyorum, hiç kimseye mesaj atıp bunaltmıyorum.
Yazılarımın sosyal medyadan çok, bayide satılan gazetemden ve internet sitemizden okunmasını tercih ediyorum.
Medya son zamanlarda digital platforma kaydığı için, yeni bir gazetecilik türü ortaya çıktı.
WhatsApp’tan bildirim, yazı ve haber gönderenler.
Kulakları çınlasın tanınmış bir siyasetçi, WhatsApp’tan yazılarını yollayan bir köşe yazarından o kadar çok bunalmış ki, “Arkadaş yazılarını her gün WhastApp’tan atıyorsun. Tamam bir şey demiyorum ama bari günde bir kez at, iki kere atmana gerek yok” demiş.
Cep telefonu numaram kendilerinde olan bazı arkadaşlar ve bazen de hiç tanımadığım kişiler son dakika haberlerini, yazılarını, videolarını WhatsApp üzerinden bana da yolluyorlar.
Sabahın köründe, öğlen, akşam ve gecenin bir yarısı fark etmiyor bu arkadaşlar için.
Her gün düzenli olarak, bıkmadan ve usanmadan, bildirim üzerine bildirim atıyorlar.
Arkadaş ben senin yazılarını veya sağdan soldan aşırıp yolladığın haberleri okumak zorunda mıyım?
Sen olmasan gündemden haberim olmayacak mı?
Sen olmasan son dakika haberlerini öğrenemeyecek miyim?
Paylaşımlarını gözümün içine sokarak okutturmak istemene ne gerek var?
Sen takip edilen bir gazeteci veya görüşleri merak edilen bir vatandaşsan eğer, nerde yazıyorsan yaz okuyucu zaten seni bulur.
Ben de okumak istersem, nerde yazıyorsan oradan okurum seni.
İnsanları taciz etmene gerek yok.
Biraz saygı, biraz görgü, biraz anlayış lütfen.