Mustafa Özdal
Mustafa Özdal
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Pazar Çeşnisi (Anneler Günü)

“Off yeter artık anne, yine mi yatağı ıslattın? Yeminle vereceğim seni sonunda huzurevine. Sen de kurtulacaksın, ben de” diye söylendi kadın.

Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu.

Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı, elleri terledi.

Dudaklarını kımıldattı.

Güzel kızım özür dilerim, inan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim, çok özür dilerim” diyecekti, diyemedi.

Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.

Hah şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri’yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım? Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, bıktım yeminle bıktım.”

Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi.

Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi.

Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı.

Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu.

Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu.

Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.

Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı.

Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı.

Derin bir nefes aldı.

Aldığı nefes göğsüne saplandı.

Başını usulca pencereye doğru çevirdi.

Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı.

Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti.

Sırlarını onunla paylaşmıştı.

Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.

Gidiyoruz galiba ikimiz de” dedi.

Vakit geldi değil mi?

Gül cevap vermedi.

Kadın da onu zorlamadı.

“Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz Türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama Almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu? Azar, hakaret, kötü bakışlar…”

Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu.

Çocukların yine misafirleri vardı demek.

Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne.

Gülümsedi.

Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana.

Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi.

Yüzü asıktı.

Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti.

Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu.

Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadğına baktı.

İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi. Ah anne ah!”

Başını kaldırdı, annesinin gözleri kapalıydı.

Eli annesinin bacağına değdi.

Annesi soğuktu.

Hem de buz gibi.

Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi.

‘Anne‘ diyebildi sadece.

Gerisini getiremedi.

Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.

Sonra kadın çok ağladı.

Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı.

Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.

Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.

Kadın da yaşlanacak bir gün.

O da çocuklarına muhtaç kalacak belki.

Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve odada bir gül olacak.

Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek.

Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.

Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!

 

***

Eli öpülesi annelerin günü kutlu olsun.

 

***

 

Ekonomi durgun ama konut kredisi ve mevduat faizlerinin yüksek olması nedeniyle inşaat sektörü daha da kötü durumda.

Yüksek faiz sürdükçe, mevduat sahipleri konut almak yerine  paralarını nemalandırıyorlar bankada.

Hal böyle olunca, inşaat sektöründe faaliyet gösteren mimar, müteahhit ve inşaat mühendislerinin farklı alanlara kaydığını duyuyorum.

Geçen gün bir dost sohbetinde anlattılar, falanca inşaat mühendisi restoran açmış, filanca mimar lokanta işine girmiş diye.

Ekonomik durgunluğun yaşandığı dönemlerde galiba en güvenli liman gıda sektörü.

Şartlar ne olursa olsun, hayati ihtiyaçlar ertelenemiyor nitekim.

 

***

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof.  Dr. Lale Karabıyık, gıda fiyatlarını baz alan ramazan sofrası araştırması yapıp, kamuoyuyla paylaşmış.

Rakamlar dikkat çekici…

Araştırmaya göre, iftariyeliklere yapılan zamlar nedeniyle dört kişilik bir ailenin sadece; peynir, zeytin, domates, salatalık, ve çaydan oluşan iftar yemeği bile sadece 15-20 lira tutuyor ve yalnızca ekmek, peynir, çay ve şeker ile orucunu bozacak yurttaşın sofrası geçen yıla göre yüzde 22 zamlı kuruluyor.

Hasılı, yüzde 32’lik gıda enflasyonun yanında yüzde 22’lik de bir zam söz konusu.

 

***

 

Dünyaca ünlü efsane gruplar hep İstanbul’a gelecek değil ya…

İşte Pink Martini, nam-ı diğer müzik arkeologları, dünya turnesi kapsamında salı akşamı Pasion Turca organizasyonuyla Bursa Açık Hava Tiyatrosu’nda.

Yani Amado Mio‘nun ezgileri Açık Hava semalarında yükselecek…

 

Tam bir dünya grubu Pink Martini…

Şarkılarını İspanyolca, İngilizce, Japonca, Fransızca ve hatta Türkçe dillerinde seslendiriyorlar.

Türkiye’yi çok sevdikleri için “Katibim” ve “Aşkın Bahardı” şarkılarını kendilerine has düzenleme ve yorumlarıyla seslendirip, albümlerine aldılar.

Bakalım salı akşamı hangi Türkçe şarkıyı seslendirecekler?

 

 

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X