Yazımı kaleme aldığım dakikalarda hala ana muhalefet partisinin adayı belli değildi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’da aday bulamadığı için CHP’yi yerden yere vuruyordu.
Oysa muhalefet bloğu, süreci kendi lehlerine çevirme fırsatı yakalamışken, yine pskolojik üstünlüğü ne yapıp, edip iktidar partisine kaptırdı.
Kastettiğim şudur:
Madem muhalefet partileri uzlaşma yoluna girmiş, yek vücut olmuş, ittifakın tuğlalarını örmüş…
O halde önce, demokrasi, adalet, yargı ve medya özgürlüğü, ekonomik bağımsızlık ve barış gibi toplumun ortak paydalarını oluşturan bir ilkeler protokolü imzalayabilirlerdi.
Ardından bu ilkelere imza atacak adayı bulup, seçmenin önüne çok daha güçlü çıkabilirlerdi.
Ancak yapmadılar…
Tayyip Erdoğan gitsin de, Tayyip Erdoğan kaybetsin de yerine kim gelirse gelsin anlayışının geldiği nokta budur.
***
İlkeler protokolünün yakın tarihimizde sarsıcı bir örneğini hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ardından Çankaya’ya çıkan Ahmet Necdet Sezer, her ne kadar Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin ortak adayı olarak seçilse de aslında bir ilkeler uzlaşmasının adayıydı.
Sezer’in Köşk’e çıkmasıyla yürütme ile yasama arasında ciddi ihtilaflar olmadı değil.
Ancak Sezer, ideolojik olarak çok farklı siyasi partilerin pekala ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarabileceğini göstermesi bakımından fevkalade önemli bir deneyim olmuştu.
***
Cumhurbaşkanı seçim süreci, bir futbol müsabakasını andırmaya başlıyor, dikkat!
Başarıya giden her yolun mübah sayıldığı, tüm hesapların kazanma üzerine kurgulandığı, ilkelerin ikincil plana atıldığı bir sürece tanık oluyoruz.
Oysa memlekete cumhurbaşkanı seçilecek.
Adayın vizyonunu, bilgi birikimini, deneyimini, toplumla diyaloğunu konuşan, sorgulayan, dert edinen var mı?
***
Bir de şu mesele var:
Diyelim ki seçimi muhalefetin adayı kazandı.
Kazanan cumhurbaşkanı, parlamenter sistemi geri getirmek için ülkeyi yeni bir seçime mi götürecek, yoksa yeni sistemle devam mı edecek?
***
Milletvekili adaylık sürecinde işi en zor olan siyasetçiler AK Parti’nin ağır topları.
Aday olsalar bir türlü, aday olmasalar başka türlü.
Aday olsalar, seçimden sonra bakan olamamak var.
Aday olmasalar, bırakın bakanlığı milletvekili bile olamayacaklar.
Üstelik, kararlarına yön verecek ışığı alamadıklarını da duyuyorum.
Hadi bakalım, çık işin içinden çıkabilirsen.
Siz olsanız ne yapardınız?
***
AK Parti tüm seçimlerde milletvekili listelerini en az yüzde 60 revize ediyor.
Bazen yüzde 70 hatta 2011’de olduğu gibi Bursa’da yüzde yüzde değişime gittiği de oldu.
Bunun nedeni, değişimle birlikte yeni isimlere yer açmak ve partide dinamizm sağlamak.
Ancak CHP’de tam tersi yaşanıyor.
Yani değişim sınırlı.
Mesela bu seçimde de performaslarına, çalışmalarına ve seçmenle diyaloglarına bakılmaksızın çok sayıda vekille yola devam edileceğini duyuyoruz.
***
MHP Milletvekili Kadir Koçdemir, geçen günlerde partisinden istifa ederek İyi Parti’ye geçti.
Uzun zamandır Koçdemir’in MHP ile arasında gönül bağının koptuğunu biliyorduk.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin Meclis oylamasındaki tavrı da Koçdemir’in MHP üyeliğinin kağıt üzerinde olduğunu gösteriyordu.
Ancak istifanın zamanlaması manidar.
Gerçi Koçdemir açıklamasında, “Seçmenden aldığım vekalet görevini layıkıyla tanımlama adına seçim takviminin açıklanmasına kadar bekledim” demiş.
Ancak çoğu zaman algı, gerçeğin önüne geçiyor.
***
Malum benzin fiyatları uçtu gidiyor.
Yaklaşık 2 yıl önce 4 lira seviyelerinde olan benzinin litre fiyatı 6 lirayı aştı.
Yani bir depo benzini doldurmak için cebinizden yüzde 50 daha fazla para çıkıyor artık.
3 yol var sürücülerin önünde.
Ya, yüksek fiyata aldırmayıp, gaza basıp yola devam etmek…
Ya, aracı evin otoparkına bırakıp, toplu taşımaya yönelmek…
Ya da araca otogaz takmak…
Geçen gün bir otogaz bayisinin sahibiyle tanıştım.
Ekonomik durgunluğa rağmen işleri çok iyiymiş, paraya para demiyormuş.
Aracına otogaz takan takana…
İçlerinde lüks araçlar da varmış.
Hatta Porsche marka aracına otogaz takanlar bile varmış, o derece!