Türkiye İsrafı Önleme Vakfı 2020 yılı raporuna göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 26 milyon ton gıda israf ediliyor.
İsraf edilen ürünlerin başında ise meyve ve sebzeler geliyor.
Meyve ve sebzelerin yüzde 53’ü tarladan tüketiciye ulaşana kadar israf ediliyor.
TÜBİTAK tarafından yapılan araştırmalara göre de, israf edilen sebze ve meyve miktarı yılda 12 milyon ton.
Türkiye’de bir diğer en çok israf edilen gıda ise ekmek.
Ülkemizde günde 12 milyon, yılda 4 milyar 380 milyon ekmek israf ediliyor.
Yıllık gıda, kayıp ve istafın faturası ise 214 milyar lira!
Rakamlar korkunç değil mi?
214 milyar lira ile Türkiye’de kaç bin yoksulun barınma sorunu çözülür, kaç isşize iş bulunur, kaç yoksulun derdine derman olunur, siz hesap edin.
***
Türkiye’de gıda kayıp ve israfının faturası 214 milyar lira.
Peki sorun bu kadar büyükken, çözüm için ne yapılıyor?
Merkezi hükümetin var mı bir israf politikası?
Yerel yönetimler israfa karşı hangi eylem planını hayata geçirdiler?
Medya, israf konusunu ne kadar işliyor?
Sorun bu kadar büyükken, bizim bu kadar edilgen olmamız, gıda israfı yapanlar kadar sorumluluğumuz olduğu anlamına geliyor.
***
Bugün 1 Mayıs.
1 Mayıs ile ilgili uzun uzun cümleler kurmayacağım.
Ancak dünyadaki milyarlarca emekçi için bu yıl da 1 Mayıs’ın bir kutlama günü olmadığı açık.
Gelir dağılımında var olan eşitsizlik, pandemiyle birlikte uçuruma dönüştü.
Mesela pandemide dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti 540 milyar dolar arttı.
Salgın ile birlikte günlük kazancı 1,90 doların altında olan mutlak yoksul sayısı 25 yıl sonra ilk defa arttı.
O halde tablo, emekçiler adına bu kadar vahimken, 1 Mayıs’a bayram diyebilir miyiz?
***
Geçen haftanın en önemli gündemi hiç kuşkusuz Osman Kavala kararıydı.
Kararla ilgili çok şey yazılıp, çizildi.
Ben ise bir kesimin hararetle savunduğu müebbet kararıyla ilgili, aynı mahallenin siyasetçisinin söylediklerini hatırlatmakla yetineceğim:
“Ben iddianameyi okudum. Hala tutuklu kalmasına hayret ediyorum. Tahliye edilmesi lazım. Bu iddianameleri okuduğumda, çocuk bile yazmaz bunu dedim. Çıkması lazım.” Bülent Arınç.
***
2 dini bayramdan ilkini yarın yaşayacağız.
Nerede o eski bayramlar diyecek değilim.
Ancak nerede o eski günler demekten alamıyorum kendimi.
Derdim teknolojinin hayatlarımızın en güzel anlarını esir almasıdır.
Özel günlerde bu durum daha çok hissettiriyor kendini.
Tebrik kartlarının yerini telefon mesajlarının almasından, ev ziyaretlerini görüntülü konuşmalarla telafi etmekten, komşu bayramlaşmalarının ise unutulmaya başlanmasından söz ediyorum.
Teknolojinin soğuk, ruhsuz yüzü gelenekleri yok ettiği gibi, insanları da mekanikleştirdi.
***
Zaman su gibi akıp geçiyor diye boşuna dememişler.
Yazarınızın da 1 Mayıs 2012’de yazmaya başladığı Olay Gazetesi’ndeki mesaisi bugün itibarıyle, tamı tamına 10 yıl oldu.
Benim için göz açıp, kapayıncaya kadar geçen 10 yılın takdirini size bırakıyorum.
Efendim iyi pazarlar, iyi bayramlar.