Aydınlanma döneminin filozoflarından Diderot, dönemindeki diğer bazı filozoflar gibi yoksulluk içinde yaşıyordu.
Fransız Devrimi’nin öncülerinden Diderot’un yoksulluğunu duyan Rus İmparatoriçesi Büyük Katerina, filozofun kütüphanesini satın alır.
Diderot’a hayatının jestini yapan Rus İmparatoriçe, kütüphaneyi eski sahibine bağışlar.
Ayrıca 25 yıllık maaşını da peşin ödeyerek, onu bu zor durumdan kurtarır.
Katerina’nın tek şartı vardır, Diderot’un yazı yazmaya devam etmesi.
Diderot, yeni yaşamına arkadaşının hediye ettiği çok şık ve pahalı bir sabahlıkla başlar.
Giydiği sabahlığın verdiği büyük hazla çalışma masasına oturan Diderot, kafasını meşgul eden bir şeyin farkına varır.
Eskimiş çalışma masasıyla, pahalı sabahlığının uymadığını fark eden Diderot, yeni bir çalışma masası satın alır.
Bu kez de yeni ve şık çalışma masası ile eski ve artık ekonomik ömrünü tamamlamış halısının örtüşmediğini düşünür.
Halısını da yeniledikten sonra, sıra perde, mobilyalar ve evin diğer eşyalarına gelir.
Böylece, evin tüm eşyalarını değiştirir.
Diderot, tüketim sarmalına girmiştir.
Sonunda tüm parası biten Diderot, yeniden borçlanır ve eski yaşamına geri döner.
Aklı başına gelen Diderot’un ilk yazısının başlığı ‘Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık’dır.
Yazısının son cümlesi de şöyledir:
“Eski sabahlığımın efendisiydim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.”
***
Tüketim çılgınlığını anlatmak için tarihe geçen ‘Diderot Etkisi’ kavramının önemi pandemi koşullarında daha iyi anlaşılmıyor mu?
Salgının yarattığı ekonomik koşullar gereği, daha az tüketiyor, daha az eğleniyor, daha az harcıyoruz.
Belki de daha az değil, ihtiyacımız kadar tüketiyoruz.
Demek ki, daha fazla değil, ihtiyacımız kadar tüketerek de yaşayabiliyormuşuz.
***
Pandemi döneminde ihtiyacımız kadar tüketmeye alıştık ama bunun geçici bir durum olduğunu unutmayalım.
Beraberinde tasarrufu da getirecek ‘ihtiyacın kadar tüket’ anlayışının hakim olduğu bir düzende kapitalizm varlığını sürdüremez.
Pandemiden sonra tüm dünyada tüketimi körükleyecek kampanyaların başlayacağını göreceğiz.
Ve ne yazık ki bu kampanyalar, en çok 3. dünya ülkelerinde tutacaktır.
***
Dün akşam aracımla eve gidiyorum…
Arkamdaki, sağımdaki, solumdaki araçların sürücülerinde
‘tabakhanaye yetişmek’ benzetmesini andıran olağanüstü bir telaş var.
Yolun yanına park eden araçlar yüzünden yavaş gitmek zorunda olduğum için arkamdaki aracın sürücüsü, selektör yakıp, korna çalmaktan helak oldu.
Mahalle aralarında bile insanlar deli gibi sürüyordu araçlarını.
Saatime bakıyorum, 18,50.
Akşam kısıtlamasının öne çekildiğini unutan ben, saate bakınca olan bitenin farkına varıyorum.
Sonuç: Sokağa çıkma yasağını 2 saat öne çekince, salgın kontrol altına alınır mı bilmiyorum ama trafikte kaos yarattığını söyleyebilirim. Yakında ‘sürücüler birbirine girdi’, ‘kısıtlamaya takılmak istemeyen sürücüler dehşet saçtı’, ‘kısıtlama zincirleme kazaya neden oldu’ başlıklı haberleri okursanız şaşırmayın.
***
Aşı gelmeden önce, vaka sayısı düşüktü, ölümler daha azdı, hasta ve ağır hasta sayısı bugünle kıyaslanmayacak kadar düşüktü.
Aşı geldi, vaka sayıları arttı, ölümler çoğaldı, hasta ve ağır hasta sayısı geçmiş ile kıyaslanmayacak kadar yükseldi.
Hayır, hayır ‘aşı işe yaramıyor’ gibi bilimsel temeli olmayan bir düşünceyi savunmuyorum.
Aşılamanın ne kadar yetersiz olduğu, gelen aşı miktarının neredeyse hiçbir işe yaramadığını anlatmaya çalışıyorum.
***
Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu İnegöl Kaymakamı Eren Arslan.
2 ay önce atanan Arslan ile İnegöl’ü konuştuk.
Efendim, iyi pazarlar.