Salgınla ilgili açıklamaların ardı arkası kesilmiyor.
Yok sonbaharda vaka sayısı patlayacak, yok pik olacak, yok tsunami bekleniyor şeklinde yandık, bittik, kül olduk haberleri…
Kim söylüyor bunları?
Titrinde sağlıkçı yazan veya bir üniversitede öğretim üyesi sıfatını taşıyanlar…
Oysa salgının kontrol altına alınması için bir Bilim Kurulu oluşturuldu.
Kurul üyeleri hem tavsiye kararları alıyor hem de yeri geldiğinde topluma mesaj veriyor.
Şimdi Bilim Kurulu üyelerini gölgede bırakan adı sanı duyulmamış kişiler, reklamlarını yapmak için topluma korku salacak sansasyonel açıklamalar yapıyorlar.
Medya da titrine bakmaksızın, daha fazla okunmak, daha fazla tık almak için sansasyonel açıklamaların tümünü öne çıkarıyor.
Bu tür açıklamalar, hem toplumda paniğe yol açıyor, hem de ekonomiyi baltalıyor.
Bu konuya el atılmalı ve her önüne gelenin salgınla ilgili açıklama yapmasının önüne geçilmeli.
***
Çin’de yapılan bir araştırmada insanların yüzde 80’inin koronavirüse evinde yakalandığını ortaya çıkardı.
Bakın dikkat edin, insanlar toplu taşıma araçlarında, eğlence mekanlarında, iş yerlerinde değil, en çok evinde yakalanıyormuş bu hastalığa.
Çünkü insanlar evinde, aileleriyle birlikte oldukları için temas oranı daha çok yükseliyor.
Sonbahar yaklaştığı için yeniden sokağa çıkma yasağı gündeme geldi.
Peki Çin’de yapılan bu araştırmaya ne demeli!
***
Uşşaki tarikatının lideri Eyüp Fatih Şağban’ın taciz olayından sonra, tarikatlar bir kez daha gündeme geldi ve kamuoyu ikiye bölündü.
Bir kesim, tarikatlar kayıtsız şartsız kapansın diyor.
Diğer bir kesim, bunlar kötü örnekler, masum tarikatlar da var görüşünü savunuyor.
Dini istismar ederek, her türlü sapık emellerini gerçekleştirmeye yeltenenler, ‘bin’ yıldır varlar.
Atatürk, din istismarcılarını zapturapt almak için, laik sistemden taviz vermek pahasına Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu 1924’te.
Ancak aradan yaklaşık 100 yıl geçmesine rağmen Eyüp Fatih Şağban gibi kimi tacizcilerin önü kesilemedi.
O halde, tarikat ve cemaat türü oluşumların faaliyetlerine son vermek yerine, onları ayakta tutan kamu kaynakları kesilmeli.
Nitekim, üç, beş oy hesap edilerek, kamu kaynaklarının bu oluşumların emrine verildiğini, duyuyoruz, biliyoruz.
***
Bir belediyeden alacağını tahsil edemeyen şirket, İcra Mahkemesi’ne başvurarak belediye başkanının makam aracına haciz koydurdu.
Belediye itiraz etti ve son noktayı Yargıtay koydu:
İlçe belediye başkanının makam aracı kullanması şart değil. Bu sebeple makam aracı haczedilebilir.
Yargıtay kararı emsal niteliğini taşırsa, borcu olmayan belediye olmadığına göre benzer haberlerle daha sık karşılaşabiliriz.
Yeri gelmişken şu bilgiyi de paylaşalım:
Tasarruf tedbirlerine rağmen, geçen yıl taşıt kiralamaları için Bütçe’den 562 milyon lira harcama yapılmış.
Kamuda kullanılan bu araçların birçoğu da lüks binek araçlardan oluşuyor.
Hasılı tasarruf sözde kalmış.
***
Önceki gün BDDK önemli bir karar aldı.
Tükeciti kredilerinde en yüksek vade 60 aydan, 36 aya düşürüldü.
60 ay vade uygulaması geçen yıl alınmıştı.
Amaç, ölü toprağı serili olan ekonomiyi canlandırmaktı.
Nitekim, başta kamu bankaları olmak üzere vatandaşa büyük miktarda kredi sağlandı.
Bugün ise amaç çok açık:
Kredi vadeleri düşürerek, ekonomi soğutmak.
***
Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Gürsu Belediye Başkanı Mustafa Işık olacak.
Işık, Bursa’nın, hatta Türkiye’nin tarım deposu Gürsu’dan önemli haberler verdi.
Efendim iyi pazarlar…