Bu köşede birçok kez havai fişek yazısı okudunuz.
Havai fişek insan sağlığına da, hayvan sağlığına da zararlı dedim.
Havai fişek belediyelerin israf kalemlerindendir diye belirttim.
Havai fişek gürültü kirliliğinin dik alasıdır diye yazdım.
Yazdım ama yazdığımla kaldım.
Sakarya Hendek’te, havai fişek bu kez insanların canına mal oldu.
Özellikle yazın; bu, bir acayip kutlama biçimi olan havai fişeklerin saltanat mevsimidir.
Ve ben bir kez daha yazıyorum:
Havai fişek fabrikaları kapatılsın.
Havai fişek kutlamaları yasaklansın.
Havai fişek satışları durdurulsun.
***
Geçen gün Ataevler’de yaşayan bir arkadaşımla karşılaştım.
Evlerini yıllar önce kentsel dönüşüme sokmuşlar.
90 metrekarelik ev, 120 metrekareye yükselmiş.
Üstelik ceplerinden hiç para çıkmamış.
Hatta, müteahhitten bir miktar para bile almışlar!
Yani hem eski evleri yenilenip depreme dayanıklı olmuş hem değeri yükselmiş hem de büyümüş.
Dünyanın neresinde böyle bir kazanç var?
Sordum arkadaşa, “Eskiden kaç katlıydı apartman?”
4 katlıymış, kentsel dönüşümden sonra 8 kata çıkmış.
Yeşil alan da epey azalmış.
Şimdi…
Bu kentsel dönüşümden kimler kazandı?
100, bilemedin 150 konut sahibi ve 1 müteahhit.
Kim kaybetti?
Koca bir kent!
***
Bodrum’da lahmacun, kebap ve döner fiyatlarının cep yaktığını, şezlong kiralarının bir servet değerinde olduğunu belirten haber mevsimi başladı.
Ancak bu yıl farklı bir şey oldu ve Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Turistin cebindeki parayı almakla mesulüz” dedi.
Ahmet Aras’ı da linç ettiler iyi mi!
Neden?
Aras, turisti kazıklayalım, soyup soğana çevirelim demiyor ki.
Turist cebindeki dövizi harcasın, esnaf kazansın, ekonomi kazansın, Türkiye’nin dış ticaret açığı azalsın demek istiyor.
Ayrıca, Türkiye’ye maalesef fakir turist geliyor ve bunu da en iyi Aras biliyor.
Zaten her şey dahil sistemi olduğu için Türkiye’yi tercih ediyor adamlar.
Çünkü sabahtan akşama kadar otellerine tıkıldıkları için para harcamıyorlar.
İlk kez bir belediye başkanı çıkıp bu düzene isyan ediyor diye adamı linç ediyoruz.
İşte 370 liraya döner satan mekânlar, sayıları az da olsa zengin turistlerin dövizlerini almak için varlar.
370 liralık döner yemek istemeyenler, Bodrum’da 15-20 liraya yarım ekmek döner satan onlarca farklı mekâna gidebilir.
***
Bodrum’da döner, lahmacun, su ve pidenin fahiş fiyattan satıldığı haberleri çok okunduğu için, temcit pilavı gibi her yıl ısıtılarak insanların önüne konuluyor.
Ancak dikkat edin, her yıl aynı şeyler yazılıp, çiziliyor.
Ve sanki dünyada sadece Bodrum’da durum böyleymiş gibi algı yaratılıyor.
Oysa Avrupa ülkelerinde de fiyatlar cep yakıyor.
Hatta bazı şehirlere aracınızla girdiğinizde bile ayakbastı parası vermek zorundasınız.
Öyle birkaç Euro filan da değil.
Yani dünyanın her yerinde paralı turistlerle, yoksul turistlere hitap eden mekânlar var.
Bodrum’da da bir anormallik yok.
***
Duayen barmen Vefa Zat’ın köşe yazılarından oluşan Biz Rakı İçeriz kitabında en çok yanıtını aradığım soru, rakının nasıl içileceğiydi.
Yani sek mi, buzlu mu, sulu mu, yoksa buzlu ve sulu mu?
Sek içene nadir rastlarsınız.
Genellikle buzlu ve sulu içiliyor.
Ancak Vefa Zat’ın da yazdığı gibi, buz rakıyı kristalleştirip tadını bozuyor.
O zaman en makulu, rakıya buz gibi su katıp içmek.
Peki tadını bozduğu halde neden insanlar rakısına buz atar?
Atar, çünkü en mütevazisinden en lüksüne kadar anlı şanlı restoronlarda soğuk su yoktur da ondan.
Mesela Bursa’da, mezeleriyle nam salmış en lüks içkili restoranlarda bile soğuk su sorunu vardır.
Neden?
Çünkü buz daha kolay.
Soğuk su ise zahmetli.
Özellikle rakıyı ağız tadıyla içen müdavimler, meze ve yemeklerden çok soğuk suya dikkat ederler.
Restoran sahiplerinin bilgisine…
***
Pazartesi Söyleşileri’ne bu hafta Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Mehmet Kanar konuk oldu.
Kanar ilginç şeyler anlattı.
Ayrıca 1 yılını geride bırakmasına rağmen, projelerde epey yol almış.
Söyleşi yarın gazetenizde ve olay.com.tr’de.
***
Pazar yazımı, Nietche’nin hayatı ne de güzel özetlediği şu dizeleriyle bitireyim:
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki ‘söz ver kendine’
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım.