Yasakların kalktığı 1 Temmuz’dan bu yana şöyle bir manzaraya tanık oluyoruz:
Parklar cıvıl cıvıl…
Mekanlar hınca hınç…
Düğün salonlarından müzik,
kahvelerde okey taşları ve tavla zarları sesleri yükseliyor.
Kafelerde nargile kokuları dışarıya taşıyor.
Toplu taşıma eski günlerini aratmıyor.
Hasılı esnafın, emeklinin, işçinin, memurun, kadının, erkeğin, gencin, yaşlının yüzü gülüyor.
Ancak bu durum, şu anlama gelmiyor:
Vatandaş tüm tedbirleri bıraktı, sosyal mesafeyi unuttu, maske takmaktan vazgeçti.
Ya ne anlama geliyor:
15 aylık esaret zincirini kıran vatandaş, yaşamanın keyfini sürüyor, özgürlüğün tadını çıkarıyor, dünya nimetlerinden gönlünce yararlanıyor.
İşte tam bu aşamada, ‘4. dalga gelecek’, ‘tsunami kapıda’ türü karanlık senaryolarıyla vatandaşın keyfini kaçıracak felaket tellalları sözüm size…
Salgınla mücadelede aşı gibi güçlü bir silahla pandeminin çanına ot tıkamak üzereyiz. Kapkara senaryolarınızla birlikte bir süre ortadan kaybolun ve milletin keyfini kaçırmayın.
Aşı karşıtlığının iflası
Vaka ve ölüm sayılarının düşmesinin…
Hastanelerde yoğun bakım yatak ihtiyacının hatırı sayılır oranda azalmasının…
Yasakların neredeyse tamamının kalkmasına rağmen, salgın tablosunun her geçen gün pozitife dönmesinin tek bir açıklaması olmalı:
Aşı.
O halde aşı karşıtları yenilmiş, bilim bir kez daha kazanmıştır.
Kılıçdaroğlu’na fezleke, İmamoğlu’na soruşturma, İnce’ye siyasi yasak girişimi
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, türbeye girerken ellerini arkaya bağladığı için soruşturma açıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke Meclis’e gönderildi.
Kılıçdaroğlu, “Beni hapse atmak istiyorlar. Bilmenizi istiyorlar bunu. Çünkü korkmanızı istiyorlar. Sakın ha, korkmayın gençler” diyerek meydan okudu.
Ve son olarak tam 8 yıl önceki Ergenekon duruşmasında bir subayı iteklediği gerekçesiyle Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’ye seçme ve seçilme yasağı getirilmesi için dava açıldı.
Tüm bunlar CHP’nin ve muhalefet partilerinin elini güçlendiren, onlara koz veren, iktidar partisinin ise elini zayıflatan, aşağı çeken işler.
Yani sosyal demokrat siyasetçileri mağdur, muhafazakar siyasetçileri mağrur yapan hareketler bunlar.
Oysa çok değil 20 yıl önce, tam tersi yaşanıyordu.
Siyasal paradigma değişiyor mu yoksa?
Sosyal medya siyaseti
Son dönemde, özellikle muhalefet cephesinde şöyle bir siyaset yöntemine tanık oluyoruz:
Araştırma yok, inceleme söz konusu değil, dosya okuma filan hak getire…
Algılarla, niyet okumalarla inşa edilmiş iddialarını sallayıver sosyal medya hesabından, yaslan arkana.
İddianın doğru çıkmasının hiçbir önemi yok.
Yeter ki tabanın konsolide olsun, senden ala siyasetçi yok.
Özellikle sosyal medya yaygınlaştıktan sonra, emek kırıntısının dahi olmadığı bu popülist siyaset yöntemi çok yaygınlaştı.
Siyasetçilerimizin önemli bölümü, alıcısı çok olan kısa yoldan politika üretme yöntemini fazlasıyla benimsemiş olabilir.
Ancak bu yöntem son derece niteliksiz ve dışarıdan hayli sakil duruyor.
Bilmem farkındalar mı?