Mustafa Özdal
Mustafa Özdal
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Musul operasyonunda varız

Musul operasyonu başladı ve Türkiye’nin masa dışına itildiği iddia ediliyor. Ancak dış politika uzmanı Doç Dr. Ferhat Pirinççi’nin bu görüşe itirazı var: “Fırat Kalkanı Harekâtı’nda da Türkiye, piyade gücünü kullanmıyor, ılımlı muhaliflere alan açacak şekilde kara ve hava desteği veriyor. Musul’da da aynı durum geçerli. Başika’da eğittiğimiz Kürt peşmerge, Sünni Arap ve Yezidilerden oluşan 2 bin kişilik grup, Musul operasyonuna katıldı. Aslında Türkiye, Musul operasyonunda var. Sadece Abadi yönetimi, İran’ın baskısıyla Türkiye’nin bölgede görüntü vermesini istemiyor.”

 

Ferhat Pirinççi, ABD ile hiç olmadığı kadar gerginlik yaşadığımızı ve artık hiçbir zaman ilişkilerin eskisi gibi olmayacağını öne sürüyor. Pirinççi’ye göre ABD, terör örgütlerine verdiği desteğin bedelini er ya da geç ödeyecek. AB’nin eskisi gibi dünyada güçlü siyasi aktör olmadığını da savunan Pirinççi, yıl sonuna kadar vize serbestisi olmazsa Türkiye, Geri Kabul Anlaşması’nı iptal edecek.

 

Son günlerin sıcak gündemini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Ferhat Pirinççi ile konuştuk.

Türkiyenin yeni güvenlik politikası, Musul operasyonu, ABD-Türkiye ilişkileri, Türkiye-Rusya yakınlaşması ve AB üyelik süreci…

Tüm bunları söyleşide bulacaksınız.
 

TERÖRLE MÜCADELEDE ÖNLEYİCİ SAVUNMA DOKTRİNİNE GEÇTİK
 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç gün önce ”Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz, bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz. Terör örgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceğiz. Bu örgütler, nerede faaliyet gösteriyorsa, nerede yuvalanıyorsa, gidip orada tepelerine tepelerine bineceğiz” dedi. Bu açıklamasından bir gün sonra, Türk savaş uçakları Suriye’de PKK ve PYD unsurlarını vurdu. Ancak ABD’den de, “Daha koordineli olun. Asıl hedefiniz DAEŞ olmalı” şeklinde bir çıkış geldi. ABD’nin bu yaklaşımı Türkiye’nin PYD-PKK politikasını değiştirir mi?

Ben çok fazla değiştireceğini düşünmüyorum. Çünkü Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı başladığında, amacını net bir şekilde belirlemişti. Türkiye’nin temel amacı sınırlarını terör örgütlerinden temizlemesi ve terör örgütlerinin saldırılarını engellemekti. Birinci aşamada, DAEŞ’in hâkim olduğu sınır bölgelerinden püskürtülmesi, ikinci aşamada PYD-PKK’nın Fırat’ın doğusundan atılması amaçlanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması, Türkiye’nin yeni bir askeri doktirini olarak kabul edilebilir. Önleyici müdahale doktrini... Türkiye bundan sonra ne zaman ve nerede olursa olsun, tehdit gelmeden önce harekete geçecek. Aslında Fırat Kalkanı Harekâtı da, Türk savaş uçaklarının Suriye’de PKK-PYD’ye yönelik hava harekâtı da böyle düşünülmelidir.

 

Türkiye’nin sözünü ettiğimiz politikası, komşu ülkelerle ilişkilerini nasıl etkiler?

Irak ve Suriye’de istikrasız yönetimler var ve her iki ülkenin rejimi de coğrafyalarının tüm alanlarına hâkim değiller. BM’ye şikâyet etmeleri ve müttefiklerini harekete geçirme ihtimalleri var. Tabii bu Türkiye için, kolay bir yol değil. Ama bu karmaşık yapıda Türkiye, ikilemde kalamaz. Bir yanda müttefiklerle ilişkiler, diğer yanda ulusal güvenlik çıkarlarınız… Ama müttefikiniz olan ABD, size zarar veren terör örgütlerine silah yardımı yapıyorsa, bu durum ikili ilişkilerde mutlaka kırılganlıklar yaratacaktır. Bu kaçınılmaz sonuç olsa da Türkiye, ulusal güvenliğini düşünmek zorundadır.
 

ABD TERÖR ÖRGÜTLERİNE DESTEK VERMESİNİN BEDELİNİ ÖDEYECEKTİR
 

ABD, Türkiye’ye rağmen PYD’yi desteklemeye devam ediyor. ABD’li yetkililer, terör örgütüne verdiği desteği, DAEŞ’le mücadelede YPG güçlerinin etkinliğini gerekçe gösteriyor. Bu gerekçenin dışında başka görünmeyen bir neden var mı? ABD, Türkiye ile ilişkilerini bozma pahasına, bir terör örgütüne neden destek veriyor?

Aslında ABD yönetiminin içinde de karışıklıklar var. PYD’ye Pentagon destek veriyor. Temel gerekçeleri, bölgede kendi askerlerini kullanmadan PYD’nin kara gücünü sahaya sürmek. Çünkü PKK ve PYD’nin bir çatışma deneyimi var. Bunun yanında siyasi tecrübeleri de olduğu için, hem Esad ile hem ABD ile hatta hem İran’la da yan yana gelerek, bölgede oluşan güç boşluğunu lehlerine çevirebiliyorlar. Ama ABD, bunun için Türkiye ile ilişkilerini bozmaya değer mi diye düşünmüyor. Çünkü ABD, geçmiş yıllarda da bu tür terör örgütlerini kullanıp, yüzüstü bırakmıştı. Buradan hareketle ABD ile PKK-PYD ilişkisinin sonu görünmüyor. Ama kesinlikle bozulacak bir ilişki. Bunlar olurken de Türkiye ile ABD arasında onarılmaz yaralar açılıyor. Türkiye, hiçbir zaman ABD’ye eskisi kadar güvenmeyecektir. Çünkü ABD, terör örgütlerine, Türkiye’ye zarar verdiğini bile bile yardım etmeye devam ediyor. Bunun bir bedeli olacaktır. Bu bedelin bir kısmını Suriye’de, bir boyutunu da Türkiye-ABD ilişkilerinde göreceğiz.
 

MUSUL’DA ÖNEMLİ OLAN OPERASYON SONRASI
 

Şii güçler, Telafer’e girerse Türkiye müdahale eder mi?

Telafer’de Türkmenler yaşıyor ama bir kısmı Şii, bir bölümü Sünni. DAEŞ, Kerkük’e saldırdıktan sonra bazı Sünni Türkmenler orada yaşamaya devam ederken, Şii Türkmenler göç ettiler. Göç eden Türkmenler, hem soydaşlarına hem de DAEŞ’e tepkililerdi. Burada önemli olan, Telafer’e girecek grubun niteliği ve girdikten sonra ne yapacaklarıdır. Mesela Haşdi Şahabiler Tikrit’i DAEŞ’ten özgürleştirdikten sonra, DAEŞ’vari katliamlar yapıp, büyük insanlık suçları işlediler. Musul’da ve Irak’ın diğer bölgelerinde de önemli olan DAEŞ karşıtı grupların uygulamalarının ne olacağıdır. Bu da Irak’ın geleceğini belirleyecek.
 

TÜRKİYE DOLAYLI YOLDAN MUSUL OPERASYONUNDA VAR
 

Musul operasyonu, koalisyon güçlerinin havadan desteği ve yerel güçlerin de karadan girmesiyle başladı. Ancak, Türkiye günler öncesinden Musul operasyonunda söz sahibi olmak istediğini defalarca söylemesine rağmen, neden masanın dışında tutulmaya çalışılıyor?

Musul’un kurtarılması aşamasında politik tartışmalar oldu. Türkiye’nin devre dışı bırakılmaya çalışılmasının nedenlerinden biri tarihseldir. Türkiye’nin geçmiş yıllarda bu toprakların sahibi olması, bölgeye karşı tarihten gelen sorumluluğunun bulunması gibi… Musul, Sünni bir kent olarak bilindiği için, dinsel bağlar da var. Soydaşların Musul’da yaşaması da bir diğer etken. 2003’ten sonra Musul’da başkonsolosluk açan tek ülke Türkiye olmuştu. Tüm bunlar Türkiye’nin Musul’a olan ilgisini gösteriyor. İkinci neden de taktiksel. Haşdi Şahabiler, Türkiye’nin olduğu bir ortamda rahat hareket edemezler. Ama Türkiye’nin operasyona katılıp katılmaması anladığımız şekildeki gibi bir hadise değil. Fırat Kalkanı Harekâtı’nda da Türkiye, piyade gücünü kullanmıyor, ılımlı muhaliflere alan açacak şekilde kara ve hava desteği veriyor. Musul’da da aynı durum geçerli. Başika’da eğittiğimiz Kürt peşmerge, Sünni Arap ve Yezidilerden oluşan 2 bin kişilik grup, Musul operasyonuna katıldı. Aslında Türkiye, Musul operasyonunda var. Sadece Abadi yönetimi, İran’ın baskısıyla Türkiye’nin bölgede görüntü vermesini istemiyor.
 

IRAK’I İRAN YÖNETİYOR
 

Yani Irak Başbakanı Abadi’nin Türkiye karşıtı politikasının arkasında ABD değil İran var diyorsunuz…

Ben İran olarak görüyorum. Irak’ı DAEŞ’ten kurtaran iki faktörden biri İran’dı, diğeri koalisyon güçlerininin hava harekâtıydı. Çünkü DAEŞ, Bağdat’a 30, Erbil’e 40 km kadar girmişti. İran, Irak’a, insan kaynağı sağlamasa, silah yardımı yapmasa ve lojistik açıdan destek vermeseydi, DAEŞ, Irak’ın tamamını işgal etmişti.

Yani Irak’ı İran yönetiyor

Evet, kesinlikle öyle diyebiliriz ama İran da güçlü bir Irak istemiyor.

 

Ortadoğu’da tüm sorunların kaynağı mezhep çatışmaları olarak görülüyor. Musul’da bile operasyon değil, kentin DAEŞ’ten temizlenmesinin ardından, kimin hâkimiyet kuracağı tartışması yapılıyor şimdiden. Mezhep çatışmaları neden Ortadoğu’da çok derin?

Mezhepçilik yeri geldiğinde kullanılan bir araç oldu bölgede. Çatışmaların kaynağını sadece mezhepsel farklılıklar üzerine inşa edersek yanılmış oluruz. Mesela İran, Azerbaycan-Ermenistan savaşında, nüfusun çoğunluğu Şii olan Azerbaycan’ı değil, Hıristiyan Ermenistan’ı destekledi. Ama bu, mezhepsel farklılıklardan kaynaklı gerilimlerin olmadığı anlamına gelmemeli. Özellikle Irak’ta uygulanan politika, sorunu çok daha derinleştiriyor ve yeni çatışmaların habercisi oluyor.
 

TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ HİÇ OLMADIĞI KADAR GERGİN
 

Türkiye-ABD ilişkileri göründüğü gibi gergin mi?

Hiç olmadığı kadar gergin. Fethullah Gülen’in iade edilmemesi, hatta ABD’nin 15 Temmuz’u sanki bir kurguymuş gibi gören bir havaya bürünmesi, Türkiye’de ciddi bir rahatsızlığa yol açtı.

 

Rusya ilişkileri ABD-Türkiye arasındaki gerginliğe bir neden olabilir mi?

Öyle düşünmüyorum. Rusya ile uçak krizi öncesi döneme geri döndük. O dönemde de Ukrayna’daki Kırım sorunu, Suriye ve Irak meselelerinde de farklı düşünüyorduk, şimdi de öyle. Sadece o dönemden farklı olarak, Suriye konusunda Türkiye, biraz daha taraflarla konuşmaya başladı. Mesela Fırat Kalkanı’na taraflarla konuştuktan sonra başladık. Rusya ile ilişkiler, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine ikame değil.

 

ABD ile gerginliğin Türkiye’ye maliyeti ne olur?

Türkiye zaten bir maliyet ödüyor. PKK, Suriye’de elde ettiği şehir savaşı deneyimini Türkiye’de uygulamaya çalıştı. Suriye’de bir Türk tankının PYD tarafından vurulduğu ve bir helikopterin aynı terör örgütü tarafından düşürüldüğü iddia ediliyor. Ayrıca Türkiye, Suriye’de ılımlı muhalefetin desteklenmesi gerektiğini aksi durumda radikalleşmenin artacağı uyarısını yapmıştı. Bugünkü DAEŞ tehdidi, ABD ile uyuşmayan politikanın bir yansımasıdır. Ancak Türkiye, bu riskleri göze alıyor. ABD ile hareket edemiyorsanız, ABD’ye rağmen hareket edeceksiniz. Türkiye bunu fark etti. Ve mesela, PKK ile PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir koridorda birleşmesine net bir şekilde karşı koydı. Türkiye, bu politikalarını bedelini ödüyor ama ABD bir bedel ödemiş değil.

 

ABD öder mi?

Ödeyecek tabii. Kaçınılmaz. Her şeyden önce bölgedeki müttefiklerinin gözünde ABD’nin kredisi azaldı.
 

TÜRKİYE YÜZÜNÜ BATI’DAN ÇEVİRMEZ
 

Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi İran ve hatta uzun vadede Suriye’nin de içinde olduğu dörtlü ittifakın kurulmasını öngörüyor musunuz? Türkiye, Batı dünyasından uzaklaşıyor mu?

Bu eski bir tartışma. Ben ikisinin birbirinin ikamesi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Türkiye’nin Batı’yla ilişkisi, Osmanlı’dan bu yana süregeliyor. Türkiye, son dönemlerde çok yönlü bir dış politika izliyor. Dolayısıyla, saydığınız ülkelerle siyasi, ticari ve kültürel ilişkileri elbette geliştirebiliriz. Ancak dünya, artık 2 kutuplu değil. Türkiye’nin yüzü Batı’da olmaya devam edecektir. Rusya ve İran ile zaten tarihten gelen bir rekabetimiz var. Bu 2 ülkeyle ticari ve kültürel ilişkiler gelişebilir. Taa ki, ülkeler arasında çıkar çatışmaları, tarafları bunalıma sokana kadar.
 

AB ARTIK ETKİLİ SİYASİ AKTÖR DEĞİL
 

Türkiye, yıl sonuna kadar vize anlaşması hayata geçmezse, Geri Kabul Anlaşması’nı iptal edeceğini ilan etti. AB, vize serbestisine yanaşmazsa, Türkiye gereğini yapar mı?

 

AB’nin artık siyasal aktör olma konumu tartışılıyor. Özellikle İngiltere’nin üyelikten çıkmasından sonra. Vize serbestisi olmazsa Türkiye, Geri Kabul Anlaşması’nı onaylamayacaktır. Aslında vize serbestisi olursa, AB’nin bundan bir zararı olmaz. Çünkü Türkler, vize alarak zaten Avrupa’ya gidiyor. Ayrıca vize anlaşmasıyla, üyelik birbirinden ayrı konular. Vize anlaşmasının hayata geçmesi, blokajlı fasılların açılması anlamına gelmiyor. AB bu şekilde devam ederse mültecilerin tekrar Avrupa’ya gidişi tartışılmaya başlanır.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X