Nilüfer’de şöyle bir 20 yıl geriye baktığımda aklıma Atatürk Kent Ormanı dışında büyük bir proje gelmiyor.
Onu da Orman Bakanlığı, biraz da tartışmalı bir kararla Nilüfer Belediyesi’nden alıp Büyükşehir Belediyesi’ne devretmişti yıllar önce.
Yemyeşil manzarasıyla seyrine doyulmaz ve şehre çok yakın olmasına rağmen kentin bunaltıcı havasından kaçanların nefes aldıkları Atatürk Kent Ormanı’na yolum düştü geçen gün.
Düşmez olaydı.
Bir kere ormanın giriş gişesinde uzun bir kuyruk sizi bekliyor.
Hatta kuyruk daha geride, Orhaneli Yolu’ndan Kent Ormanı’na giden ara yolda da sizi karşılayabilir.
Dakikalarca beklemek zorunda kaldığınız uzun kuyruğu aştıktan sonra, asıl çile içeri girdikten sonra başlıyor.
Çünkü orman kelimenin tam anlamıyla bir ‘araba cehennemini’ andırıyor.
Yollar, vatandaşların park ettiği araçlarla adeta işgal edilmiş.
Bu durum, ramazan ayında iftara yakın saatlerde, yılın diğer günleri ise hafta sonları ortaya çıkıyor.
Hal böyle olunca, park eden araçlara çarpmamak için usta şoför olmanız şart.
Yoğun parklanma nedeniyle zaten dar olan yol biraz daha daralıyor.
Bu durumda, karşı yönden gelen bir araç varsa daha da zor duruma düşüyorsunuz.
Çünkü iki aracın geçemediği daracık yolda trafik adeta kilitleniyor.
Yoğun parklanma öyle bir hal almış ki, bazı noktalarda geçiş yolu kapanmış.
Yani aracınızı durdurup, yola park eden araç sürücüsünden aracını çekmesini rica ediyorsunuz.
Peki ne yapılabilir?
2 yol var.
Ya otopark yapmak, ya da ormanı araç trafiğine kapatmak.
İkinci yol bana daha makul, daha çevreci geliyor.
Ormana yakın bir yerde büyük bir otopark inşa edilip, gelen araçlar buraya yönlendirilebilir.
Yürümek istemeyen olursa da akülü araçları kullanabilir.
Böylece orman, yoğun parklanmalardan ve araç trafiğinden arınmış olur.
Ancak bu çözüm, yürümeye alışkan olmadığımız için bizde pek uygulanamıyor.
O halde ormanın içine betona boğmadan otopark yapmak bir diğer çözüm.
Ancak otopark yapıldıktan sonra, yol kenarlarına araç park edilmesine göz yumulmaması gerekir.
Her iki seçenek de, Atatürk Kent Ormanı’nı daha da güzelleştirir.
Maç trafiği
Salı akşamı Spor Toto 1. Lig’e çıkacak son takımı belirleyecek olan Sakaryaspor-Fatih Karagümrük maçı Bursa’da oynandı biliyorsunuz.
Aman Allah’ım nasıl bir trafiğe yol açtı final maçı!
Maça birkaç saat kala yola çıktığım aracımla Ankara Yolu’ndan Nilüfer’e yaklaşık 2 saatte ulaşabildim.
Ankara ve İzmir Yolu’nda seyreden çok sayıda 34 ve 54 plakalı araçların yoğunluğuyla ana arterler felç olmuştu çünkü.
Trafik polisleri bazı noktalarda görev yapıyordu yapmasına ama onlar da yetersiz kaldılar, tıkanan trafiği açamadılar.
Tüm bunlar, yeni stadyumun yerini bir kez daha akıllara getiriyor.
Zümrüt Apartmanı skandalı
Abdullah Şevki’nin Zümrüt Apartmanı isimli öykü kitabında pedofili içeren bölümler olması infial yarattı.
Kitabın tepki çeken bölümü, ne ifade özgürlüğüyle, ne de edebiyatın geniş özgürlük alanıyla izah edilebilir.
Üstelik pedofili vakalarının hat safhaya çıktığı bir dönemde, kitaba ses çıkarılmaması kabul edilemezdi.
Bakın mesela, Türkiye’de çocuk istismarında üçüncü sırada olan Bursa’da geçen yıl 166 kişi ceza almış.
Yani böylesine vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz dönemde elimin kitap diye yazmaya varmadığı bir ‘karalama’ ifade özgürlüğüyle açıklanabilir mi?
Tepkilerin çığ gibi büyümesinden sonra Kültür Bakanlığı da hedef tahtasında.
Nitekim diğer kitaplarda olduğu gibi Zümrüt Apartmanı’nda da Kültür Bakanlığı’nın bandrolü var.
Ancak bandrol, o kitabın Kültür Bakanlığı’nın denetimden geçtiğini göstermiyor.
Sadece korsan basımların önüne geçilmesine yarıyor.
Zaten ülkemizde piyasaya çıkmadan önce kültür ve sanat eserlerini denetleyecek bir mekanizma yok.
Olamaz, çünkü olursa sansür olur.