Türkiye, hafta başından bu yana Zülfü Livaneli’nin sözlerini tartışıyor.
Livaneli, Baykal için, “Tipik bir Sünni sağcı bir Ankara politikacısıdır. Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez” diyerek büyük bir tartışmanın kapısını araladı.
Çünkü Livaneli’nin sözleri, neresinden tutarsanız tutun, sorunlu ve izaha muhtaç.
Dahası ötekileştirici ve kamplaştırıcı.
***
İlk cümlesinden başlayalım.
Livaneli’nin Baykal için kullandığı, ‘Tipik bir Sünni, sağcı ve Ankara politikacısı’ ifadesini
‘bir siyasetçin tarifi olarak’ yorumlamak yanlış olur.
Belli ki Livaneli, siyasi hasım olarak gördüğü Baykal’a,‘Sünni’, ‘sağcı’ ve ‘Ankara politikacısı’ sıfatları üzerinden hakaret ediyor ve daha önemlisi bu 3 özelliğe sahip tüm insanları aşağılıyor, küçük düşürüyor algısı yaratıyor.
Oysa Sünni olmak, sağcı olmak ve Ankara politikacısı olmak ne aşağılanacak ne de hakaret edilecek şeylerdir.
***
Livaneli’nin ikinci cümlesi daha da sorunlu.
Değil ana muhalefet partisi koltuğunda oturan bir genel başkan, siyasetin tabanını temsil eden bir mahalle temsilcisi bile herhangi bir etnisite ve mezhep hakkında genelleştirici olumsuz bir hükümde bulunmaz; bulunursa da tasfiye olur.
Kaldı ki Livaneli, Baykal’ın Kürtleri ve Alevileri sevmediğine dair çok önemli iddiasını ispatlaması gerekmez mi?
Ancak Livaneli’nin tartışma yaratan röportajında ortaya attığı “Baykal, Kürtleri ve Alevileri sevmez. Bunu çok sefer kendisi de söyledi, basında çıktı” iddiasının karşılığı yok.
Nitekim Baykal, bir gazeteciye “Ben Kürtleri ve Alevileri sevmiyorum” deseydi, yer yerinden oynamaz mıydı?
Yani aklı başında hiçbir siyasetçi, hele Baykal gibi deneyimli bir siyasetçinin söyleyeceği sözler değil bunlar.
Baykal’ın, genel başkanlığı döneminde etnik ve mezhepsel siyasete karşı mücadele ettiğini biliyoruz.
Livaneli, Baykal’ın bu mücadelesini, Alevi ve Kürtleri sevmemek olarak yorumluyorsa, sorun kendisinde.
***
Peki Livaneli, neden böyle bir çıkış yapmış olabilir?
2 nedenden olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, gündeme gelerek, son çıkan kitabının reklamını yapmak.
Nitekim Livaneli, son zamanlarda ticari amaçlı kitaplar yazdığı için okuyucusunu kaybetmişti.
Mesela ben, ‘Huzursuzluk’ isimli kitabını okuduktan sonra Livaneli’nin hiçbir kitabını elime almadım.
***
İkinci neden de Livaneli, değişmesi muhtemel siyasi konjonktüre göre belli ki pozisyon almaya çalışıyor.
Aslında Livaneli’nin olası bir CHP iktidarında etkin görevlere gelme isteği yeni değil.
Ancak artık bu isteğini deşifre edecek çıkışlar yapmaktan geri durmuyor.
Efsun Hoca’dan uyarı: Tedbir alınmalı, müsilaj 2 yıl daha sürer
Denizlerimizin üzerine kabus gibi çöken müsilaj konusunda olumlu açıklamalar yapıldı son günlerde.
Ne denildi?
Denizlerimizde müsilaj kirliliği bitmek üzere.
Ancak, sadece yüzeydeki kirliliğin temizlendiğini söylüyor uzmanlar.
O uzmanlardan biri de Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şubesi eski Başkanı Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Efsun Dindar.
Dün gazetede konuğum olan Dindar, müsilaj konusunda önemli tespitler ve uyarılar yaptı, önerilerini dile getirdi.
Efsun Hoca’ya göre ODTÜ’nün raporunda belirtildiği gibi evet yüzeyde müsilaj görünmüyor ancak 30 metre derinde hala kirlilik var.
Ve bu kirliliğin kısa zamanda temizlenmesi mümkün görünmüyor.
Yani çalışmalar aynı titizlikle devam ederse 2 yıl sonra müsilajın temizlendiğinden söz edebileceğiz.
Peki neler öneriyor Dindar?
6 maddede yapılması gerekenler:
–Evsel nitelikli atık sular arıtılmalı.
-Atık su arıtma tesisleri revize edilmeli.
-Deşarj kriterleri değiştirilip, kirliliği önleyici sıkı tedbirler alınmalı.
-Nilüfer Deresi’nden deşarj edilen sular Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne dökülüyor. Nilüfer Deresi’nin yükü azaltılmalı.
-Atık sular geri kazanılarak yeniden kullanılmalı.
-Denetimlerin arttırılmalı.
Balık yemiyorum
Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, sofrasından balığı eksik etmez.
Kendisine sordum, ‘Müsilaj hadisesinden sonra balık yiyor musunuz?.”
Hayır yemiyormuş.
“Elimizde henüz balık yemenin sağlık açısından riskli olduğuna dair bir çalışma yok. Marmara Denizi’nde organik kirlilik, azot, fosfor oranı çok yüksek. Kirli bir denizden çıkan balığı tüketmemeyi tercih ediyorum. Müsilaj tam olarak temizlenene kadar kendimi güvenli bölgeye aldım” diyen Dindar’a balıkçı esnafı kızmasın.
Durum maalesef böyle.
O sempozyum yapılacak
Dün Osmangazi Belediyesi’nin düzenlediği ‘Orhon Yazıtları ve Türk-Moğol İlişkileri’ sempozyumunu ve Keles Belediyesi’nin Kocayayla’daki çadırlarını yazmıştım.
İki belediyeden bilgi notu geldi.
Osmangazi Belediyesi Ahmet Cevdet Paşa sempozyumunu düzenleyecekmiş.
Evet, Loçka Belediyesi olumsuz görüş bildirdi ama bu durum sempozyumun yapılmasına engel değilmiş.
Sempozyuma Bulgar ve Türk akademisyenler katılacakmış.
TBMM Balkanı Mustafa Şentop’un da, programına göre sempozuyuma katılması kuvvetle muhtemelmiş.
Keles Belediyesi’ne ait çadırla ilgili de belediye meclis üyesi Ahmet Yaşar Akbey’den bilgi almıştım.
Ancak çadırların maliyeti konusunda bir yanlış anlaşılma söz konusu.
Çadırların 1 tanesinin değil, 16 tanesinin toplam maliyeti 1 milyon lira imiş.