Türkiye’de yılbaşı kutlamasına karşı olan bir kesim hep vardı.
Yılbaşı kutlamasının bir Hıristiyan geleneği olduğunu, Noel Baba’nın kültürümüzde yeri olmadığını, bir Müslüman‘ın yeni yılı kutlamaması gerektiğini söyleyenler ve 1 Ocak‘ta Mekke‘nin fethinin kutlanmasını isteyenler 20 yıl önce de tepkilerini dile getiriyorlardı.
20 yıl önce de, yılbaşı karşıtı eylemler yapılıyor, yeni yıl kutlamasının Hıristiyan geleneği olduğunu savlayan bildiriler dağıtıyordu.
Hatırlayın, milli görüşçülerin gazeteleri 20 yıl önce de 31 Aralık’ta aynı manşetle çıkardı:
Yılbaşını kutla-ma
***
Peki bugün farklı olan ne?
O dönem yılbaşı karşıtları azınlıktaydı.
Veya bugün olduğu kadar sesleri gür çıkmıyordu.
Ayrıca o yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı, yılbaşı kutlamasını eleştiren bir açıklama yapamazdı.
Ancak şu bir gerçek ki, Türkiye toplumu gün geçtikçe muhafazakarlaşıyor ve paradigma da değişiyor.
Bu nedenle, Ortaköy‘ü kana bulayan terör saldırılarıyla, yılbaşı tartışmalarını birbirinden kalın çizgilerle ayıralım.
***
Yılbaşı kutlaması karşıtı eylemlerin yarattığı iklimin, 39 kişinin ölümüne neden olan saldırıyı tetiklediği tezi gerçeği yansıtmadığı gibi, tehlikeli bir söylem olduğuna da şüphe yok.
***
Kuşkusuz, Noel Baba’nın kafasına silah dayayan eylemler yapmak, yılbaşı kutlayanları ‘kafirlikle‘ yaftalayan bildiriler dağıtmak, bazı gazetelerin tahrik edici manşetlerle çıkması yaşam tarzını tehdit eden son derece endişe verici hadiselerdir.
Ancak, Ortaköy katliamını Türkiye’de kaos planlayanların, taşeron örgütler eliyle gerçekleştirdiği bir eylem olarak görenlerdenim.
Tıpkı polislerimizi hedef alan, askerlerimizi kurban seçen, sivilllerimizi katleden geçmişteki diğer eylemler gibi, Ortaköy saldırısı da ülkenin birliğini hedef alan büyük bir saldırıdır.
İşte dün IŞİD isimli katiller sürüsü, Ortaköy katliamını üstlenmedi mi?
***
Acımız büyük olsa da, katliamlara karşı sabrımız sınansa da, her gelen şehit haberlerine karşı motivasyonumuz alt üst olsa da, kaos planına karşı çok dikkatli olmalıyız.
Öncelikle kullandığımız dile dikkat edelim.
Sosyal medya çığrından çıkmış durumda.
Mesela Ortaköy katliamından sonra şöyle bir pankart paylaşıldı:
“Yapamadıkları herşeyden nefret ediyorlar (Sanat, sevgi, bilim, eğlence) Yaptıkları hiçbir şeye ses etmiyorlar (Katliam, tecavüz, hırsızlık, muhbirlik)”
Bu ne şimdi?
Bu pankarttaki ifadeye göre, bu ülkeyi yöneten iktidarın temsilcileri, sanat yapamaz, bilimden anlamaz, eğlenmesini de bilmez.
Ayrıca, katliamcı, muhbir, tecavüzcü ve hırsızlar.
Bu ifadeler, toplumsal barışı dinamitleyen, kardeş kavgasını körükleyen bir nefret suçudur.
***
Katliamın işlendiği mekandan yola çıkarak, kurbanların şehit olmadığını savunan anlayışla, toptancı bir yaklaşımla AK Partilileri gerici olarak görenler arasında hiçbir fark yok.
Veya Noel Baba’nın kafasına silah dayayanlarla, iktidar partisi mensuplarını sanat ve bilim fukarası olarak görenler, aynı amaca hizmet ediyorlar.
İki görüş de, birbirimizi ötekileştiriyor, toplumsal huzuru ve birlikte yaşamı tehdit ediyor.
Oysa, farklılıklarımız bizi ayrıştırmamalı, tam tersine zenginleştirmeli.
31 Aralıklarda isteyen Mekke‘nin fethini kutlamalı, isteyen dansöz oynatıp yeni yıla merhaba demeli, isteyen mütevazi sofrasında ailesiyle mutlu mesut yeni yılı selamlamalı.
Laiklik de bu değil mi?
Hiçbir dinin, hiçbir inancın, hiçbir mezhebin birbirinden üstün tutulmadığı, tümünün kamu iradesi karşısında eşit olduğu, din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alındığı ve en önemlisi yaşam tarzlarına müdahaleye izin vermeyen bir sistemin adıdır laiklik.
***
İhtiyacımız olan da laikliğin, ama’sız, fakat’sız uygulanması.
Tüm farklılıklarımıza rağmen, birlikte, barış ve huzur içinde yaşamamızın tek yolu laiklikten geçer.