Pazartesi Söyleşileri’nin geçen haftaki konukları Çarşamba’daki Suriyeliler idi.
Röportaj ile okuyuculardan gelen yorumların bazılarını dünkü yazımda paylaştım.
Suriyeliler ile yazdığınız her şey okuyucuda karşılık buluyor.
Bu bile, ortada ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor.
Ancak sıkça, bu konunun ne sığınmacı düşmanlığına varacak kadar siyah, ne de savaştan kaçan Suriyelileri bağrımıza basalım düşüncesini savunacak kadar beyaz olmadığını yazıyorum.
Çünkü sığınmacıların ekonomimize ve sosyal yaşamımıza olumsuz etkileri kadar faydaları da var.
Faydalarıyla ilgili bir örnek vereyim.
Son yıllarda her adım başı kağıt toplayıcılarını, nam-ı diğer çek-çek’cileri görüyoruz.
Bursa’da 2 binin üzerinde kağıt toplayıcısı olduğu söyleniyor.
İstanbul’da çek-çekçi sayısı 10 binlerle ifade ediliyor.
Türkiye’de atık kağıt sektörünün toplam büyüklüğü 12 milyar dolar civarında!
Sokak toplayıcıları ise yılda geri dönüşümlük kağıdın yaklaşık 800 bin tonunu topluyor.
Bu da yaklaşık 1 milyar dolarlık bir ekonomi demek.
Yani sokaklarda kağıt toplayan çek-çekçiler hem ekonomiye katkı sağlıyorlar hem de çevreyi koruyorlar.
Çünkü ne kadar çok kağıt geri dönüşüme kazandırılırsa, o kadar az ağaç kesilecek.
Ayrıca özellikle pandemi sonrası fiyatı aşırı yükselen kağıdın israf edilmemesi, çok daha önemli oldu.
Şimdi bu işin sığınmacılarla ne ilgisi var diye sorabilirsiniz.
İlgisi var, çünkü sokakta yüzlerinden çok kullandıkları çekçekleri gördüğünüz insanların önemli bir bölümü sığınmacılardır.
Ya Suriyeliler, ya da Afganlar…
Çünkü Türkler bu işi yapmak istemiyorlar.
Tıpkı tarım işçiliği yapmak istemedikleri veya fabrikalarda çalışmaktan kaçındıkları gibi…
Yani kağıt toplayıcısı sığınmacıları çevreye, ekonomiye ve yüklerini azalttıkları için aslında belediyelere de katkıları var.
Afganlar ve Suriyeliler bu işten ellerini çektiklerinde kağıt toplayacak insan bulamazsınız.
Şimdi yeniden düşünelim, sığınmacı meselesini.
NATO bilmecesi
Türkiye kararlı bir şekilde İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine hayır diyeceğini söylüyor; söz konusu 2 ülkenin temsilcisi ısrarla, sorunu aşabiliriz açıklamasında bulunuyor.
Türk tarafı kararlı bir şekilde İsveç ve Finlandiya temsilcilerine, ‘boşuna yorulmayın, kararımızdan dönmeyiz’ diyor, ABD tarafı kararlı bir tonda, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine inancımız tam” mesajı veriyor.
Tüm bu açıklamalardan sonra sadece benim mi kafam karıştı?
Organizasyon şirketleri tadilatta olacak mekana bilet satıyor
Açıkhava Tiyatrosu’nun 7 Temmuz itibariyle kapılarını kapatacağını, yenileme çalışmalarının başlayacağını bizzat Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş açıkladı.
Ancak, organizasyon şirketleri eylül ayında yapılacak konserler için bilet satmaya devam ediyor!
Görselini paylaştığım afişlerde de gördüğünüz gibi Funda Arar’ın 6 Eylül’de, Tan Taşçı’nın 7 Eylül’de, Nilüfer’in 9 Eylül’de, Tuğba Yurt’un da 21 Eylül’de Bursa Açıkhava Tiyatrosu’nda konser vereceği duyuruluyor.
Oysa o tarihlerde Açıkhava Tiyatrosu diye bir mekan olmayacak Bursa’da.
Organizasyon şirketleri, vatandaşı yanıltıyor belli ki.
İyi ama neden?