Koronavirüs salgını tüm hızıyla sürerken, uzman klinik psikolog Canan Cesur, salgının sosyal ilişkilerden yaşam tarzına kadar birçok alışkanlığımızı değiştirdiğini belirterek, “Salgından sonra Türkiye’de ve dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Salgın, olumlu bir çok şeyi öğrettiği gibi olumsuz tarafları da oldu. Depresyon, kaygı panik atak gibi olumsuz, el yıkama ve hijyene önem vermek gibi de olumlu tarafları oldu. Salgın bittikten sonra da bu davranışları sürdüreceğiz” diyor.
Cesur’a göre, evet salgın toplumun psikolojisini olumsuz etkiledi ancak şimdilik insanların hayatta kalmak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak kaygıları daha öncelikli. Cesur’un karantina günlerindeki tavsiyeleri ise, sosyal medya diyeti yapmak, temassız şekilde sık sık iletişime geçmek, yaşlıları teknolojik araçlarla yalnız bırakmamak, evde spor yapmak ve bol bol kitap okumak.
—————————–
Koronavirüs salgını ülkemizde de dünyada da kontrol altına alınmış değil.
Peki bu süreçte toplumun ruh sağlığı nasıl?
Biz sorduk, uzman klinik psikolog Canan Cesur yanıtladı.
Birçok işveren ya geçici olarak işyerini kapattı ya da evden çalışıyor. Psikologlar nasıl çalışıyor?
2, 3 hafta öncesine kadar biz de çalışıyorduk. Ama artık bu süreç çalışma şeklimizi çok değiştirdi. Hem hastalarımızın talebiyle, hem de ‘evde kal’ kampanyasına destek olmak için online sisteme döndük. Ben, eskiden de online çalıştığım için çok zorlanmadım Ama birçok meslektaşım bu konuda bildiri yayınladı. Hem sürece dahil olmak ve desteklemek hem de danışanlarımıza hizmet etmek için online çalışıyoruz.
Verim alabiliyor musunuz online görüşmelerden?
Şu an eski danışanlarıma hizmet verdiğim için sıkıntı olmadı. Eğer internette bir kesinti olmazsa sorun yaşamıyoruz.
İçinde bulunduğumuz süreçte, psikologlara başvuru sayısı arttı mı?
Aslında çok arayıp soran var. Ama insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar ilk etapta. Temel ihtiyaçları dışında bu süreçte ne yapacaklarını tam olarak bilmiyorlar. Bu nedenle talep kısmı sorgulanır.
“HAYATTA KALMAK VE TEMEL İHTİYAÇLAR ÖNCELİKLİ”
Yani insanlar ekonomik nedenlerden dolayı temel ihtiyaçlarını önceledikleri için psikologlara ihtiyaçları olsa da ihtiyaçlarını erteliyorlar, öyle mi?
Evet kesinlikle. Çünkü ne olacağını kestiremiyorlar. İşten mi çıkarılacaklar? Maaşlarını alabilecekler mi? İhtiyaçlarını karşılayabilecekler mi? Gelirleri eskisi gibi olacak mı? Bunlarla ilgili sorgulamaları var. O yüzden şimdilik şu anda sadece sürecin ‘hayatta kal’ kısmını tamamlamaya çalışıyorlar.
Peki psikologlar kendi ruh sağlıklarını korumak adına neler yapıyorlar? Yani sizler de bu süreçten etkileniyor musunuz?
Evet biz de çok etkileniyoruz. Bir kere işimizle ve hayatımızla ilgili rutinlerimizi değiştirdik. Evde kalmak zorundayız. Herkes gibi kaygılarımız arttı, depresif ögelerimiz ortaya çıkıyor zaman zaman. Ama yapmadıklarımızı yapmaya çalışıyoruz. Bir şekilde evde kalıp mutlu kalmaya çalışıyoruz. Sporumuzu yapıyor, yarım kalan kitaplarımızı okuyoruz. Kendi adıma konuşayım, daha önce iş hayatının yoğunluğunda yapamadığım ama aklımda olan şeyleri evimde yapmaya çalışıyorum.
“İNSANLARDA GELECEK KAYGISI OLUŞTU”
Danışanlarınızı bu süreçte en fazla neleri soruyorlar?
İşleriyle ilgili kaygıları var. Herkes, hayat eskisi gibi olacak mı diye soruyor. Bu sürecin ne kadar uzayacağını merak ediyorlar. Daha çok kaygıları üzerinden sorular yöneltiyorlar. Benim danışanlarda psikopatoloji mevcut. Onun üzerine bir kaygı daha bindi.
Koronavirüs süreci genel olarak toplumda nasıl etki bıraktı?
Psikologlar bu süreci savaş ortamı gibi okuyorlar. Çünkü insanların hayatta kalma ve temel ihtiyaçlarını karşılama kaygıları var. Ama bunun dışında geleceğe yönelik kaygıları oluştu. Asıl bundan sonra ne olacak sorusu önemli. Bundan sonra, insanların yaşam tarzı değişecek, işlerin şekli değişecek, iletişim şekilleri değişecek. Bunlar dışında depresif durumlar arttı. Bu süreç biraz daha tolere edilebilir ama 2-3 hafta sonra tolere edilemez duruma gelecek. Çünkü bundan sonrası için bir belirsizlik kaygısı oluştu insanlarda.
Bu süreci panik değil ama kaygı olarak mı nitelendirmeliyiz?
Şimdilik.
Peki panik havası hiç mi yok?
Panik havası da var çünkü bilinmezlik var. Evet çok sayıda bilim insanı bilgilendirme yapıyor ama ilk defa tanık oldukları bir virüs olduğu için bilgileri kısıtlı. Herkes tecrübelerini aktarmaya çalışıyor ama geriye dönük bir tecrübe yok aslında. Bu bir pandemi ve tüm dünya aynı süreci yaşadı, bilgileri aynı anda edindi. Herkesin kaygısı çok ciddi boyutlara ulaştı.
Danışanlarınızdan ilginç şeylerle karşılaşıyor musunuz?
İlgimi çeken sadece bir danışanım oldu. Kaygı bozukluğu olan bir danışanım. Ben bu süreçte kaygılarının artmasını beklerken, aksine evde kalmak ona iyi geldi. Çünkü zaten dışarıya çıkmaktan kalabalık ortamdan, sosyal hayattan fazlasıyla kaygılanıyordu. ‘Şu an benim geçmişte yaşadıklarımı herkes yaşıyor’ dedi bana.
“EVDE KALANLAR SPOR YAPSIN KİTAP OKUSUN”
Malum uzmanlar, salgının bulaşmaması için insanlara evde kalmaları çağrısı yaptı. Ve birçok insan evine kapandı. Evde kalanların ruh hali nasıl?
Sosyalleşme bittiği için engellenme duygusu içindeyiz hepimiz. Bu engellenme duygusu da bizde öfke yarattı. Ve öfkemizi birbirimizden çıkarıyoruz. Bir yandan da evdeki işlerimizi yürütüp, hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. Yemek yapmak, evi toparlamak, ekstra temizlik görevleri gibi. Tüm bunlar hayatımızın çok cidi bölümünü kapsıyor.
Evde kalanların ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
Bu şekilde 1 ay daha hayatımıza devam edebiliriz. Bence sık sık iletişime geçsinler birbirleriyle. Sosyal medyanın iletişim kısmını sağlıklı olarak kullanabilirler. Yaşlıları sık sık arasınlar ve sevdikleriyle iletişimi koparmasınlar. Ben ne yapıyorum? Yarım kalmış kitaplarımı okuyorum, çocuğumla daha çok vakit geçirmeye çalışıyorum, sporumu evde yapıyorum. Ve tüm bunlar çok iyi geliyor.
“SOSYAL MEDYA DİYETİ YAPILMALI”
Evde kaldığımız için sosyal medyayı daha yoğun kullanıyoruz. Ancak sosyal medyada çok fazla bilgi kirliliği var. Sosyal medyada ne kadar vakit geçirmeliyiz.
Sosyal medya bir yandan iyi geliyor bir yandan da kötü. Çünkü sosyal medya kaygıyı arttırıyor, kaygı da korkuya dönüşüyor. Kısıtlamak gerekir. Sosyal medyada gördüğümüz bilgileri süzgeçten geçirebiliriz. Evet virüsü merak ediyor, kronik hastalara, yaşlılara, gençlere olan etkisini öğrenmek istiyoruz. Yeni bir şey olduğu için de merakımız artıyor. Ama hem süreyi kısaltıp günde bir iki saatle yetinmeliyiz hem de yetkililerin açıklamalarına dayanan haberleri takip etmeliyiz.
Yani sosyal medya diyetiyle insanların ruh sağlıklarını korumayı öneriyorsunuz.
Evet bunu öneriyorum.
Tedbirleri almak şartıyla virüs yokmuş gibi yaşayabilir miyiz?
Tavsiye etmem. Çünkü virüs bizim bir gerçeğimiz artık. Bu gerçekle yüzleşmemiz önemli. Yüzleşelim ki bir miktar kaygımız oluşsun. Kaygı oluşmazsa insanlar evde kalmalarının yararını göremeyecek ve dışarıya çıkmaya başlayacaklar. O yüzden bir miktar kaygı olsun ki süreci daha rahat atlatabilelim.
Yani dozunda kaygıdan söz ediyorsunuz.
Evet.
“YAŞLILAR YALNIZ BIRAKILMASIN”
Sokağa çıkma yasağı olan yaşlılar, kendilerini ötekileştirilmiş hissettiler.
Aslında salgını daha kısa sürede atlatmak için sokağa çıkma yasağı sadece onlara değil herkese uygulanması gerekiyordu. Yaşlılarda ölüm korkusu, gençlerde de suçluluk hissi oluştu. Gençler, 65 yaş üstündeki insanlarla daha fazla ilgilenmeli. Yaşlı insanlarımızın sadece çocuklarından ilgi beklenilmemeli. Ben, çevremdeki yaşlıları arayıp, nasıl olduklarını soruyorum. Sadece nasılsın diye sormak bile onlara çok iyi geliyor. Yardımlaşma ve dayanışma Türk insanın özellikleri arasında var. En çok da bu süreçte dayanışılmalı.
Yaşlılar haksızlığa uğradıklarını mı düşünüyorlar?
Evet böyle hissetmeleri çok doğal. Eğer sokağa çıkma yasağı tüm ülkeye uygulansaydı daha iyi olacaktı ve yaşlılarımız da haksızlığa uğradıklarını düşünmeyeceklerdi. Ama maalesef böyle olmadı.
Bir de çalışmak zorunda olanlar var. Onlar daha çok risk altında. Yani evde kalanlar kadar şanslı değiller. Onlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Tabii onlar daha büyük bir risk altında. Çalışanlar, neden çalıştıklarını sorguluyorlar. Böyle hissetmeleri de çok doğal. Ama çalışanlar da olayın iyi kısmına odaklanmalılar. Çünkü evde kalanların yaşadıkları sorunların bir kısmını yaşamıyorlar. İş arkadaşlarıyla belirli mesafede iletişim kurdukları için sosyallikleri evde kalanlardan daha fazla.
“SALGINDAN SONRA ESKİ ALIŞKANLIKLARIMIZA DÖNMEYECEĞİZ”
Salgın birçok alışkanlığımızı terk etmemize yol açtı. El sıkışmıyor, sarılmıyor ve birbirimizle temas etmekten sakınıyoruz. Bunun yanında başta ellerimizi yıkamak olmak üzere temizliğe daha çok önem vermeye başladık. Peki salgın bittikten sonra nasıl bir yaşam bizi bekliyor?
Salgından sonra ne Türkiye’de ne de dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Salgın, olumlu birçok şeyi öğrettiği gibi olumsuz tarafları da oldu. Depresyon, kaygı panik atak gibi olumsuz, el yıkama ve hijyene önem vermek gibi de olumlu tarafları oldu. Aslında normal şartlarda da kronik rahatsızlığı olan hastalara temas etmeme, çocuklara dokunmamak ve öpmeme gibi davranışlarımızın olması gerekir. Avrupa’da, özellikle İngiltere’de çocuklara dokunmamak ve öpmemek gibi kurallar katı bir şekilde uygulanıyor. Salgın bittikten sonra bu davranışları sürdüreceğiz. Yani salgın bittikten sonra bir süre daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Sosyal ilişkilerin azalması olumlu bir gelişme olarak görülebilir mi?
İnsanlar biraz daha mesafeli olacak birbirlerine. Önce rol gibi gelebilir. Çünkü biz sarılmaya, öpmeye, dokunmaya çok alışkın bir toplumuz. Ama bir süre sonra eski alışkanlıklarımıza dönebiliriz.
“İNSANLAR EVDE KALDIKÇA ŞİDDET ARTTI”
Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun verilerine göre evden çıkmama çağrılarının yapıldığı 11 Mart’tan, 31 Mart’a kadar geçen 20 günlük süreçte 21 kadın öldürüldü. Karantina döneminde koronavirüs vakasının ilk görüldüğü ülke olan Çin’de kadına yönelik şiddet oranı 3 kat arttı, karantinanın bitmesiyle boşanma başvuruları sayısında da artış yaşandı. İngiltere ve Galler’deki yerel istismar kuruluşlarına göre, İngiltere’de geçen hafta sonu Ulusal İstismar Yardım Hattı’na yapılan çağrılar yüzde 65 arttı. İtalya, 24 saat şiddet hattının çalıştığını duyurdu. Bu tabloyu nasıl okuyorsunuz?
Bu tablo çok şaşırtıcı gelmedi bana. Çünkü şiddet en yakınlarımızdan geliyor. Eskiden insanlar iş ve sosyal hayatta daha aktifken aile içinde bir birlerine biraz daha uzak kalabiliyorlardı. Ama bu dönemde bir birlerinden uzaklaşmak mümkün değil. Özellikle karantinanın tam olarak uygulandığı ülkelerde aynı evin içine kalmak zorundasınız. Bu da şiddetin evin içine taşınması demek. Sadece fiziksel değil duygusal şiddet de artacak. Özellikle kadınlara.
Son olarak bir mesajınız var mı?
Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte bizlere çok fazla görev düşüyor. Salgın bittikten sonra da… İnsanların psikolojik altyapıları ciddi kaygılarla artışa geçip, ön plana çıktı. İçinde bulunduğumuz süreçte, temas etmeden bir birimize daha çok destek olmamız gerekir. Sosyal medyanın güzel tarafını kullanıp, bir birimizle iletişim halinde olmalıyız. Gerekirse uzmanlara da danışıp, salgın süreci en az tahribatla atlatabiliriz.
FOTOĞRAFLAR: DERYA DEMİR PINAR