Ankara katliamı geride kaldı ancak etkileri de tartışmaları da uzun yıllar sürecek.
Katliamdan geriye nice insanlık dramı kalsa da, iki hadise unutulmayacak gibi.
Biri HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın hiçbir veri elinde olmamasına rağmen, “128 yoldaşımızı kaybettik” diyerek, yangına benzin dökmesi.
Diğeri de Sağlık Bakanlığı ve Kızılay’ın, “kana gerek yok” açıklaması yapmasına rağmen, elinde megafon olan bazı kişilerin kan anonsu yapıp, yüzlerce insanı hastane önlerine yığmalarıydı.
Kısa zaman sonra anlaşıldı ki, ne ölü sayısı 128’di, ne de tek damla kana ihtiyaç vardı.
HDP, özür dilemek zorunda kaldı, kan anonsu yapanlarıysa yargı süreci bekliyor.
Hükümet, işte bu 2 hadise nedeniyle HDP‘lileri suçluyor.
Katliamın başından bu yana, krizi yöneten isimlerin başında olan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu‘na, OLAY TV’de bu konuları sordum.
Müezzinoğlu, HDP’nin 128 ölü açıklamasını kasıtlı olarak yaptığını düşünüyor.
“128 sayısını açıklarlarken yalan söylediler, şimdi de Sağlık Bakanlığı kurumlarından bilgi alamadık diyerek yine yalan söylüyorlar. Amaçları toplumda infial oluşturmaktı ve bunu yapmak için de her türlü yalanı söyleyebildiler. Terör saldırısının olduğu cumartesiden bu yana Başbakanlık Kriz Merkezi’nden 7-8 defa ölü ve yaralı sayısıyla ilgili bilgiler verildi. Ancak onlar bizden bilgi alamadıklarını söylüyorlar. Sağlık Bakanlığı, Başbakanlıktan bağımsız bir kurum mu?” dedi Müezzinoğlu.
Müezzinoğlu’nun altını çizdiği bir konu daha vardı.
O da HDP‘lilerin, hastaların kimliklerini istemesi.
Peki hastaların kimlikleri paylaşılabilir mi?
“Mümkün değil” dedi Müezzinoğlu ve ekledi:
“Hastaların izni olmadan kimliklerini paylaşamazsınız. Sağlık Bakanlığı’na da Başbakanlığa da verilmez. Sadece hasta sayısıyla ilgili bilgi verilebilir. Hastanın izni olmadan, onu ziyaret bile edemezsiniz. “
Soru şu:
HDP’liler bunu bilmiyor muydu?
“Çok iyi biliyorlar, ancak ne de olsa yoğun bakımdaki hastalar ölür, ölü sayısı da bizim açıkladığımız sayıya yaklaşır diye düşünüyorlardı. Ancak gerçek ortaya çıkınca özür dilemek zorunda kaldılar” yanıtını verdi Müezzinoğlu.
Gelelim kan anonsunun perde arkasına…
Müezzinoğlu, hem kendilerinin hem Kızılay Başkanı Ahmet Lütfi Akar‘ın ısrarla kana ihtiyaç olmadığını ilan etmesine rağmen, sağlık camiasıyla ilgisi olmayan kişilerin kan anonsu yaptığını söyledi.
İşin esası şu:
Kan, verildikten hemen sonra kullanılmıyor. Kanın bulaşıcı bir hastalık taşıyıp taşımadığı veya bir virüs olup olmadığını tetkik etmek gerekiyor.
Müezzinoğlu bunun için de 2 güne ihtiyaç olduğu bilgisini verdi.
Ayrıca kan depolarının dolu olduğunu ve kana ihtiyaç olmadığını da özellikle vurguladı.
Yani kan anonsu yapmak, halkı hastanelere yığmak dışında başka hiçbir işe yaramazdı.
Peki bu da mı bilinmiyordu?
Müezzinoğlu’na göre, bu da biliniyordu ve kan anonsu özellikle yapıldı.
Buradaki amacın da, kan vermeye gelen vatandaşları hekimlerin başına yığmak ve hastalarla ilgilenmesinden alıkoymak.
Böylece ölü sayısı artacak ve infial daha da büyüyecek.
Bir sendikanın yönetim kurulu üyesi olan megofanlı kişiler hakkında dava açıldığını da sözlerine ekledi Müezzinoğlu.
Bağışçının yaptığı hastaneye soru önergesi
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, OLAY TV canlı yayınında, bir milletvekilinin Sağlık Bakanlığı’na verdiği soru önergesini okudu.
Müezzinoğlu, söz konusu milletvekilinin ismini vermediği için ben de burdan paylaşmayacağım.
Soru önergesinin konusu, merhum Cüneyt Yıldız adına yapılacak Gürsu‘daki hastaneyle ilgili.
Söz konusu milletvekili şunları sormuş:
-Cüneyt Yıldız adına yapılacak Gürsu’daki hastane, hangi usul ile yapılacak?
-İhale usulu ile yapılıyorsa, ne zaman yapılmıştır?
-İhaleye kaç firma girdi?
-İhale bedeli nedir?
İlk bakışta, bir kamu hastanesinin yapımıyla ilgili gayet makul sorular bunlar.
Ancak, Gürsu’daki hastaneyi devlet değil, bağışçı inşa ediyor!
Yani devletin cebinden tek kuruş çıkmayacağı gibi, bu soruların muhatabı da Sağlık Bakanlığı değil…
Müezzinoğlu, soru önergesini okuduktan sonra, “Bu soru önergesi bir marifet değil, siyaset de bu değil” yorumunu yaptı.
CHP’nin güvenlik kaygısı
Galiba en doğrusunu CHP yaptı, mitinglerinin tümünü iptal ederek.
Temel gerekçeleri, güvenlik…
Nitekim CHP‘liler, 10 binlerce kişinin toplanacağı bir alanda olası bir saldırının sorumluluğunu üstlenmek istemiyor.
Böylece, Kılıçdaroğlu’nun Bursa‘da miting yapmayacağı da kesinleşti.
Peki Kılıçdaroğlu, miting yapmasa da Bursa’ya gelecek mi?
Dün itibariyle CHP liderinin Bursa programı görünmüyordu.