Fotoğrafta gördüğünüz yer Uludağ Üniversitesi’nin tam karşısında İzmir Yolu’na cepheli koca bir arazi.
Arazide yüzlerce sıfır kilometre araç var.
Peki bu araçların orada ne işi var?
Fotoğrafları gönderen Bursa Oto Galericiler Odası Başkanı Hakan Yanık, bu araçların bir oto galeri bayisine ait olduğu bilgisini verdi.
Yani Yanık, ortada bir sıfır kilometre araç stoğu olduğunu söylüyor.
Dün bizim gazetenin manşetinde sarsıcı bir haber vardı:
“Sıfırı bırak, 2. ele bak.”
OYDER Başkanı Dr. Altuğ Eriş, “Sektör, pandemiyle birlikte başlayan bulunurluk sıkıntısı, ÖTV matrahları, vergilendirme, yüksek kur ve enflasyonla birlikte alım gücünün azalması gibi bir dizi olumsuz konuyla karşı karşıya. Bunlar, bayilerin ikinci el araç satışlarına yönelmesi gerekliliğini ortaya çıkarıyor” diye konuşmuş.
Yani Eriş demiş ki, piyasada sıfır kilometre araç bulma sorunu var.
Oysa paylaştığım fotoğraf tam tersini söylüyor.
Eğer, sıfır kilometre araç yoksa, İzmir Yolu’nda, yani kentin merkezinde sergilenen yüzlerce araç neyin nesi?
Yok eğer, sıfır kilometre araç sorunu yoksa, neden var deniliyor.
İşin esası şu galiba:
Araç piyasasında ciddi bir spekülasyonla karşı karşıyayız.
Bu pandemi denilen illet sadece Türkiye’de var olmadı ve dünyanın her yerinde üretimi olumsuz etkiledi değil mi?
Ancak siz hiçbir ülkede, “Sıfır kilometre araç yok, bu nedenle ikinci el araçların fiyatları arttı” şeklinde bir haber duydunuz mu?
Bir soru da yetkililere:
Hani stokçuluk yapanlara göz açtırmayacaktınız?
Bakın sistem nasıl işliyor
Sıfır kilometre araç, bayilerde bulunmuyor.
Böylece vatandaş, ekmek kuyruğuna girer gibi sıraya giriyor ve aracın ne zaman geleceğinin garantisini alamıyor.
Ayrıca araç geldiğinde, fiyat o günkü kurdan belirleniyor.
Yani 500 bin liralık bir aracı, 2 ay sonra kur farkından dolayı 600 bin liraya alabilirsiniz.
Ancak bayilerde olmayan araçlar, bazı galericilerde bol miktarda olabiliyor.
İşte ilk yazıda aktardığım gibi İzmir Yolu’nda yüzlerce aracın olduğu bir açık hava oto galerisi var.
Öyle anlaşılıyor ki galericiler, bayi sahipleriyle kurdukları ilişkiler sayesinde, parasını peşin ödedikleri çok sayıda aracı satın alıyor.
Ardından ellerindeki araçları istedikleri zaman piyasaya sürüyorlar.
Satmayıp, stok yaptıkları için, vatandaş sıfır kilometre araç bulamıyor.
Piyasada araç bulunamıyor algısı hakim olduktan sonra da fiyatlar yükseldikçe yükseliyor.
Olan da vatandaşa oluyor.
Mezarlıklar muhtarların tapulu yerleri mi?
Tanrı gecinden versin ama bir yakınınızı kaybettikten sonra, defin işlemi sizin için bir sinir harbine dönüşebilir.
Çünkü muhtar, ölen yakınınızın mahalle mezarlığına defnedilmemesi için karşınıza dikilebilir.
Hadi isim de verelim Bursa’da, “Ben kendi mahallem dışında ölen hiç kimseyi mezarlığıma gömdürmem” diyor Fethiye Muhtarı.
Sanırsınız mezarlık tapulu arazisi.
Veya defin işlemleri kendisinin yetkisinde.
Oysa merhum veya merhume son nefesini verdikten, toprağa gömülünceye kadar tüm defin işleri Büyükşehir Belediyesi’nin yetkisindedir.
Öyle ki Büyükşehir Belediyesi’nin Mezarlıklar Şube Müdürlüğü, defin işlemlerini yürütmek için kurulmuştur.
Muhtarların ise hem mezarlıklarda hem de defin işlemlerinde hiçbir yetkileri yoktur.
Ancak vatandaşın tepkisini çekecek kadar sorun çıkaran muhtarlar var.
Hiçbir hukuki temele dayanmayan gerekçeleri ise şöyle:
Dışarıdan çok defin geldiği için kendi mahallelimize mezar yeri kalmıyor.
Oysa bu haklı bir gerekçe olmadığı gibi, muhtarı ilgilendiren bir konu da değil.
Mesela Fethiye, köyden mahalleye dönüşmüş koca bir yerleşim birimidir.
Eğer sadece Fethiye köylülerinin kullanımına açık olursa o büyük mezarlık boş kalır.
Fethiye’nin mezarlığının, yeni statüsüyle 6 mahalleye hizmet etmesi gerekir.
Mesela ölen kişinin evinin penceresinden mezarlık görünüyor ama adres Fethiye Mahallesi olmadığı için, muhtarın teziyle köy mezarlığına gömülemez ölen kişi.
Peki rahmetli, evinin en yakınında bulunan Fethiye Köy Mezarlığı’na gömülmeyecekse, kilometrelerce uzaklıktaki Hamitler Mezarlığı’na mı gömülecek?
Öyle anlaşılıyor ki Büyükşehir Belediyesi, tamamen kendi yetkisinde olan defin işlemlerinde, muhtarıları karşısına almamak adına esnek davranabiliyor.
Ancak diğer yandan vatandaşla karşı karşıya kalabilirler.
O halde Büyükşehir Belediyesi, elindeki yetkiyi katı bir şekilde kullanmalı.
“Bodrum’da lahmacun 200 lira” sezonu başladı
Yıllardır aynı haber, temcit pilavı gibi ısıtılıp, ısıtılıp okuyucunun önüne konuluyor.
Ancak artık okuyucu bile bu bayat haberi okumuyor.
Efendim, lahmacun fiyatından yola çıkarak, Bodrum’da tatil yapmanın ne kadar pahalı olduğu mesajını veren haberlerden söz ediyorum.
Bu haberler, Türk turizmini baltalamaktan öteye geçmiyor.
Haberi okuyan, sanki tatilcilerin kafasına silah dayayarak lahmacunu 200 liraya yedirdiğini sanır.
Ya da Bodrum’da tüm lahmacuncuların 200 liradan satış yaptığını düşünür.
Oysa diğer tüm tatil beldelerinde olduğu gibi Bodrum’da da pahalı olan mekânlar kadar uygun hesap ödeyebileceğiniz yerler de mevcut.
İsteyen istediği yerden yer, içer ve hizmet alır.
Ayrıca turistik yerlerdeki lüks mekânların menü fiyatları ne kadar yüksek olursa, ülkeye döviz girişi de o kadar artar.
Hem 200 liralık lahmacun bize göre pahalı.
Mesela bir İngiliz turist için sadece 10 sterlin yapar 200 lira.
Zaten, ‘her şey dahil’, ‘ultra her şey dahil’ gibi sistemler nedeniyle, ülkenin en gözde turistik mekânları Avrupa’nın yoksul vatandaşlarının cenneti oldu.
Yani Türkiye’ye milyonlarca yabancı turist geliyor ancak otellerinden çıkmadıkları için bıraktıkları döviz çok sınırlı kalıyor.
Vizyonumuz böyle olursa da bu durum daha çok devam eder!