Bursa Barosu seçimlerini kazanan Çağdaş Grup, ilk vaadini gerçekleştiriyor. Özellikle genç avukatların tepkisini çeken asgari ücrete yüzde 40 zam yaptıklarını açıklayan Bursa Barosu Başkanı Gürkan Altun, “İşveren meslektaşlarımız kızabilirler ama genç avukatların bağımsız ve özgür çalışmalarını istiyoruz” dedi. Yeni ücret 2017 Ocak ayında uygulamaya geçecek ve Bursa’daki avukatların asgari ücreti 2 bin 100 lira olacak.
Gürkan Altun, yargının içinde bulunduğu durumla ilgili, bağımsızlığa dikkat çekerek, adil yargılanmanın önemini vurguladı. “Savunma temel bir haktır” diyen Altun, idarecilere seslenerek, avukatlara güvence vermeleri çağrısında bulundu.
Geçen hafta yapılan Bursa Barosu seçimini Çağdaş Grup kazandı.
Bursa Barosu Başkanı Gürkan Altun ile seçim sürecini, güncel konuları ve yargı camiasının sorunlarını konuştuk.
Avukatların asgari ücretlerine zam yaptıklarını açıklayan Altun, yargının içinde bulunduğu durumla ilgili de olumsuz bir tablo çizdi.
Özellikle, adil yargılanma ve savunma hakkı kavramlarının altını kalın bir şekilde çizen Altun, kişisel konularla ilgili de samimi yanıtlar verdi.
BARO SEÇİMİ MALUMUN İLAMI OLDU…
Bursa Barosu seçimlerinin propaganda sürecinde agresif bir görüntü sergilediniz. Neden böyle bir izlenim verdiniz?
Aslında seçim süreci baroya yakışır düzeyde geçti. Sadece sizin televizyon programınızda farklı sataşmalar olduğu için ve zamanın darlığı nedeniyle agresif bir görüntü sergilemiş olabilirim. Ancak diğer baro seçimleriyle kıyaslandığında son derece ılımlı ve seviyeli bir yarış oldu. Biz ne diğer baro seçimlerinde olduğu gibi omuzlara alındık ne de büyük kutlamalar yaptık. Zaten seçim günü, şehit haberleri geldi, 3 arkadaşımız da gözaltına alındı. Bu nedenlerden dolayı, bizim açımızdan hem üzüntülü hem de gergin bir gündü. Seçimlerde de beklenen oldu. Yani malumun ilamıydı. 6 aydan bu yana sahada olmamızın karşılığını aldık.
Geçmiş baro başkanlarından bazılarına baktığımızda, deneyimli isimleri görüyoruz. Siz genç yaşta başkan seçildiniz. Bursa Barosu’nda genç başkanlar dönemi mi başlıyor?
Öyle görünüyorsa çok sevindirici. Ama benden önce Zeki Kahraman 40 yaşında seçildi. Yahya Şimşek de benden daha genç yaşta başkanlık koltuğuna oturmuştu. Zekeriya Birkan da öyle. Genç görünmem hem fiziksel olarak hem de Baro Başkanlığı açısından iyi bir durum. Çünkü meslektaşlarımızın çoğu genç. Ancak ilk 5 yılda seçilme hakları yok. Genç gördükleri birinin onları temsil etmesi sevindirici. Benim yüzüm baroda eski ama kamuoyunda yenidir.
BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI’NA ARTVİNLİ DAMGASI
Son dönemlerde Bursa Barosu’nun başkanlarının Artvinli olduğunu görüyoruz. Tesadüf mü?
Artvin, okur yazar oranı yüksek olan bir ilimiz. Tarım alanlarının yokluğu ve sanayinin gelişmemesi nedeniyle, kadınlar ya ebe ve hemşire, erkekler de öğretmen olurlar. Memur oldukları için de tayinleri çıkıp göç ederler. Bursa da Artvin’den yoğun göç alan bir kent. Bursa Barosu’nda ise 200’e yakın Artvinli meslektaş var. Bursa Barosu’nda üst üste Artvinlilerin baro başkanlığı yapması, sözünü ettiğiniz algının oluşmasına neden oldu.
“ATATÜRKÇÜ SOLCUYUZ…”
Genel kurulda Atatürkçülük vurgusu yaptınız. Ve Atatürkçülüğü savunduğunuzda, başka hiçbir ideolojiye gerek kalmayacağı anlamına gelen ifadeler kullandınız. Bunu biraz açar mısınız?
Kimliklerin doğru konulması gerektiğini düşünüyoruz. Biz maske takmadık. Gerek geçmişimizi, gerekse de dünyaya bakışımızı net olarak ortay koyduk ama bunun yanında meslektaşlarımızın haklarını savunacağımızı ve onların teminatı olacağımızı da söyledik. Geçmiş yıllarda Atatürkçülük erezyona uğratılmaya çalışıldı. Bizim için Atatürkçülük, Cumhuriyet’in kendisi demektir ve en büyük devrimciyi de Atatürk olarak görüyoruz. Atatürk, Cumhuriyet kazanımlarını bize bahşetti. Bunları bize bahşeden kişiye karşı bir minnet ve şükran sunmamız gerekiyordu. Atatürkçülük kendi içinde birçok ideolojiyi barındırdığı için, başka bir ideoloji yüklemeye gerek yok. Biz bunu söylerken, sol kültürden geldiğimizi de vurguluyoruz. Meslektaşlarımıza yönelik çalışmalarımızda, siyasi kimliklerimiz öne çıkmaz. Mesleğimizi yapmamızı sağlayan sistemin başında da Atatürk var.
Atatürkçü solcu tanımlamasını yapabiliriz sizin için…
Tabii rahatlıkla yapabilirsiniz.
“HİÇBİR VESAYETİ KABUL EDEMEYİZ”
Son yıllarda yargının vesayet altında olduğu sıkça tartışılıyor. 15 Temmuz’dan bu yana da, yargıda önemli şeyler oluyor. Yargının içinde bulunduğu durumu anlatır mısınız?
Barolar hâlâ özgür ve adalete, hukukun üstünlüğüne olan inancımızı yitirmiş değiliz. Biz savunma olarak, ne bürokrasi olarak tanımlanan vesayete, ne iktidar vesayetine ne de bugünkü gibi korku iklimine esir olduk. Ama maalesef aynı şeyleri, yargının diğer 2 kurucu unsuru olan hâkim ve savcı meslektaşlarımız için söyleyemiyoruz. Zaten söylemek de mümkün değil. Çünkü 12 bin hâkim ve savcının 4 bini görevden alındı ve bunların birçoğu da tutuklu.
ADİL YARGILANMA OLMALI…
Bu durum işlerin yürümesini nasıl etkiliyor?
Normal şartlarda da zaten davalar çok uzun sürerken, yeni durum daha da olumsuz etkiledi. Gecikmiş adalet, adalet değildir. Ama bugün asıl mesele, süre değil, bizzat yargının kendisidir. Çünkü bu korku iklimi dağılmak zorunda. Bu durum devam ettiği sürece, vatandaşın bireysel davalarında da tereddütte kalınacak. Oysa hâkimlerin bağımsız olması gerekir. Ceza hukuku içinde, beyaza beyaz dediği için tutuklanan yurttaşlar hatta meslektaşlar olduğunu gördük. İstanbul’da şort giyen kadına tekme atan, suçu sabit olmasına rağmen serbest bırakılıyor, Bursa’da hacze giden avukat arkadaşa şiddet uygulayan kişi suçunu itiraf etmesine rağmen tutuksuz yargılanıyor ancak YARSAV’ın son başkanı Murat Arslan, tutuklu yargılanmak üzere cezaeevine gönderiliyor. Puslu bir hava var ve kefalet sistemi yürüyor. Evet bir suçlama varsa, kişi mutlaka yargılanmalıdır. Yargılama da bir haktır. Ancak 15 Temmuz’dan sonra Arslan için, adli kontrol hükümleri yok, yurtdışı yasağı yok ve ifadeye çağırdığınızda derhal geliyor. Bu nedenle adil yargılanmasını istiyoruz herkesin. Çünkü Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve Şike gibi davalarda da insanlar yıllarca yargılandıktan sonra aklandılar. Bunların içinde bugün olduğu gibi, generaller, gazeteciler, hâkim ve savcılar vardı. Bugün de yine bir puslu hava var, belki rüzgârın yönü değişti ama puslu hava sürüyor.
“FIRSAT BU FIRSAT DİYENLER VAR“
Avukatlar FETÖ davalarını almakta tereddüt yaşıyor mu? Bir de bu davaların yüksek bedeller karşılığında alındığı iddia ediliyor. Doğruluk payı nedir?
Bu tamamen bir algı kirliliğinden kaynaklanıyor. Şu kısa dönemde bir baskı hissedilebilir belki. İdareciler, avukatlara güven vermeli. Çünkü savunma, temel bir haktır. Savunma hakkı verilmezse, hem yurttaşlara hem de yurtdışında konunun ilgililerine bu davaları savunma şansınız kalmayacak. Ayrıca bu davalardan istediğiniz sonucu elde etme şansınız da kalmayacak. Gerçek bir yargılama istiyorsanız, savunmaya tüm silahları vermelisiniz. Silahların eşit olması, temel prensiptir. Avukatlar, süphelilerin veya sanıkların lehine olacak delilleri toplamak zorunda. Ama bunu yapması için, sanığın veya şüphenin neyle suçlandığını bilmesi gerekir. Doğrudan doğruya suçu bilmeden savunma yapmak, hiçbir ceza hukuk sisteminde yoktur. Normal şartlarda isnadı ispat etmek gerekirken, iş öyle bir hale geldi ki suçu işlemediğinizi siz ispat etmek durumundasınız.
FETÖ davalarında avukatların yüksek ücret talep ettiği iddiasına katılıyor musunuz?
Ben bu tür davaları kabul etmedim. Ama meslektaşlarımdan biliyorum ki, diğer davalarda nasıl bir ücretlendirilmeye gidiliyorsa, FETÖ davalarında da aynı bedel isteniyor. Tabii ‘fırsat bu fırsat’ deyip yüksek bedel isteyenler olabilir. Ama zaten herkes ekonomik gücüne göre bir avukat tutuyor. Bu davaların ücretinin daha yüksek olmasının nedeni, yargılamaların uzun sürecek olmasından kaynaklanıyor. Sincan’da ana davayla birleştirilirse, avukatlar sürekli Ankara’ya gitmek zorunda kalacak ve çok uzun bir mesai harcayacaklar.
“AVUKAT GELİRLERİ DÜŞÜYOR…”
Kuşkusuz kişiden kişiye göre değişir ancak genel olarak avukatlık, günümüzde iyi para kazandıracak bir meslek midir?
Doğrusunu söylemek gerekirse, orta ve üst gelir grubunu oluşturur avukatlar. Ama Türkiye genelinde 93 bin avukat var ve her yıl 14 bine yakın avukat adayı mezun oluyor. Bu da her yıl 400 yeni meslektaş demek. Hal böyleyken, avukatların çok para kazanması eşyanın tabiatına aykırı. Ayrıca iş olanakları artmıyor hatta gün geçtikçe daralıyor. Arabulucuk sisteminin gelmesi, veraset ilamı düzenlemesinin noterlere geçmesi gibi. Yurtdışından büyük hukuk şirketlerinin Türkiye’de şube açma talepleri de kabul edilirse, alan daha da daralacak ve bırakın avukatların para kazanmasını, hayatlarını idame ettirecek gelirden bile yoksun kalacaklar. Biz göreve gelir gelmez, mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımız için asgari ücreti yükselteceğimizi taahhüt etmiştik. O sözümüzü tuttuk ve asgari ücreti, bin 600 liradan 2 bin 100 liraya çıkardık. Yeni ücret 1 Ocak’tan itibaren uygulamaya geçecek. Bunu ilk kez açıklıyoruz. Gönlümüzden geçen rakam daha yüksekti ama brüt olarak maliyet 3 bin liranın üzerine çıkıyor. Belki işveren meslektaşlarımız kızacak ücret artışına ama bu doğru bir yaklaşım değil. Bazı işverenler, asgari ücretin artmasıyla bağlı avukat çalıştıramayacaklar ama pasta aynı pasta, girebileceğiniz dava sayısı, verebileceğiniz dilekçe sayısı aynı. Ücret artışından dolayı avukat çalıştıramayan büroların işleri, bağlı çalışıp işten ayrılmak zorunda kalan avukatlara gelecek. Bu da bir anlamda, avukatlığın özüne dönüşü sağlayacak. Avukatlar, özgür ve bağımsız olarak kendi işlerini yapacaklar.
Arkadaşınıza veya yakınınıza karşı bir dava önünüze geldiğinde tercihiniz ne oluyor? Tereddüt yaşadığınız zamanlar oldu mu?
Evet çok.
Karşı karşıya gelmekten mi çekindiniz?
Yok hayır, mesele o değil. Bir kere ne olursa olsun, profesyonel davranamıyorsunuz her zaman ve duygusal yanınızın ağır bastığı durumlar olabiliyor. Ancak o zaman da mesleğe ihanet etmiş oluyorsunuz. Velev ki yapmadınız. Kazanmak gibi kaybetmek de var. Bazen kaybettiğiniz davanın karşısındaki yakınınız olabiliyor. Kaybettiğiniz zaman da doğal olarak, müvekkiliniz, karşı tarafla olan yakınlığınızı, arkadaşlığınızı veya akrabalığınızı sorgulayacak ve bir algıya kapılacak. Bu algıyı oluşturmaya gerek yok. Bu nedenle, işi reddetmek en doğrusu.
Kazandığınız davalarda, karşı tarafa üzüldüğünüz oluyor mu?
Ben ağırlıklı olarak ceza hukuku alanında çalıştım. Hiçbir meslektaşımın, dava kazandığı zaman yarışı kazanmış gibi bir coşku yaşadığını görmedim. Avukatlık zaten böyle bir meslek değil. Kazanmayı coşkuya çevirmeyen avukat, kaybetmeyi de bir mateme dönüştürmez.