Başlık sarsıcı gelebilir ama istisnalar dışında Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarının düşüncesi, Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ınki gibi.
Yani, cemaat-hükümet kavgasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ı ve hükümeti desteklemek.
Nitekim, tertip olarak değerlendirdikleri Ergenekon ve Balyoz gibi davalardan, cemaati sorumlu tutuyorlar.
Bu eğilimde oldukları için de, cemaatin tasfiye edilmesi için, hükümete ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a destek veriyorlar.
Tıpkı İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek gibi.
Ergenekon davasında 10 yıl ceza almış ve cezası Yargıtay aşamasında olan Mustafa Yurtkuran da bu isimlerden biri.
Yurtkuran, dün akşam OLAY TV’de program konuğum oldu.
Nisan 2009 yılında tutuklandıktan sonra, ilk kez konuştu ve sessizliğini bozdu Yurtkuran.
Yurtkuran‘la cezaevi günlerini, duruşmada ve serbest kaldıktan sonra yaşadıklarını konuştuk.
Söylediklerinin tümü, kayda değer ve ibretlikli.
Ancak ben, Ergenekon davası ve hükümet-cemaat kavgasıyla ilgili sorularıma verdiği yanıtları paylaşayım.
Yurtkuran öncelikle, Ergenekon ve 17 Aralık operasyonunun amacının aynı olduğunu söyledi:
“Kimin suçu vardı, yoktu, bunları bir kenara koyarak söylüyorum ama, 17 Aralık, Ergenekon, ODA TV ve Askeri Casusluk gibi davaların tümü, Türkiye‘yi ele geçirme planlarının parçalarıydı. Zaten bu davaların tümü, aynı zamanda çöktüler. Peki, Türkiye‘yi ele geçirmek isteyenler kimdi? Ortada bir vakıf, dernek, siyasi parti yok maalesef. Ancak biz, içerdeyken, Zekeriye Öz’ün, dönemin başbakanını (Tayyip Erdoğan) tutuklamaya kalkacağı söylentisini ve Apo ile birlikte bizim de salıverileceğimiz dedikodusunu hep duyuyorduk. 2 milyonluk Ergenekon iddianamesi gibi, bu kadar yalanı, bu kadar uydurmacayı, bu kadar macera romanını, kolay kolay her romancı yazamaz”.
Yurtkuran, hükümet-cemaat mücadelesini değerlendirdi ve bu mücadelede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile hükümeti desteklediklerini söyledi:
“Ortada meşru bir hükümet var. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, milletin şakır şakır oylarıyla seçilmiş meşru bir cumhurbaşkanı var. Aralarında böyle bir mücadele varsa biz meşru olan Türkiye Cumhuriyeti‘nin cumhurbaşkanın ve hükümetinin yanında olmak zorundayız. Ben fikren, bu mücadelede, Tayyip Bey ve hükümete destek veriyorum. Ancak bu, hükümetin siyasi görüşünü benimsediğim anlamına gelmemeli. Sayın Erdoğan‘ın bizimle ilgili uydurulan bir çok yalana inandırıldığını düşünüyorum. Ayrıca ben Sayın Erdoğan’la, başbakanlık döneminde, en yakın çalışan 3-4 rektörden biriyim. Onun Üniversiteler Kanunu‘nu yazan kişilerden biriyim. Kendisiyle de hemşerilik ilişkilerim var. Bizler, Ergenekon’da gayri meşruluğun, gizli gizli yapılan hukuk katliamlarının kurbanlarıyız. Şimdi biz, AK Parti’ye ve Tayyip Bey‘e karşı diye paralel yapıyı destekleyemeyiz. Ergenekon ızdırabını çeken hiç kimse Tayyip Bey’in karşında olmaz, yanında olur”
Mustafa Yurtkuran, yıllar sonra içini döktü.
Kendisinin de söylediği gibi, Ergenekon ve benzer davalardan çekmiş, birçok kişi de galiba aynı şeyleri düşünüyor ve savunuyor.
Yurtkuran’ın tanıkları
Uludağ Üniversitesi eski Rektörü ve Ergenekon sanığı Prof. Dr Mustafa Yurtkuran, 74 gün cezaevinde kaldı.
Daha sonra kanser teşhisiyle hastaneye kaldırıldı ve ağır rahatsızığı nedeniyle serbest bırakıldı.
Yurtkuran, davayla ilgili çok ilginç şeyler söylüyor.
Mesela, mahkemeye sunduğu tanıklar…
Yurtkuran’ın tanıklarında biri, “8 yıl boyunca Uludağ Üniversitesi’ne çok önemli katkılar yaptı” dediği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik…
Diğeri Yurtkuran’ın hemşerisi ve mahalle arkadaşı AK Parti hükümetinin Bayındırlık ve İskan Bakanı Faik Özak…
Bir diğeri, Yurtkuran’ın yakın arkadaşım dediği MİT Müsteşarı Emre Taner…
Bursa eski Valisi, Emniyet eski Genel Müdürü ve AK Parti Milletvekili Oğuz Kaan Köksal da Yurtkuran‘ın tanık gösterdiği isimlerden biriydi.
Ve 2000 ile 2008 yılları arasında, Bursa‘da görev yapmış emniyet müdürlerinin ve valilerin tümü…
Mustafa Yurtkuran tanık olayını şöyle anlattı:
“Faruk Çelik ve Faik Özak, yıkmakla suçladığım hükümetin iki bakanıydı. Diğerleri de yıkmakla suçlandığım hükümetin MİT müşteşarı ve milletvekiliydi. Mahkeme heyetine bunların tanık olarak dinlenilmesini ve hükümeti nasıl yıkmak istediğimi anlatmalarını istedim. Ancak mahkeme heyeti, yeterli kanaat oluştuğundan, bu tanıkların dinlenmesine gerek olmadığını söyledi. Onca gizli tanığı dinleyen mahkeme heyeti, benim tanıklarımın dinlenilmesine gerek görmedi”.