Dağlık Karabağ bölgesinde yaşananlar malum.
Bu yazıda, meselenin tarihçesini, uluslararası boyutu ve Türkiye’nin rolüyle ilgili değerli bilgiler bulacaksınız.
Elbette bir tarihçinin kaleminden…
Deneyimli tarihçi Ali Ekiz’den meseleyi özetleyen bir yazı kaleme almasını rica ettim.
İşte enine boyuna Dağlık Karabağ meselesi:
DAĞLIK KARABAĞ STRATEJİK BİR BÖLGEDİR
Kafkasya; Karadeniz havzasına, Doğu Avrupa’ya, Ön Asya’ya, Orta Asya’ya ve Hazar Denizi’ne açılan stratejik bir bölgenin adıdır. Bu bölge tarih boyunca farklı kavimlerin geçiş noktalarından biri olmuştur. Bölge ülkelerinden biri olan Azerbaycan yetenekli idarecileri, petrol, doğal gaz ve demir gibi zengin doğal kaynaklarıyla bu coğrafyanın en güçlü devleti haline gelmiştir.
AZERBAYCAN’IN YÜZ YILLAR ÖNCESİNE DAYANAN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
Dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın bağımsızlık süreci 1917 Bolşevik İhtilali ile başlamıştır. Bolşeviklerin , “Milletler
kendi kaderlerini tayin edecekler ve bağımsız devletler kurabileceklerdir” söylemi, Azerbaycan devletinin kuruluşuna fikri zemin hazırlamıştır. Mehmet Emin Resulzade tarafından 1918’de temelleri atılan Azerbaycan ancak iki yıl bağımsız yaşayabilmiştir. SSCB idaresinin takip ettiği Sovyetleştirme politikası Azerbaycan’ın bağımsızlığını 1920’de ortadan kaldırmıştır. Azerbaycan’ın
ilk devlet başkanı Mehmet Resulzade, “Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez...”diyerek Azerbaycan halkının egemenlik ve bağımsızlık özlemini dile getirmiştir. Bu özlem 1991 yılına kadar sönmez bir ateş olarak Azerilerin içinde yanmıştır.
BİR MİLLET İKİ DEVLET SÖYLEMİ NERDEN GELİYOR?
Azerbaycan, SSCB idaresinde oldukça zor yıllar geçirmiştir. Azerbaycan’ın sahip olduğu doğal kaynaklar tek taraflı olarak sömürülmüş, Müslüman halk üzerindeki dini ve kültürel baskılar arttırılmıştır. Bu baskılar Sovyet lideri Stalin döneminde zirve yaparak Azeri kardeşlerimizi hayatından bezdirmiştir. Bu bezginlik ümitsizliğe dönüşmemiş aksine Azerilerin bağımsızlık
özlemlerini kamçılamıştır. Azerbaycan, 1991’de Sovyet İmparatorluğu’nun dağılması üzerine bağımsızlığına kavuşmuştur. Azerbaycan Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk ülke de Türkiye olmuştur. Türkiye –Azerbaycan ilişkileri Devlet Başkanı Ebulfez Elçibey (1992) ve Devlet Başkanı Haydar Aliyev (1993) zamanlarında en üst seviyelere taşınmıştır. Bu olumlu gelişmeler her iki kardeş devlet arasında “Bir millet, iki devlet” söylemini hâkim kılmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ın uluslararası düzene dâhil edilmesi ve bağımsızlığının korunması amacıyla yoğun bir çaba sarf etmiştir. Bu girişimlerin sonucunda Azerbaycan dünyaya hızla açılarak siyasi ve mali istiklalini koruyabilmiştir.
DAĞLIK KARABAĞ ÖZERK BÖLGE OLUYOR
Bugün için Azerbaycan’ın en önemli meselesi “Kafkas Üçgeni” ya da eski Sovyet idaresinin yakıştırması ile “Yerli
Lübnan Meselesi” olarak tanımlanan Dağlık Karabağ (Nagorno-Karabakh) sorunudur. Dağlık Karabağ, coğrafi olarak Azerbaycan’ın ve İran’ın kapısı niteliğindedir. Bu gerçeklikten hareket eden Ruslar 1805’de Karabağ Hanlığını denetimleri altına almışlardır. Ardından da 1828 Türkmençay (Rusya-İran) ve 1829 Edirne (Rusya-Osmanlı Devleti) antlaşmaları ile 1877-1878
Osman-Rus Savaşı’nın oluşturduğu fırsatlardan yararlanarak İran’da ve Türkiye’de yaşayan Ermenileri bölgeye sevk ve iskân etmişlerdir. Bu faaliyet Sovyet idaresi döneminde de devam ederek Stalin zamanında en üst seviyesine ulaşmıştır. Böylece bölgenin nüfus dengesi Azerilerin aleyhine olacak şekilde %75 Ermeni ,%25 Tük olarak değişmiştir. Oysa 1823’te Dağlık Karabağ’ın %75’i Türk’tür. Nüfus yapısındaki bu değişiklik Ermenilerin Dağlık Karabağ üzerindeki ihtiraslarını körüklemiştir.
SSCB iç bütünlüğünü korumak ve her iki ulusu çatışma ortamından uzak tutmak amacıyla 1923’de Dağlık Karabağ’ı “özerk bölge” ilan etmiştir.
KONJONKTÜRÜ FIRSAT BİLEN ERMENİLER BÖLGEYİ İŞGAL EDİYOR VE KATLİAMLARA BAŞLIYOR
1985’den itibaren Sovyet İmparatorluğu’nda çatırdama belirtileri görülmüştür. Bu durumdan yararlanmak isteyen
Ermeniler, Dağlık Karabağ’ı topraklarına katmak istemişlerdir. Azerilerin bu duruma tepkileri oldukça sert olmuştur. 1988’de çoğunluğu Ermenilerden oluşan Dağlık Karabağ Parlamentosu, Ermenistan’a bağlanma kararı almıştır. SSCB idaresi tek taraflı alınan bu kararı yok hükmünde saymıştır. 1989’da da SSCB idaresi Dağlık Karabağ’ın yönetimini Ermenilerden alarak bölgeye
özel bir yönetim uygulamıştır. Bu kararı Azeriler, Dağlık Karabağ’ın kendilerine ait olduğunun doğrulanması şeklinde yorumlamışlardır. Bütün bu gerginlikler Azeriler ile Ermeniler arasında ilk önce mücadeleye sonra da savaşa neden olmuştur. 1990’da SSCB idaresi olaya el koyarak her iki tarafı silahtan ve gerginlikten arındırmaya çalışmıştır. Azeriler, SSCB’nin bu kararına uyarak olası bir saldırı anında kendilerini savunabilecekleri silahları Sovyetlere teslim etmişlerdir. Bu karara uymayan, SSCB ve Batılı ülkeler tarafında şımartılan Ermeniler ise durumu fırsata çevirerek 1992’de Dağlık Karabağ bölgesini işgale başlamışlardır. 1993’de de tarihe kara bir leke olarak geçen “Hocalı Katliamını” gerçekleştirmişlerdir. Bu katliam sırasında çok sayıda masum insan Ermeniler tarafından sistematik olarak yok edilmiştir. Dağlık Karabağ’ın işgali Azerbaycan’ı çok olumsuz etkilemiştir. Azerbaycan işgal nedeniyle topraklarının 1/5’ini kaybetmiştir. Bir milyondan fazla Azeri de yer değiştirmeye mecbur kalmıştır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı Türkiye’nin girişimleriyle, Dağlık Karabağ meselesini ele almıştır. Teşkilat, Azerbaycan’ın
bölge ile egemenlik haklarını teslim etmiş, haklılığını onamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Azerilerin yanında yer almak için Ermenistan ile olan ilişkilerini en alt düzeye indirmiş, iki devlet arasındaki sınır kapılarını da kapatmıştır. Böylece Ermenistan’ın Batı dünyası ile doğrudan bağı kesilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler Ulu Önder Atatürk’ün, Türk dünyası ile ilişkiler konusunda belirttiği “dil, tarih ve inanç ülküsünde birlik düşüncesinden” ayrılmayarak dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın her daim yanında yer almışlardır.
“BÖLGE, RUSYA İLE ABD ARASINDA ÇIKAR ALANINA DÖNÜŞTÜ”
Azerbaycan’ın Hazar havzasında sahip olduğu zengin petrol ve doğal gaz yatakları, Türkiye ve Batı ülkeleri ile kurduğu güçlü ilişkiler bugün Rusya Federasyonu’nu, İran’ı ve Ermenistan’ı tedirgin etmektedir. Gerek Batı dünyası, gerekse RusyaFederasyonu Türkiye ve ABD ile yakın ilişkiler kuran Azerbaycan’ın güçlenmemesi için Ermenileri, Azerilere karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmaya devam etmektedirler. Azerbaycan’ın da içinde bulunduğu bu zorlu coğrafya içerdiği zengin doğal kaynaklar ve stratejik konumuyla bugün Avrupalı devletler (AB), Rusya Federasyonu ve ABD arasında güç mücadelesine sahne olan bir “çıkar alanı” haline gelmiştir.
İHTİYACIMIZ OLAN BİRLİK RUHU VE KARARLILIK
XII. yüzyıldan itibaren Türk yurdu haline gelen Dağlık Karabağ, Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçasıdır. Azerbaycan’ın bugün Ermenistan’a karşı yürüttüğü haklı mücadelenin temelinde tarihi, hukuki, kültürel ve psikolojik meşru etkenler vardır. Bu etkenler Azerbaycan’ın egemenlik haklarını korumak ve ülke bütünlüğünü sağlamak için verdiği onurlu mücadelenin bir özeti niteliğindedir.
Ermenistan, sözde Ermeni soykırımı yalanına sığınarak, Nahcivan, Kars ve Ardahan üzerinde taleplerde bulunarak ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması’nın hükümlerini geçersiz sayarak Dağlık Karabağ meselesinin çözümü noktasında Azerbaycan’a destek olan Türkiye üzerinde siyası baskı oluşturmak istemektedir. “Bir millet, iki devlet” söylemiyle hareket eden her iki devletin bu baskılara birlikte göğüs germesi için iki temel unsura ihtiyacı vardır. Bunlar birlik ruhu ve kararlılıktır.
Tarihçi Ali Ekiz