25-26 Temmuz’da yapılacak CHP 37. Olağan Kurultayı yaklaştıkça kulisler de hareketlendi.
Genel başkanlık yarışı beklenmediği için gözler PM seçiminde.
Önceki gün bir yaygın televizyon kanalında PM’ye girecek muhtemel adaylarla ilgili haber yapıldı.
Haberde Mustafa Bozbey’in de anahtar listede olacağı belirtiliyordu.
Benim duyumlarım ise, bir grup belediye başkanının Bozbey ile temas halinde olduğu ve aynı grubun genel merkeze, “Seyit Torun yerine, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Bozbey olsun” şeklinde görüş aktardığı.
Tüm bunları Bozbey ile telefonda konuştum.
Tatilde olmasına rağmen gelişmeleri takip ediyormuş.
PM adaylığı iddialarını hatırlatınca şunları söyledi:
“Daha kurultaya çok zaman var. Bu işler son gece belli olur. Ancak ben CHP’liyim. Partimin bana vereceği her göreve hazırım. Genel başkan takdir ederse görevden kaçmam. Ancak benim bir yerde olmamdan çok CHP’nin iktidara gelmesi daha önemli.”
Peki Bozbey ismi neden ön plana çıktı?
İşin arka planı şu:
Ankara’da yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Seyit Torun’a muhalif bir grup var.
Bu grup, Torun’un yerine alternatif isimler oluşturmaya çalışıyor.
Torun’un 20 yaşındaki oğlunun, “Devlet Bahçesi ağamız, yol kesmez baş keseriz” diyerek bozkurt işareti yaptığı videonun internette dolaşması da Torun’u hayli yıprattı.
Ancak Torun’un alternatifleri arasında sadece Bozbey yok.
PM Üyesi Gökhan Zeybek’in de bu görevi istediği öne sürülüyor.
Son kararı Kılıçdaroğlu verecek.
Karaca, Kılıçdaroğlu ile görüştü
Efendim, önceki gün İl Başkanı İsmet Karaca, Ankara’da sessiz sedasız Kemal Kılıçdaroğlu görüştü.
Millevekillerinden Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun haberinin olduğu görüşmenin gündeminin kurultay ve PM seçimi olduğu belirtiliyor.
Bu arada Karaca, henüz ilçe başkanları, il yönetimi ve kurultay delegeleriyle bir araya gelip, PM’ye önerilecek Bursalı isimleri belirlemedi.
Kritik toplantının önümüzdeki günlerde yapılması bekleniyor.
Kayıhan Pala soruşturması
Önceki gün olay.com.tr’de konuğum olan Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Saim Kılavuz’a, Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya neden soruşturma açtıklarını sordum.
Gelişmeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı.
Pala, soruşturmaya konu olan sözlerini, 21 Nisan’da enbursa internet sitesinde Esat Kaplan’ın programında sarf ediyor.
Kılavuz, “Biz üniversiteleri demokrasinin beşiği, özgürlüklerin de olabildiğince kullanıldığı mekanlar olarak görürüz. Üniversitemizde çalışan bilim insanların kamu düzenini ihlal etmediği ve üslubuna dikkat ettiği sürece alanlarıyla ilgili konularda görüşlerini açıklamasını uygun buluruz” diyerek, Pala’ya soruşturma açmadıklarını söylüyor.
Peki aradan yaklaşık 2,5 ay geçmesine rağmen neden soruşturma açıldı?
Bursa Valiliği İl İdare Kurulu, Pala’nın, halkı yanlış bilgilendirdiği ve paniğe yönlendirici açıklamalar yaptığını ileri sürerek Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor.
Savcılık da, soruşturma açabilmek için dosyayı Uludağ Üniversitesi’ne sevk ediyor prosedür gereği.
Rektörlük ne yapıyor?
Vakit kaybetmeden Hukuk Fakültesi’nden bir hocayı görevlendirerek, Pala’nın sözlerinde suç unsuru olmadığına araştırmak için süreci başlatıyor.
Soruşturmacı “Hayır Pala’nın sözlerinde suç unsuru yok” derse, Rektörlüğün bu görüşü Danıştay 1. Dairesi’ne gönderilecek.
Eğer Danıştay 1. Dairesi de soruşturmaya gerek yoktur derse, iddia tarafının bu kez Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’na itiraz hakkı var.
Uludağ Üniversitesi soruşturmacısı, Pala’nın sözlerinde suç unsuru var derse, dosya Cumhuriyet Başsavcılığı’na geçecek ve hukuki süreç devam edecek.
Yani Kılavuz diyor ki, “Biz tamamen teknik bir süreç yönetiyoruz. Cumhuriyet Savcılığı’ndan Pala ile ilgili gelen talep karşısında soruşturma açmak zorundaydım. Aksi halde, suç işlemiş olurdum.”
Peki Kılavuz’un konuyla ilgili bir görüşü yok?
“Pala’nın sözlerinin üzerinden 2, 5 ay geçmiş. Görüşüm orada belli. Pala’ya sorarsanız benim ne düşündüğümü söyler ama konu soruşturma aşamasında olduğu için görüşümü söylemek istemiyorum” diyor Kılavuz.
Tıp Fakültesi’nde Covid-19 tablosu
Uludağ Üniversitesi Rektörü Saim Kılavuz’la Tıp Fakültesi’ndeki Covid-19 tablosunu da konuştuk.
Pandemi sürecinden bu yana, Tıp Fakültesi’nde Covid-19 dışındaki hastalara da bakmaya devam edilmiş.
Ve Tıp Fakültesi’nde bugüne kadar 3 bin 600 pozitif vaka tespit edilmiş.
Haziran ayının başında vaka sayısı 4’e kadar düşmüş.
Ancak maalesef bugün, 7’si yoğun bakımda olmak üzere 20 Covid-19 hastası ve şüphelisi var.
6 kliniğin sadece 1’i Covid-19 hastalarına bakıyormuş ancak Kılavuz, olası artışları düşünerek 2 kliniği daha hazır tutacaklarını söyledi.
Kılavuz’un verdiği bilgiler bize, haziran ayının başında neredeyse sıfırlanan vaka sayısının yeniden tırmanışa geçtiğini gösteriyor.
Kılavuz’un bir cümlesi dikkatimi çekti.
20 hasta Covid-19’lu veya şüpheli.
Nasıl oluyor bu?
Diyelim ki hasta ağır bir zatürre geçiriyor.
Hastadan, burun ve ağızdan sürüntü yöntemiyle örnek alınıyor.
Ayrıca akciğer tomografisine sokuluyor.
Kılavuz’un ifadesiyle hastada ‘buzlu cam’ görüldüğünde hemen yoğun bakıma alınıyor.
Kılavuz, “Belki de bu hastalar Covid-19 olmasaydı da yaşamını yiterecekti” diyor.
Anahtar cümle bence bu.
Yaşamın yitiren bazı hastalar Covid-19 olmasaydı da terk-i diyar edecekler miydi?