Yaklaşık 6 yıl önce, kulakları çınlasın Ali Mollasalih tanıştırmıştı, Şeref Malkoç’la beni.
Malkoç da Mollasasalih de o yıllarda Has Parti‘de siyaset yapıyorlardı.
Mollasalih il başkanı, Malkoç da genel başkan yardımcısıydı.
Sonrası malum, Numan Kurtulmuş AK Parti’ye geçmiş, Has Parti de kapanmıştı.
Mollasalih bugün AK Parti’de siyaset yaparken, Şeref Malkoç da son derece önemli bir kurumun başında, Kamu Başdenetçisi olarak görev yapıyor.
Önceki gün Malkoç, bu kez siyaset dışı bir kulvarın temsilcisi olarak Bursa‘ya geldi.
Kamu Başdenetçiliği’ni, nam-ı diğer ombudsmanlığı anlatmak için.
Henüz tanınmasa da ombudsmanlığın bürokrasiyi azaltan, idarenin tıkanan damarlarını açan, mahkemelerin iş yükünü azaltan önemli işlevleri var.
Ombudsmanlık tanınmıyor, çünkü bizzat Kamu Başdenetçiliği‘nin yaptığı ankette, toplumun sadece yüzde 25’i ombudsmanlığı duyduğunu ifade etmiş.
Bu yüzde 25’lik kesimin ise sadece yüzde 5’i ombudsmanlığın tanımını yapabilmiş.
Yani, toplumun sadece yüzde 5’i, kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan ombudsmanlığın ne işe yaradığını biliyor.
En sade ifadeyle ombudsmanlık, idare ile halk arasında köprü kurmak anlamına geliyor.
“Hangi durumlarda, ombudsmana başvurabiliriz” dediğinizi duyar gibiyim.
Nitekim ombudsmanlığın görev alanı, derya misali.
Resmi bir kurumda çalışıyorsunuz diyelim.
Tayin için yasalardan doğan haklı gerekçeleriniz var ancak dilekçeniz bir türlü değerlendirilmiyor.
Ombudsmana başvuruyorsunuz, haklıysanız işiniz şak diye çözülüyor.
Veya öğretmensiniz ve idareci olmak için tüm şartları taşımanıza rağmen hakkınızın yendiğini düşünüyorsunuz.
Başvuruyorsunuz ombudsmanlığa, idarenin haksız işlemi düzeltiliyor.
Vali, belediye başkanı, kaymakam, okul müdürü, aklınıza gelen ne kadar idareci varsa, tümünün uygulamaları ombudsmanlığın kapsamına giriyor.
Ancak şart şu:
İdari başvuru yollarını tüketmiş olmanız gerekiyor.
Hakkının yendiğini düşünen herkes, mahkemelere gitmeden ombudsmanlığa başvurabilir.
Girizgahta belirtiğim gibi, sistem yeni olduğu için, başvuru sayısı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yüksek değil.
Ancak kurum, sistemi tanıtmak için şehir, şehir geziyor.
Hakkının yendiğini, idarenin yanlış yaptığını düşünenlere duyurulur.
————————-
15 Temmuz’da kol kola…
Adalet Yürüyüşü‘ndeki katılımcı sayısı ile 15 Temmuz etkinliklerine katılacakların sayısını kıyaslamanın son derece faydasız bir tartışmaya kapı aralayacağını düşünenlerdenim.
Pek ala bir yurttaş, adalet de isteyebilir, darbelere karşı tavrını da gösterebilir.
Bu iki etkinlik arasında sayı kıyaslaması yapmak, toplumu bölmenin, milleti ayrıştırmanın, vatandaşı kamplaştırmanın dik alasıdır.
O halde muhalefet belediyelerinin o gün ulaşımı ücretsiz yapmasını ve etkinliklere destek vermesi umut verici.
Türk toplumunun bütünlüğü, bu iki ana damarın birlikte inşa edeceği demokrasiyle sağlanır, başka yolu yok!
——————–
Karacabey’de bir tuhaf durum
Dün medyada tanıştım Bursa Karacabeyliler Derneği Başkanı Yüksel Ceylan’la.
Tam 26 bin üyesi varmış derneğin.
Öğrencilere burs, ücretsiz özel ders ve halk oyunları eğitimi gibi hizmetler veriyorlarmış kısaca.
Bu vesileyle Bursa’da 200 bin Karacabeylinin yaşadığını da öğrendim.
Serde gazetecilik var ya, Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan‘la ilişkilerini sordum.
Buz gibiymiş…
Ne Ali Özkan derneğe, ne de Yüksel Ceylan Karacabey Belediyesi‘ne adım atıyormuş.
Ancak o kadar üstelememe rağmen, somut bir neden öğrenemedim bu tuhaf durum için.
Sadece, derneğin 2013 yılında yapılan kongresinde hazirun listesinde Mustafa Esgin ve Önder Matlı‘nın olmayışından kaynaklanan bir sorundan söz etti Ceylan.
“Esgin de Matlı da üye olmadıkları için listede yoktu. Ayrıca bu iki arkadaşımız da bu durumdan alınganlık göstermemesine rağmen, sadece Ali Özkan sorun yaptı” dedi Ceylan.
Ancak Ceylan, Özkan‘a zeytin dalı uzatırcasına, “Derneğimiz ile Karacabey Belediye Başkanı’nın ilişkilerinin kötü olmasını istemeyiz. Bu durumu ben kendime yakıştıramıyorum” diyerek, bir bakıma öz eleştiri yaptı.