Tarihçilerin tümü, tarihsel olayları zamanın şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini söylerler.
Mesela Atatürk’ün, Türk kimliği üzerine inşa ettiği ulus devlet yaratma fikri tarihsel bir zorunluluktan doğmuştu.
Emperyalizmin pençesinden Kurtuluş Savaşı mücadelesiyle kurtulan çok milletli bir toplumdan, bağımsız bir millet yaratmanın tek yolunun ulus devletten geçtiğini düşünen Atatürk, milli devletin temellerini atmıştı.
Andımız, milli devlet projesinin uygulamalarından sadece biriydi.
Her ne kadar kısa sürede geçerliliğini yitirse de Güneş Dil Teorisi’nin geliştirilmesi, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun kuruluşu, İskan Kanunu gibi kanunların hayata geçirilmesi, dönemin şartlarına göre değerlendirilmeli.
Andımız ise tam da o dönemin koşullarıyla açıklanabilecek bir uygulamaydı.
Aynı şekilde, “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözü de, dönemin siyasal iklimiyle açıklanabilir.
Günümüzde kimsenin sarf etmediği bu sözleri Atatürk o dönem, Türk milletinin milliyetçi ruhunu okşamak için söylemişti.
Sovyetler Birliği’nden bir örnek verelim…
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman tankları Moskova’ya dayandığında, SSCB yönetimi, Rus halkının milliyetçi duygularını uyandırmak için Çarlık Rusya’sından kalma milli marşı Moskova sokaklarında çalmışlardı.
Düşünebiliyor musunuz, “Tanrı Çar’ı koru” isimli marş, Moskova sokalarında çınlıyordu.
Gelelim bugüne…
Andımız özetle ırkçı ve ayrımcı bir metin olduğu gerekçesiyle AK Parti hükümeti tarafından kaldırılmış, bu karar kamuoyunun kahir ekseriyetinin de desteğini almıştı.
Danıştay’ın yıllar sonra gelen kararı sonrası, tartışma yeniden alevlendi ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Andımız” metnini ırkçı bulduğunu ima ederek, Danıştay kararını eleştirdi, aynı çizgide olduklarını ilan etti.
Hasılı, bu tartışma da siyasal kamplaşmaları körükledi ve bu kez 2 milliyetçi partiyi karşı karşıya getirdi.
Konunun siyasi yönü ve tarihsel alt yapısı bir yana…
‘Irkçı‘ ifadeler taşıdığı gerekçesiyle andın okutulmasının kaldırılması, bir ihtiyaç mıydı, sorusu kritik.
Eğer bir kesim, andı okumaktan rahatsızlık duyuyor ve bu metin toplumsal kamplaşmaları körüklüyorsa, en azından tartışılmalı.
Ancak serinkanlı ve tüm siyasal duygularımızdan arınmış bir şekilde bu tartışmayı yürütmeliyiz.
AK Parti-MHP yerel seçim ittifakını bozan 5 neden
-16 yıldır düzenli anket yapan AK Partililerin, yerel seçimlerde kurulacak ittifakın yarar getirmeyeceği öngörüsü ve özellikle Kürt seçmen üzerinde yaratacağı etkinin olumsuz olacağı endişesi.
-AK Partililerin, MHP’nin olmazsa olmazı ‘af’ teklifinin oy kaybettireceğini hesap etmesi…
-AK Partililerin, af, EYT gibi konularda verilecek tavizlerin, geleceklte daha büyük tavizleri doğruracağı endişesi…
-MHP’lilerin “Başkanlık sistemi de bizim sayemizde geldi, 24 Haziran seçimi de bizim sayemizde kazanıldı” düşüncesinin zihinlerini kuşatması…
-MHP’lilerin, mahkum yakınlarının oylarını, yerel seçimlerde de alma düşüncesi…
“12 yıldır kızımın mezarına gidemiyorum”
Dile kolay tam 20 yıldır, haftanın 3 günü Uludağ‘daki sokak hayvanlarını besliyor, üşenmeden.
Arabasının bagajına yüklediği yiyeceklerden önce kediler nasibini alıyor.
Uludağ Yolu’nun ilk kilometrelerinde kediler O’nun verdiği ciğerle bayram ediyor adeta.
Birkaç km yukarıda köpekler yolunu gözlüyor.
Kemikli etten iştahla yiyen köpekler, arabasının peşinden kilometrelerce koşarak, vicdan sahibi bu adamı uğurluyorlar.
Uludağ’ın zirvesinde ise kuşlar O’nu bekliyor.
Bu kez de ekmek parçaları, kuşların saatlerce aç kalan midelerini dolduruyor.
“Hayvanları doyurduktan sonra aracımla Uludağ’dan aşağıya inerken, kuş gibi hafiflediğimi hissediyor, müthiş huzur buluyorum” diyor hayvansever Şahin Gençal.
Gençal uzun yıllar hayvanları beslediğini sakladı.
Ancak artık herkes biliyor.
Gençal’in bilinmeyen başka bir hikayesi daha var.
Anlatırken gözleri nemlenen, hatırladıkça hüzne boğulan ve acıdan kahreden kızının hikayesi…
34 yaşında ömrünün baharında amansız bir hastalığın pençesinde yaşama yenik düştü Ayfer.
Geçen hafta OLAY TV‘de Yüz Yüze programında anlattı hayatının en acı olayını:
“Genç yaşta kızımı kaybettim. Bu benim içimde büyüttüğüm hala iyileşmeyen büyük bir yaradır. Ona çok güzel bir mezar yaptım. Mezarın çizimini kendim yaptım ama hala gidebilmiş değilim mezarına. Çünkü hala dönecek duygusunu taşıdyorum içimde. 12 yıl geçti ama gidemedim. Hazır olduğumda gideceğim. Bir kızı olmalı insanın. Benim de bir kızım vardı. Baba-kız diyalogumuz çok iyiydi. Çok akıllı bir kızdı. Ne yazık ki kaybettik. ”
Gençal, 34 yaşında kaybediyor canından çok sevdiği kızını.
O gün bugündür, bir yanı buruk Gençal’in.
Kim bilir beki de kızının yokluğunu can dostları besleyerek unutmaya, kızının acısını can dostlarının başını okşayarak azaltmaya çalışıyor.