Mustafa Özdal
Mustafa Özdal
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

1933’te ve 1935’te iki fotoğraf

Güleryüzlü kadınların olduğu ilk fotoğraf Fransızların meşhur Le Monde dergisinin 1933 yılına ait kasım ayı kapağından.

Kapak fotoğrafındaki kadınlar ise Türk kadınları.

Kapakta şöyle diyor:

Cumhuriyet’in 10. yılında Türkiye dünyanın aynası.

Şimdi ikinci fotoğrafa bakın.

kapak-001.jpg

Bu da Le Monde dergisinden ve yıl 1935.

Le Monde bu kez hak arayan Fransız kadınların fotoğrafını kapağına taşımış.

Çünkü Fransız kadınlar, haklarına kavuştukları 1946 yılına kadar yoğun bir mücadele vermişlerdi diğer Avrupa ülkelerindeki kadınlar gibi.

Türk kadınları ise ilk kez 1930 yılında seçme ve seçilme hakkını elde ettiler.

Yani Avrupa’nın en önemli ülkelerinden Fransa’dan tam 16 yıl önce.

Cumhuriyet, işte böyle ilerici bir devrimdir.

Cumhuriyet, işte böyle dünyada parmakla gösterilen bir devrimdir.

 

Neden Cumhuriyet

 

ozdal3-187.jpgGözünü kırpmadan kurbanlarının kafasını kesen, tereddüt etmeden insanları diri diri yakan IŞİD denen katil sürüsünün peyda olmaması için.

Mezhep farklılıklarından dolayı insanların birbirini boğazladığı, etnik farklılıklardan ötürü katliamların eksik olmadığı kan gölünü andıran bir Orta Doğu ülkesi olmamak için.

Aşiretlerin, mezheplerin, etnisitelerin temsil edildiği anayasalarla idare edilen, iç savaşlarla kasıp kavrulan bir kabile devletine dönüşmemek için.

Kadınların dilediğini giyip özgürce sokaklarda dolaşamadığı, siyasi partilerin ve seçimlerin olmadığı monarşik bir rejimle yönetilmemek için ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diyoruz bu yıl da.

Ve bin yıl da geçse demeye devam edeceğiz.

 

Cumhuriyet hangi şartlarda kuruldu?

 

ozdal4-082.jpgNüfus 13 milyondu, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu.

40 bin köy vardı, 37 bininde okul ve postane yoktu.

Her 4 köyün üçünde cami yoktu.

Traktör ve biçerdöver sayısı sıfırdı, sadece karasaban vardı.

Ayçiçeği üretimi yoktu, pirinç bile ithaldi.

Tüm ülkede sadece 5 bin hektar tarım toprağı sulanıyordu.

5 bin köyde sığır vebası vardı.

1 milyon kişi frengiydi, 2 milyon kişi sıtma, 3 milyon kişi trahomluydu.

Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üzerinde, anne ölüm oranı yüzde 18’di. Ortalama ömür 40’tı.

Tüm ülkede 337 doktor, 60 eczacı vardı.

Diş hekimi yoktu.

40 bin köyde sadece 136 ebe vardı.

Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi.

Binin üzerinde kül edilmiş köy vardı.

Kiramit ithaldi, limanlar, madenler demiryolları yabancılara aitti.

Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türklere aitti.

Osmanlı’dan sadece 4 fabrika kalmıştı.

Sanayi işletmelerinin yüzde 96’sında motor yoktu.

10 işçiden fazla işçi çalıştıran sadece 280 işyeri vardı ve bunların da 250’si yabancıydı.

Kişi başına düşen milli gelir 45 dolardı.

Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı.

4 mevsim kullanılan karayolu yoktu.

Otomobil sayısı bin 490’dı.

Sadece 4 şehirde otomobil vardı.

Mübalede gereği Yunanistan’dan 400 bin kişi gelmiş, ceplerinde para yoktu, çalışabilecekleri işleri ve sığınacakları akrabaları da yoktu. 

Mübadeleyle gelen her iki çocuktan biri iki ay içinde yollarda ve at arabalarının sırtlarında öldü.

İbrahim Müteferrika’dan bu yana 150 yıl boyunca sadece 417 adet kitap basılmıştı ki bunların birçoğu da gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Bu topraklara gelen kitap kadar Avrupa’da 2,5 milyon kitap basılmıştı.

Gazete sadece İstanbul ve İzmir’de vardı.

Erkeklerin yüzde 7’si, kadınların binde 4’ü okuma yazma biliyordu.

Okuryazar erkeklerin çoğunluğu da subay ve gayrimüslimlerden oluşuyordu.

Okul yaşına gelen 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyordu.

Ülke genelinde toplam 4 bin 894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise vardı.

Ankara’da sadece 2 lise vardı.

Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin öğretmenlik eğitimi yoktu. 

Tüm memlekette tek üniversite vardı o da medreseden hallice Darulfünün.

 

Savaş meydanlarında kurulan Cumhuriyet’e meydanlarda sahip çıkmak

 

ozdal5-025.jpgYıllarca Cumhuriyet kutlamalarını şekliyle ilgili duruşum esnekti.

Hem Cumhuriyet balolarına katılır hem de meydanlarda olurdum.

Bu yıl da öyle yaptım ve Cumhuriyet balolarına katıldım.

Ancak bir daha hiçbir Cumhuriyet balosuna katılmama ve Cumhuriyet’i  sadece meydanlarda kutlamaya karar verdim.

Çünkü artık sahneye çıkanların klişe konuşmalarına, Cumhuriyet’i kutlamaya değil kendini eğlendirmeye gelmiş insanların göbek atmalarına, kesilen Cumhuriyet pastasıyla birlikte tüm salonun hep birlikte 10. Yıl Marşı’nı söylemesinin bir ritüele dönüşmesine artık tahammül edemiyorum.

Ve savaş meydanlarında kurulan Cumhuriyet’e reklam filmleriyle, resepsiyonlarla, balolarla değil meydanlarda sahip çıkılacağına inanıyorum.

Bu nedenle 29 Ekim’de Nilüfer’deyim.

İzlenimlerin yarınki yazımda.

Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun!

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X