Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Ölüm bir varmış bir yokmuş

Köşe Yazısını Dinle

“İnsan olmanın ne demek olduğunu 

her geçen gün daha az bileceğiz.”

Kehanetler Kitabı

Tanrı Türkiye’yi kendi yarattığı alanların dışına çıkarmış olmalı…

Çocukların, kadınların canını almak Azrail’in işi olmaktan çıktı. Hatta hayvanların bile. Ülkede Azrail’e pek iş kalmıyor. Azrail bazılarını taşeron tutmuş olmalı ki, can alma işlerini doğrudan insanlara yaptırıyor!

Ne oldu bize?

Bu insanlar ne zaman bu hale geldi?

Onları bu hale getiren nedir?

Hepimizin hafızalarında taze bir şekilde duran olaylardan biri, anlaşılır gibi değil: İzmir’de bir babanın, “annenize götürüyorum” diyerek, 4 kızını kurşunlayarak vurması… Bir gün önce kızlarına en sevdikleri köfteyi yedirip, ertesi gün Azrail’i yormadan kızlarının hayatlarına son veriyor.

İstanbul’da biri kız arkadaşı, diğeri de arkadaşı olan iki kızı bıçakla öldüren, sevgilisinin kafasını kesip surlardan atan, sonra da intihar eden genç…

13 Ekim günlü gazeteler, 7 günde 7 kadının öldürüldüğünü yazıyor.

Yine aynı gün Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde berberlik yapan Ahmet Demir, evde önce eşini tabancayla başından vurduktan sonra 4 çocuğuna da peş peşe ateş ediyor. Daha sonra da silahı kafasına doğrultup, yaşamına son veriyor. 6 ölü…

İstanbul ve Tekirdağ’da sağlıkçılara yönelik bir operasyon yapıldı. Aralarında doktorların da bulunduğu sağlıkçılara ve 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışanlarla hareket eden, bebek acil hastalarını önceden anlaşmış oldukları hastanelerin yoğun bakım ünitelerine sevk etmeleri karşılığında haksız kazanç elde ettikleri tespit edilen 47 kişi hakkında soruşturma tamamlanıyor. Bu şimdilik, 12 bebeğin ölümüne sebep oldukları belirleniyor.

Tekirdağ’da sürücüsünün kontrolünden çıkan cipin istinat duvarına çarpması sonucu Prof. Dr. Nilda Turgut ile Uz. Dr. Emel Ersöz yaşamını yitiriyor.

Daha başka kazalarda da başka ölüm haberleri yer alıyor…

Gördüğünüz gibi, Azrail’i beklemedi hiçbiri…

Durmalı. Bu kadar ölüm yeter!..

***

“Ertesi gün hiç kimse ölmedi.”

Bu cümleyle başlıyor ünlü Portekizli yazar José Saramago’nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş adlı ölümsüz eseri.

Adı bilinmeyen bir ülkede insanlar bir sabah kalktıklarında bundan böyle hiç kimsenin ölmeyeceğini öğrenirler.

Başlangıçta, ölümün olmamasına şaşan insanlar bunun çok iyi bir şey olduğunu düşünerek sevinip, kutlamalar yaparlar.

Ancak sonraları ölümün olmadığı bir yaşamda, ülkede tüm düzen altüst olur. Ölüm döşeğinde can çekişen yaşlılar bir türlü ölemez. Trafik kazasında yaralanıp organları dışarıda kalan ağır yaralılar tedavi görseler de hem iyileşemezler hem ölemezler.  Erken doğan, beslenemeyen çocuklar ölmedikleri için acı içinde yaşamaktadırlar.

Ölümün olmaması, geleceğe dair umudu yok ediyor. Karmaşa, iflas, entrika ve yozlaşmayla dolu bir düzen ortaya çıkıyor. En başta cenaze levazımatçıları (yazar bunları “Mutlu Son Yuvaları” olarak anıyor), sigorta şirketleri, hastaneler, Maphia (yine yazar çok yerde yaptığı gibi muhteşem bir muziplikle “mafya” sözcüğünde harf oyunu yapmış), bakım evleri, kilise, devlet ve diğer kurumlar ölüme endeksli oldukları için düzen sağlanamıyor. Sonuçta, ölümün olmadığı bir dünyada yaşamanın pek de iyi olmadığı anlaşılıyor.

Kitapta, beni en çok etkileyen bölüm, ölümün olmadığı bir durumda dahi, siyasetçilerin koltuklarını koruma derdinde oldukları, mafyanın her durumdan faydalanmak üzere şeytani yollar bulma çabasına girdiği, kilisenin de kendi itibarını korumak için her yola başvurduğu bölüm oldu. Bütün bunlar muzip bir dille anlatılıyor.

Saramago, olağanüstü düş gücünü ve çok keskin mizahını başka eserlerinde olduğu gibi Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ta da etkili biçimde kullanmış.

Kendi ülkemizde de her sabah bir önceki günden daha acımasız, daha kötü olaylar yaşanıyor. Özellikle çocukların, gençlerin ve kadınların ölüm haberlerini okuyor, seyrediyoruz. İşin özü kendi insanımız, kendi ülke insanını katlediyor.

Saramago, kitapta ölümü güzel bir kadın tipi olarak çıkarıyor karşımıza. Onun, yani Azrail’in bile insanoğlu kadar can almadığını şöyle anlatıyor: “Bu çerçevede ölümün herhangi bir dış etki olmaksızın çalıştığı dönemlerde insanoğlundan çok daha az can aldığı unutulmaması gereken bir gerçektir.”

Günümüz dünyasının çeşitli coğrafyalarında süren savaşlara bakınca, Saramago’nun dediği gibi Tanrı da, ölüm de her yerde…

Kısacık ömürleri var bu kâinatta insanların. O ömrü ne kadar küçük şeylerle doldurduklarını görmüyorlar. Koca kâinatta böceklerden, ağaçlardan daha az bir canlı türüyüz, küçük bir nokta olmaktan öte değiliz hiçbirimiz…

“… Verilen vaazların değişmez konusu ölümdü ve ölümün cennete açılan tek kapı olduğu üzerinde duruluyor, cennete hiç kimse sağ olarak girmemiştir deniyordu.”

1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan, Portekiz edebiyatının dünyaca tanınan romancısı José Saramago, tüm kötülükleri yenebilecek tek duyunun “sevgi” olduğunu söylüyor. En zorlu, en katı prensipleri de ancak sevgiyle yıkabileceğimiz fikrini veriyor okura…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X