Güzel memleketimizin, güzel insanlarının hali hep bildiğimiz gibi. Hayat koşulları biraz daha zorlaştı, her sabah yeni bir dramla güne başlıyoruz.
İktidar, iktidarını bildiği gibi sürdürüyor. Muhalefet partileri de öyle… Yeni bir muhalefet etme yolu aramakla pek meşgul de olmadıklarını görüyorum. Hâlâ etkisizler…
Durum böyle olunca halkımız adına “iyi” ya da “umut” olabilecek bir şeyin yakın gelecekte görünmediğini söyleyebilirim.
Bu ayın yazısına, bizde olup bitenlere geçmeden, bir dünya haberi ile başlamak istiyorum. Çünkü haber yalnızca olayın geçtiği ülkeyi değil, tüm insanlığı ilgilendiriyor.
Ağustos ayının sonlarında Afganistan’dan geldi haber.
Taliban’ın yönettiği Afganistan’da erkekleri de kapsayan bir dizi yasaklar uygulamaya konuldu. Bundan böyle “erkeklerin kot pantolon giymesi” yasaklandı. Ayrıca yumruk büyüklüğünde sakal bırakılması zorunlu kılındı. Batılılar gibi saçlarını da kestiremeyecekler.
Ahlak polisinin denetiminde zorluk yaşamamaları için çoğu kişi yeni yasalar doğrultusunda sakal bırakıyor, yanlarında seccade, takke ve sarık olmadan dışarı çıkmıyorlarmış. Böyle yazıyor haberde. Daha da bir sürü yasak.
Afganistan’da kadının durumu ortada; esamesi okunmadığı gibi “insan” yerine de konulmuyor.
Bizde de “şeriat isterim” diye bağıranlara sessiz, tepkisiz kalanlar, sözüm size, sonunda varacağınız böyle bir yer…
Gelelim bizim ülkemize…
Trabzonspor eski başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı seçildi. İlk icraat olarak da kendinden beklenmeyen güzel bir iş yaptı. Amedspor’un maçını tribünden izledi. Diyarbakır’ın futbol takımına karşı çoğu ilimizde olumsuz ve tatsız bazı olaylar yaşanıyordu. Federasyon Başkanının yaptığı gerçekten de olumlu, iyi bir icraattı.
Futbol Federasyonu Başkanı, 19 Eylül günü Cumhurbaşkanı Külliyesine çıktı yanındaki heyetle birlikte. Kabul de, Cumhurbaşkanı’na üzerinde “Dünya Lideri” yazılı, 12 Numaralı (bu numara da çok anlamlı, başkan ne yaptığını iyi biliyor) kırmızı renkle yazılmış Recep Tayyip Erdoğan forması hediye etti.
Bu “Dünya Lideri” tanımlamasına baştan beri takılıyım. Liderlik, çok özel ve çok önemli bir konum. Bizde sözcüklerin içi boşaltıldığı için önemli sıfatlar çok sıradanlaştı ve hemen her yerde kullanılıyor.
Dünya Liderliği merdivenle çıkılacak ya da seçimle ulaşılacak bir makam değil. Zaten gerçek manada dünyanın çok önemli lideri olabilecek biri, kendisine bu sıfatı kondurmaz. “Dünya Lideri” diye kendisinin anılmasına da izin vermez.
Futbol Federasyonu Başkanı, bu ülkede yaşıyor. Ülkenin içinde bulunduğu durumu iyi anlayabilecek seviyede olduğundan da şüphe etmiyorum.
İlk yaptığı icraat gibi daha içten ve daha gerçekçi, çok daha anlamlı jest yapabilirdi.
Dünya Lideri’nin 22 yıldır yönettiği ülkenin bugünkü fotoğrafı hiç de bu sıfata yakışır seviyede değil.
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bile yargı makamlarını hukuk içinde kalmaları için uyarmak zorunda kaldığı bir yerdeyiz.
Dünya Lideri’nin ülkesinin emeklileri, açlık sınırının altındaki gelirleriyle yaşama savaşı veriyorlar.
Et ve temel gıda ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalan milyonlar var. Sabahın köründe 1 kg. kıyma almak için metrelerce kuyruk oluşturuyor bu ülkenin yurttaşları.
Baş edilmeyen hayat pahalılığı can yakıyor. Dünyanın en yüksek enflasyon oranına sahip ülkeler arasında sondan beşinciyiz.
Ev kiraları amansız, anlamsız ve gerçekçi olmayan seviyelere çıkmış.
Geçen ay açılan ilk ve ortaöğretim okullarında Bakanlık, temizlik elemanı tasarrufuna gitti. Okul idareleri öğrencilere ve velilerine nöbetleşe temizlik yaptırıyorlar.
Çiftçiler ülkenin neredeyse onlarca kentinde ayaklandı. İşçiler her çalıştıkları işyerinde ücret yetersizliği eylemleri yapıyorlar. Hükümete en yakın işçi sendikası federasyonu olan Türk-İş “geçinemiyoruz” mitingleri yapmaya başlıyor.
Karşı karşıya kaldığımız zorlukları sıralamayı sürdürsem, sayfalar dolacak.
Acaba diyorum, bizim yaşadığımız ülkede yaşamıyor mu Futbol Federasyonu Başkanı? Yoksa biz ayrı dünyada onlar ayrı bir dünyada mı yaşıyor?
Osman Aşkın Bak,
Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanı
Soyadında söylediği gibi “bakılacak” adam. Bakın!..
Kayseri’de Büyükşehir Belediye Başkanı ve Kayseri AKP Milletvekili Hulusi Akar’la birlikte mangalda sucuk pişirme halleri gündem sıkıntısı çekmeyen ülkenin gündemini daha da zenginleştirdi… Sağ olsunlar.
Mangal başında öyle keyifli öyle coşkulu bir hali vardı, görmeye değer. Hele “Gel vatandaş, sucuk-ekmeğe gel” deyişi, benim diyen, balık-ekmek satanlarla yarışacak ustalıkta. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Bakan ve Hulusi Akar’ın ortalarında mangalı yelliyordu. Nedense pek keyfi yoktu Hulusi Akar’ın. “Acaba dedim”, geçtiğimiz hafta yine Kayseri’de okulların açılması nedeniyle çocuklara bilgiden ziyade “Allah korkusu ve kuldan utanma” belletilme fetvası aklına gelip de, o anda verdiği fotoğrafla söylediklerinin çelişkisini mi yaşıyordu? Kim bilir…
“İsraf sıfırlanmadan alınan vergi, vergi olmaz, haraç olur.”
CHP’nin ekonomist milletvekili İlhan Kesici, Sözcü gazetesine yaptığı açıklamada böyle diyor.
22 yıllık AKP iktidarında, ülkemiz, 578 milyar dolar faiz ödemiş. Bu yıl ödenecek faiz tutarı ise 40 milyar dolar. Türk lirası karşılığı ise 1,2 trilyon lira. İlhan Kesici, “Eğer bugün DPT olsaydı, kriz 3 ayda biterdi” diyor.
DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) ne yazık ki kapatıldı. Türkiye’nin kolonları olarak tabir edilen kurumların bir bir kapatılması ya da işlevsizleştirilmesi ile bir çöküş yaşanması kaçınılmazdı. Bugün yaşadıklarımızın en önemli sebeplerinden biri de budur.
Sıra geldi Dilan ve Engin Polat çiftine. Bildiğiniz gibi uzun yıllar hapis istemiyle yargılanan bu renkli, şımarık ve arsız çiftten Dilan 9 ay, Engin de 10 ay hapis yatıp çıktılar.
Dilan Polat’ın sosyal medya paylaşımından görüyoruz ki, Engin Polat’ın namaz kılmaktan bacakları morarmış. Dilan Polat da benzer sorunu yaşamış. Cezaevinde seccade vermemişler. Yerde halı da yokmuş. Oysa isteseler cezaevi yönetimi onlara namaz kılmaları için yumuşak seccade verebilirdi.
Aklıma babaannem geldi; kendimi bildiğimden beri, ölünceye kadar beş vakit namazını hiç aksatmadı. Bir gün olsun dizlerinin morardığını da görmedim.
Sonradan ya da reklam için namaz kılanlarda, namazın yan etkisi böyle oluyor demek ki… Ya da fotoğraf çektirmek için.
Biraz nefeslenmek ve duygularımızı daha canlı tutmak için arada Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Dol Karabakır Dol adlı şiir kitabında yer alan uzun “İstanbul Destanı” şiirinin son bölümünü okumak iyi gelecektir.
İstanbul deyince aklıma
Koca Sinan gelir
On parmağı on ulu çınar gibi
Her yandan yükselir
Sonra gecekondular gelir ardı sıra
İsli paslı yetim
Eyy benim dev memesinde
Cüceler emziren acayip memleketim
Süte su katınca bozulduk
AKP Hükümetinin 10 parmağında 10 marifeti olan Akademisyen – İlahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 27 Eylül Cuma günü Sabah gazetesindeki köşesinin başlığını böyle koymuş.
Yazısında, “Hz. Ömer, süte su katmayı yasaklıyor. Süt masumiyeti temsil eder. Çocuğu doyuran da süt değil mi neticede?”
Ah be hocam!
Ben de merak ediyordum, toplum olarak neden bu kadar kötü, acımasız ve hile yapar hale geldiğimizi. Demek ki, bozulma süte su katmakla başlamış. Artık günümüzde su katılmayan yani hile yapılmayan gıda kalmadı.
Yoksa böyle bir yazı yazma gereği duyar mıydı Nihat Hatipoğlu.
Yoksulluk geride kaldı
Malazgirt Zaferi’nin yıldönümü kutlamalarına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhur İttifakını oluşturan liderler ve bakanlarla gitti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Bitlis’te kamu ve özel sektör tarafından yatırımların açılış töreninde, “Bölgemiz genelinde huzur ortamı güçlendikçe, hamdolsun yatırımlar çok daha hızlı şekilde ilerliyor. Eski Türkiye artık tamamen geride kalmıştır. Terör sopasıyla siyasetin dizayn edildiği, toplumun hizaya sokulduğu ülkemize istikamet çizildiği günler geride kalmıştır. Yasakların, baskıların, yokluk ve yoksullukların olduğu o eski günler artık bir daha gelmemek üzere tamamen geride kalmıştır” dedi.
İktidar epey zamandır kendi çevresinde oluşturduğu bir çemberin içinde yaşıyor. Çemberin dışındakileri görmüyor. Hatta arkasına bakmıyor. Halkın büyük çoğunluğu arkada kaldı. Arkasına bakmayı bıraktığı için iktidar, halkın yokluk ve yoksulluk içinde olduğunu göremiyor.