Veriler Merkez Bankası’na ait…
Ödemeler dengesi: 2003-Kasım
2016 arası:
Toplam dış ticaret açığı:
-673 milyar 343 milyon dolar.
Hizmetlerden sonra kalan açık:
– 419 milyar 630 milyon dolar.
Toplam cari açık:
-496 milyar 633 milyon dolar…
*
Şimdi…
Bu rakamlara göre ekonomimizin açık
verdiği ortaya çıkıyor. Ancak birileri bize
destek vermiş…
Peki, kimler bu ekonomik desteği ve-
renler?
Hangi yöntemlerle bize para vermiş-
ler?
*
Yine Merkez Bankası verilerine göre…
Yabancıların doğrudan yatırımları: 174
milyar 490 milyon dolar.
Yabancıların portföy yatırımları:
159 milyar 724 milyon dolar.
Yabancıların borç olarak verdiği para:
301 milyar 462 milyon dolar.
*
Böylece, yabancılardan 2003.
Kasım 2016 arası Türkiye’ye tam
555 milyar 674 milyon doların gel-
diği net bir şekilde görülüyor…
Hatta ülkemize aynı dönemde yine
yabancılardan, 38 milyar 727 milyon do-
lar kaynağı belirsiz bir para girişi daha ol-
muş.
*
Merkez Bankası dış borçlarımızı şöyle
açıklıyor:
Kısa vadeli dış borçlar;
Aralık 2003:
16 milyar 424 milyon dolar.
Kasım 2016:
100 milyar 835 milyon dolar.
Aradan geçen sürede kısa vadeli dış
borçlarda tam %614 artış olmuş.
84,4 milyar dolarlık kısa vadeli dış
borç artışının 70,1 milyar doları özel sek-
törden kaynaklı.
*
Özel sektörün yurtdışından sağladığı
uzun vadeli dış borçlar ise şöyle:
Finansal kuruluşlara borçlar:
7 milyar 425 milyon dolardan, 106
milyar 431 milyon dolara
Finansal olmayan kuruluşlara borçlar:
22 milyar 714 milyon dolardan 99
milyar 258 milyon dolara
Özel sektörün toplam uzun vadeli dış
borcu:
30 milyar 139 milyon dolardan 205
milyar 689 milyon dolara çıkmış.
*
Bu tablodan çıkan sonuç şudur:
Dışarıdan bize tam 594 milyar
401 milyon dolar girmiş.
Yani, yabancılar bize bol bol para ge-
tirmiş…
Peki nasıl?
Borç veren de olmuş, risk alıp yatırım
yapan da olmuş…
*
Şimdi size yine bu köşede 6 Ocak
2017 tarihinde yazdığım bir yazıyı hatırlat-
mak istiyorum…
Ekonomik tetikçi John Perkins’ ın iti-
rafları:
“Kendi otomobilini üretemeyen ülke-
ye, borç verip otobanlar yaptırırız.
Sonra onlara arabalarımızı satarız.
Sonra, bankalarını satın alırız…
Bu bankalardan halka ucuz krediler
verip, daha çok araba almalarını sağlarız.
Böylece verdiğimiz krediyi araba sata-
rak geri alırız, hem de faiziyle…
O ülkeye Dünya Bankası’ndan ve kar-
deş kurumlardan ayarladığımız krediler o
ülkenin asla hazinesine gitmez.
O ülkede proje yapan bizim şirketlerin
kasasına gider…
İnsanların işlerine yaramayan bir yığın
betona gider bu paralar.
Sürekli bizim şirketlerimiz kazanır.
Sadece birileri nemalandırılır.
Halk bu sistemden hiçbir şey kazan-
maz…
Ama ülke büyük bir borcun altına so-
kulmuş olur.
Bu, o kadar büyük bir borçtur ki,
ödenmesi imkânsızdır.”
*
IMF’den borç almadık ama, bu
kez de bizi başka yöntemlerle borç-
landırmışlar galiba.
Ne dersiniz…