İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: ilhanates@olay.com.tr YAZARIN TÜM YAZILARI

Tiyatro

Köşe Yazısını Dinle

İlk tiyatro oyununu on yedi yaşımdayken seyrettim. İlk tiyatro seyri için çok geç bir yaş ama yaşadığım yerlerde tiyatro yoktu.

Üniversiteyi kazanamadığım 1967 yılında İstanbul’a gelip altı ay kalınca Üsküdar Şehir Tiyatrosunda, şimdiki adıyla Musahipzade Celãl Sahnesinde Şekspir’in Othello oyununu seyretmiştim. Şekspir’in hiçbir oyununu okumamıştım, oturduğum yer en arkalardaydı, konuşmalar da iyi duyulmuyordu, bu nedenle ne oyunu anlamış ne de sevmiştim. Yine de tiyatronun peşini bırakmadım, daha sonra seyrettiklerim güzel olunca tiyatroyu sevmeye başladım. Ali Poyrazoğlu ve Müjdat Gezen henüz gençtiler ama onları parlak bir geleceğin beklediği açıktı, çok iyi oynuyorlardı. Mücap Ofluoğlu-Suzan Ustan, Toto Karaca-Ali Sururi, Gülriz Sururi-Engin Cezzar ve Lale Oraloğlu’nun tiyatrolarında değişik türden güzel oyunlar seyrettim. Beni en etkileyen ise Balıkesir Muhasebecisi adlı oyundu. Nejat Uygur ve eşinin de rol aldığı Ayyar Hamza oyununda sadece beş altı seyirci vardı. Güzel bir komediydi, “Niye böyle bir oyuna bu kadar az kişi gelmiş ki?” diye hayret ettiğimi çok iyi hatırlıyorum. Ama Nejat Uygur da o zamanlar henüz çok tanınmıyordu…

Tiyatro sevgisinin başladığı o altı aydan sonra araya Erzurum’da üniversite yılları, Bitlis ve Muş’ta öğretmenlik dönemi girdi ve tiyatro hayatımdan çıktı. 1978’de Hayrabolu’ya tayin olunca tiyatro yeniden hayatıma girdi. Annem İstanbul’daydı, Hayrabolu-İstanbul arası üç buçuk saatti, bazı hafta sonları ve ara tatillerde İstanbul’a gidiyor, gider gitmez daha önce not aldığım oyunların biletlerini alıyor, on beş günlük bir tatilde en az beş altı oyun izliyorduk. Eşim de tiyatroya düşkündü. Yeniden tiyatroya kavuştuğum için mutluydum. 1979-1985 arasında bu kez en çok Kenter’lerin oyunlarını seyrettik. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Ayhan Kavas’ı Bodrumdaki Pencere, Harold ve Maude, Babalar ve Oğullar ile Arzu Tramvayı oyunlarında hayranlıkla izledik…

1985’te Bursa’ya geldiğimizde tiyatro sevgisi artık bizde üst seviyedeydi. 1985-2000 yılları arasında Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosunda yetmişe yakın oyun seyrettik. Tiyatroya gidişimiz ilk beş yılda çok, sonraki on yılda her yıl giderek azalan bir seyir izledi. Seyrettiklerimiz içinde beğendiklerimizin sayısı onu geçmedi, çoğu vasattı, bazılarıysa kötüydü. Hatta bir oyun o kadar kötüydü ki bir ara oturduğum ön sıradaki koltuğumdan sahneye fırlayıp höyküren başrol oyuncusunun yakasına yapışıp hesap sormak düşüncesi bile aklımdan geçmişti. Sonuçta tiyatrodan soğuduk, son yirmi beş yılda o salona adım atmadık. Sadece İstanbul’dan turneye gelenleri ya Tayyare Kültür Merkezinde ya da Fethiye Kültür Merkezinde seyretmekle tiyatro zevkimizi canlı tutmaya gayret ettik. Kenterleri oralarda Konken Partisi, Oscar ve Pembe Meleği oyunlarında, Ferhan Şensoy’u Ferhangi Şeyler’de, Ali Poyrazoğlu’nu tek kişilik gösterisinde, Selçuk Yöntem’i Gece Mevsim’inde, Nejat Uygur’u sevimli bir komedisinde seyrettik…

Yurt dışında da ilki 1984’te İngiltere, ikincisi  2017’de Amerika’da olmak üzere iki oyun seyrettim. Şekspir’in doğduğu Stratford kasabasındaki Şekspir Tiyatrosunda seyrettiğim oyun “Kral 3.Richard’ın Tragedyası” idi. İstanbul’da ilk seyrettiğim de bir Şekspir oyunuydu ama ondan bir şey anlamamıştım oysa aradan geçen yıllarda Şekspir’in tüm oyunlarını okumuştum, İngilizcem de oyunu anlamama yetiyordu. Neticede oyunu sevmiştim, oyundaki bazı sahnelerin parlaklığı hâlâ aklımda. İkincisi New York Broadway Ambassador tiyatrosunda seyrettiğim Chicago müzikaliydi. Bu müzikali anlatmak gerekir:

Tamamen dolu salonda basamaklı orkestra sahnenin orta ve arkasında konuşlanmıştı. Oyunun üçte ikisi dans ve şarkılardan, üçte biri konuşma ve rol kesmelerden ibaretti. Aşk, ihtiras, intikam ve cinayetin iç içe geçtiği müzikalde başlarda Velma Kelly rolünde esmer Lana Gordon etkindi, işlediği bir cinayetten hapishanedeydi, sonra Roxie Hart rolünde beyaz tenli Charlotte d’Amboise çıktı sahneye, genç güzel kadın ünlü ve zengin olmak istiyordu. Kendisiyle beraber olmak isteyen erkekler arasında onu yıldız yapacağına söz veren yakışıklı genç bir erkekle beraber oldu, tıknaz kılıbık kocasını aldattı. Yakışıklı sevgilisi sözünde durmayınca onu öldürdü, hapse düştü. Aynı koğuşta kalan bu iki kadın arasında yaman bir rekabet başladı. Roxie Hart, Velma Kelly’nin başlardaki etkinliğini önce dengeledi sonunda da seyirciye “Roxie Hart (Charlotte d’Amboise) daha ağır bastı!” dedirtmeyi başardı. “Niye böyle oldu ?” diye düşündüm bir süre. Aklıma önce “Velma Kelly üç şeyi iyi yapan biri, oysa Roxie Hart beş şeyi iyi yapan biri gibi, o nedenle Roxie ağır bastı,” diye bir açıklama geldi. Oyunu yeniden düşününce Velma’nın sahnede Roxie kadar uzun görünmediğini hatırladım. Atıyorum Velma sahnede otuz beş dakika göründüyse bu süre Roxie için kırk beş dakikaydı. Roxie’ye üç değil beş iyi şey yaptıran rakibinden on dakika daha çok sahnede kalmasıydı. Eğer roller değişseydi Velma üste çıkardı, beş iyi şey yapan o olurdu çünkü onda öyle bir potansiyel vardı. Bu konuda bahse girilse ben Velma derdim.

Seyirciyi selamlama bölümünde ikisi hep birlikteydi ve orkestranın ortasındaki platformdan birbirlerine sarılmış bir şekilde el sallayarak aşağı kayıp kaybolmaları çok fantastik bir görüntüydü. Avukat rolünde Tony Yazbeck, Roxie Hart’ın aldattığı kocası rolünde Raymond Bokhour ve şefkatli hapishane yöneticisi (“Mama” Morton) rolünde şişman zenci kadın NaTasha Yvette Williams diğer önemli rolleri paylaşan oyunculardı.  Avukat Tony Yazbeck bu arada bir arya söyledi, eğer ortalama bir tenorun nefesi bir aryayı en çok kırk beş saniye seslendirmeye yetiyorduysa o bunu aştı, örneğin aryayı hiç nefes almadan elli saniye seslendirdi.  Aryasını bitirdiğinde salondan müthiş bir alkış aldı. İki baş kadın oyuncu dahil dansçı kızlar dekolteydiler ve hepsinin vücudu düzgündü. Roxie ve Velma’nın o kadar değişik dansları gerek bireysel gerekse diğer dansçılarla birlikte kusursuz bir şekilde yapmaları, şarkıları mükemmel bir şekilde seslendirmeleri, rollerini ustaca yapmaları kafama “Bir oyuncu bu kadar değişik şeyi nasıl bu kadar mükemmel yapabilir, bunu başarmak için Roxie kaç gün, kaç hafta, kaç saat çalıştı?” gibi soruların çengelini astı. O an gerçekten bunun yanıtını öğrenmek istediğimi düşündüm. On beş dakika aranın verildiği müzikal toplamda iki saat on dakika sürdü.  Yıllardan beri böyle bir oyun seyretmeye hasret kalmış olduğumu hüzünle hatırladım…

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X