İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Sınıf arkadaşlığı

Köşe Yazısını Dinle

Üniversite sınıf arkadaşlarımızla 15. toplantımızı 27-30 Ekim tarihleri arasında Samsun’da gerçekleştirdik. Organizasyonu orada yaşayan arkadaşımız Aysel Köksal yaptı. Ona bu işte eski bir turizmci rehber olan eniştesi Kaan Bey yardımcı oldu. Bodrum’da antika işi yapan Kaan Bey, Aysel’e yardımcı olmak için yazın birkaç kez Bodrum’dan Samsun’a geldi…

27 Ekim Pazar toplantımızın ilk günüydü. Program akşam 19.00’da Pamuk Restoranda balık yeneceğini gösteriyordu. Haftalar önce Kâmil Koç’un 06.30 otobüsüne bilet almıştım, programa en çok yarım saat gecikmeyle yetişeceğimi düşünüyordum. Bursa terminaline gittiğimde seferin iptal edildiğini, yeni seferin 09.00’da yapılacağını öğrenmek benim için kötü bir sürpriz oldu. Canım sıkıldı tabii ama mecburen bindim 09.00 otobüsüne. Bu Pamuk Restoran için yarım saat değil iki buçuk saatlik bir gecikme anlamına geliyordu. Akşama doğru “Şimdi neredesin? Senin için bir sürpriz var” diye Mehmet Altıntaşoğlu aradı iki üç kez. “Sürpriz ne olabilir?” diye epey kafa yordum ama bir şey çıkaramadım. Samsun oto garına indiğimde Aysel’in oğlu Murat beni aldı, Pamuk Restoran’a bıraktı. İçeri girdiğimde büyük bir alkış koptu. Önce “Sürpriz bu olmalı, gelince alkış tutalım diye karar aldılar herhalde!” diye düşündüm. Arkadaşlarımın oturduğu bölüme doğru ilerledim, onları selamladım.

Amacım boş bir yer bulup oturmak, akışı bozmamaktı. Arkadaşlarım ise bu yöndeki sözlerime aldırış etmeden ısrarla ön tarafı işaret ediyorlardı. Ön tarafa baktım, orada bir sandalye, sandalye üstünde de bir çanta vardı. “Yoksa sürpriz alkış değil de çanta içindeki bir şey mi?” diye bakışlarımı oraya çevirdim. Ordan da bir sonuç alamayınca iyice afalladım. Afallayan bu halim karşısında yandan iki kişinin ayağa kalktığını gördüm. Çok sevdiğim Hayrabolu Lisesi’nden öğrencim Pervin Tuna’yı ve onun arkadaşı Derya Şentürk’ü karşımda görmek sürprizin ta kendisiydi. Heyecan içinde onlarla kucaklaştım. Aysel, Pervin ile Derya’yı altı ay öncesinden toplantıya davet etmiş, onlar da kabul etmişler. Kararı sır gibi saklamışlar ve bunda da başarılı oldular…

Kaldığımız “North Point” Oteli Atatürk Heykeline ve denize yakındı, sabahları güneşin denizin üstünden doğmasını seyretmek güzeldi. Atatürk heykeli ve Mustafa Kemal’in Samsun’a onunla vardığı Bandırma vapurunun bire bir replikasını görmek bizi duygulandırdı, bol fotoğraf çektik. Şehir Müzesini de ziyaret ettik. Samsun son on yılda çok göç almış, nüfus 1.3 milyonu bulmuş. Atakum sahil yolu halkın deniz kenarında gezinmeleri, oturmaları için iyi bir seçenek sunuyor. İlkadım Batıpark içerisinde bir Amazon köyü oluşturulmuş. Anaerkil bir şekilde hayatlarını sürdüren Amazonlar M.Ö 2000’li yıllarda bir dönem Terme’de yaşamışlar. Savaşçı Amazon kadınlarının balmumu heykelleri pek gösterişliydi. İki devasa aslan heykeli de hemen yakındaydı, birinin sinema olarak kullanılma özelliği de varmış…

Kavak-Samsun arasında onlarca “Menemen-Menemenci” levhası taşıyan yerlerle karşılaşmak şaşırtıcıydı. Hiçbir yerde menemenin bu kadar öne çıktığı bir yer görmemiştim, bunu Aysel’e sordum. “Menemen burada çok yaygın. Yumurtanın sadece sarısı kullanılıyor veya üç sarıya ancak bir beyaz katılarak, kaşar peyniri de eklenerek yapılıyor, özelliği bu. Bir de domatesin niteliği önemli” dedi. Bafra pidesi de Samsun’un bir başka önemli markası. Onu da iki yerde denedik. Şahsen pide yiyen, açık pidelerden zevk alan biri değilim ama bu kapalı pideleri beğendim, hafif olduklarını, mideye oturmadıklarını farkettim…

Zerafetiyle ve iletişim dilini çok iyi kullanmasıyla herkesin beğenisini kazanan Aysel gala gecesinin açılış konuşmasını yaparken içten ve duygusaldı. “Bazı arkadaşlar çeşitli mazeretler öne sürerek gelmediler. Ama yaşça en büyüğümüz Seçkin Ergin hocamız bastonu ve tekerlekli sandalyesiyle geldi, ilk ödemeyi yapan da o oldu. Yaptıklarıyla bize önemli mesajlar veriyor” dedi. Sonra hocamızı mikrofona davet etti Aysel, onu konuşturdu, ardından plaketini takdim etti. “Kaan’a da yardımlarından dolayı çok teşekkür ediyorum” diyerek sözlerini bitirdi. Alper Yazoğlu da Aysel’e üstünde portresi olan plaketini verdi. Ambiyansın iyi seviyeye ulaştığı bir zamandı. Kısa bir ara sonrası ışıklar karartıldı, mikrofonu alan Aysel “Bir sürprizimiz var şimdi!” dedi. On saniye, yirmi saniye derken bekleyiş kırk saniyeyi bulduğunda ışıklar tekrar yandı, salona iki elindeki küçük kupalardan alevler fışkıran genç ve güzel bir dansöz girdi. Önce kırmızı dans kıyafeti içinde çeşitli figürler sergiledi. İki dakika sonra alev kupalarını bıraktı, on beş dakika coşkuyla dans etti, henüz usta bir göbek dansçısı olmadığı belliydi ama masadakilerle iyi diyalog kurdu, bazılarını sahneye davet etti, onları da oyuna kattı. Arkadaşlarımız da ona bonkör davrandılar. Gecemiz bir dönem TRT’de türküler söyleyen Metin Solmaz’ın üç türkü söylemesiyle, danslarla, oyunlarla akıp geçti…

“Samsun toplantısında anlatacağın ilginç bir iki şey söyle!” dense ne anlatabilirim? Birincisi şu: Üçüncü günün sabah kahvaltısında Emine Vicdan Önen ile eşi Tekin Önen’e nasıl tanışıp evlendiklerini sordum. Masada Elazığlı Tekin’in hemşerisi Betül Albayrak da vardı. Emine Vicdan İzmir Ödemişli, 1975’ten sonra Elazığ’ın bir ilçesine tayin ediliyor. Tekin de o dönem Elazığ’da. Tanışıyorlar, hayatlarını birleştirmek istiyorlar ama bu Tekin için hiç kolay olmuyor. Emine Vicdan’ın annesi “Bundan koca olmaz!” diyor, babasıysa aynı görüşte değil, “Hayır hanım, çocuğu gözüm tuttu, ona kız veririm” diyor. Tekin daha sonra da bir sürü testten geçmek, kendini beğendirmek gibi durumlarla karşılaşıyor. Ama yılmıyor ve muradına eriyor. Cem Yılmaz’ın kara komik tarzı kısa filmleri var. Tekin ve Emine Vicdan yaşadıklarını ona anlatsalardı Cem Yılmaz bundan rahatlıkla kısa bir film çıkarırdı. Onlar anlatırken Betül’le çok güldük…

İkincisi de şu: Daha önce bizim gruba başka bölümlerden, mesleklerden kişiler de katıldı. Onlardan çoğuyla grup arasında pek bir kaynaşma olmadı. Bazılarıyla hemen olmasa da zaman içinde bir samimiyet ortaya çıktı. Ama öğrencim Pervin Tuna ve arkadaşı Derya Şentürk’ün bizim grupla çok çabuk kaynaşması hem ilgimi çekti hem de beni çok şaşırtmadı. Çünkü Pervin’i daha önce Aysel, Betül, Zerrin ve Fulya gibi arkadaşlarımla tanıştırmıştım ve aralarında iyi bir diyalog ortamı yaratmışlardı. Ayrıca Facebook’da Pervin’in benim yazılarıma yaptığı son derece nitelikli yorumlar onlar gibi başkalarının da dikkatini çekmişti. Yani yüz yüze gelmeden önce Pervin zaten bayağı tanınıyordu. Dolayısıyla Pervin’in herkesle diyalog içinde olduğunu görmek ilginç bir deneyimdi…

Bir günümüzü de Amasya’da geçirdik. Amasya kaya dağların arasında kalmış, kaya mezarları barındıran, ortasından Yeşilırmak’ın geçtiği bir şehir. Nehirde gondol gezintisi de yapılabiliyor. Biz de içinde 1990’lı yıllarda serbest stil güreşte Olimpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonlukları olan Amasyalı Mahmut Demir’in de olduğu bir grupla (Alper Yazoğlu, Sahra Aytaç, Emine Vicdan Önen, Asiye Yomralı ve Gülşah Aşçıoğlu) gondol gezisi yaptık. Alper’e Mahmut Demir’in yağlı güreş yapıp yapmadığını sordum. “Yapmadı, iyi ki de yapmadı, yağlı güreş minder güreşi yapanı bozar. Samsun’un gururu Mustafa Dağıstanlı bizim efsane güreşçilerimizden biriydi, serbest stilde olimpiyat ve dünya şampiyonlukları birden fazlaydı. Güreşi bıraktıktan sonra bir de yağlı güreş yapayım dedi. Malkaralı bir yağlı güreşçiyle karşılaştı, Malkaralı bunu kaldırdı, kündeye getirdi, yendi. Bu Mustafa Dağıstanlı’nın karizmasını çizdi tabii” dedi. Amasya’da Ferhat ile Şirin müzesini ziyaret etmeyi de atlamadık…

Yazıya sondan başladım, şimdi de gerilere, en başa dönelim. Biz 1968-1972 Erzurum Atatürk Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencileriydik. Mezuniyetten otuz beş yıl sonra ilk toplantımızı 29 Ekim 2007’de İstanbul’da bir geceyle sınırlı olarak yaptık. Sonraki toplantılarımızı da hep 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na denk getirdik. 2008 boş geçti, 2009’daki Aydın Güzelçamlı toplantısı da bir geceyle sınırlıydı. Sonraki toplantıların hepsi üç veya dört gün sürdü. Erzurum’daki üçüncü toplantının ardından rehber kullanmaya başladık. Hatay, Trabzon, Kıbrıs, Edirne, Kapadokya, Kastamonu, Bodrum, Denizli, Alanya ile devam ettik. Pandemi patlak verince 2020 ile 2021’de toplanamadık. 2022’de Adana ile tekrar başladık, İzmir ve Samsun ile toplantı sayımızı on beşe yükselttik…

Alper Yazoğlu ile eş başkan Fedakâr Doğanavşargil geziler organize ettiler, organize eden arkadaşlara yardımcı oldular. Organizasyonla ilgili hangi kitapta okuduğumu hatırlamadığım bir pasaj var: Osmanlı’nın toprak kaybetmeye başladığı dönemde düşman Osmanlı egemenliğindeki ülkeye girer ve karargahını girdiği şehrin bir evinde kurar. İşgalci komutan ev sahibine tuvaleti sorar. Ev sahibi komutanı bahçeye çıkarır ve bahçenin uzak bir yerindeki dikdörtgenimsi tuvaleti gösterir. Tuvaletin evde değil böyle uzak bir yerde olmasına şaşıran işgalci komutan ev sahibine “Sizde organizasyon yok!” der. Ev sahibi “Bizde organizasyon olsaydı siz de şimdi burda olmazdınız!” diye yanıt verir. İşte biz de Alper ve Fedakar’ın organizasyonla ilgili katkıları sayesinde on beş toplantı gerçekleştirdik. Öğrenciliğimizde eksik kalan birbirini tanıma eylemini bu toplantılar yoluyla giderdik. Yirmili yaşlarda bir aradaydık, otuz beş yıllık uzun bir aradan sonra ellili yaşlarda tekrar bir araya geldiğimizdeyse gençlik bitmiş, orta yaşlarımızın sonuna gelmiştik. Şimdilerdeyse yetmişli yaşlardayız, hatta seksenlerde olan bir iki kişi bile var…

Hep üç-beş yıldız arası otellerde konakladık. Mevcut çoğunlukla kırklı rakamlardaydı, elliyi hatta altmışı bulduğumuz toplantılar da oldu. Samsun toplantısı otuz kişiyle mevcudun en az olduğu bir toplantıydı. Bunda Samsun’un merkeze uzaklığı, ilerleyen yaş, sağlık sorunları, hayat şartlarının ağırlaşması gibi nedenler de etkili oldu…

Bu toplantılarda gözümün önünden geçen unutulmayacak çok sahneler var ama ancak bazılarını yazabilirim. İstanbul’daki ilk toplantımız en heyecanlı, en duygusal görüntülere sahipti. Büyülü bir geceydi ve ilk kitabıma bu toplantıya atfen “Büyülü Gece” adını vermiştim. Sirkeci garındaki Orient Express lokantasına girenlerden bir kişiyi başta hatırlayamadık, tanıyamadık, “Kimdi bu?” diye birbirimize sorduk. Bu kişi kendini hatırlatmak, tanıtmak için az uğraşmadı. Sonunda Doğan Ünal’ı hatırladık, tanıdık. Tanınınca Doğan rahat bir nefes aldı…

2014 Edirne gezimiz bizim için gurur verici sahnelerle doluydu. İstanbul’da yaşayan sınıf arkadaşımız Bayburtlu Alper Yazoğlu’nun Edirne’de iz bırakan işler yapmış olduğunu gördük. Bir kere 1990’ların ilk yıllarında üç kez Kırkpınar ağalığı yapmış, Sarayiçi Er meydanında tribünlerden birinde onun adı yazılı, meydan çıkışında yer alan heykellerden biri ona ait. Kendi adını taşıyan bir ortaokul yaptırmış ki bu çok önemli, son olarak da bir caddeye adı verilmiş. Alper’in Edirne’den sonra bir grup arkadaşımızı Yunanistan’a götürmeyi sağlamasıysa bazı arkadaşlarımızın ilk kez yurt dışına çıkmasının önünü açtı…

Kıbrıs gezimiz denince aklıma hemen Betül Albayrak, Aysel Köksal ve Osman Bebek’in Mersin Taşucu limanından Girne’ye yolcu gemisi zannederek bilet almaları ama geminin yolcu gemisi değil de ro-ro yük gemisi çıkması geliyor. Uçağa binemeyen Betül ve Aysel’in yanlarında iyi ki Osman Bebek varmış ro-ro yük gemisinde. Kadınlar uyku haplarıyla rahat uyumuşlar fakat Osman onlara göz kulak olma düşüncesiyle gece yarısından sabaha kadar süren yolculuk boyunca uyumamış. Gün ışıdığında Girne uzaktan görününce arkadaşlarına “Kalkın kara göründü!” diye seslenmiş. Aysel ve Betül “Osman olmasaydı rahat uyuyamazdık!” diyerek bu olayı Girne’de iki gün boyunca kaç kez anlattılar bilmem, herkes bu anlatımlardan büyük zevk almıştı…

On beş toplantının sonunda beş kayıp verdik. Önce şair arkadaşımız Ahmet Savaş öldü, onu Birol Öztürk, Cemil Yomralı, oyun ve öykü yazarı Zerrin Tığlıoğlu ve Doğan Ünal takip etti…

Sözün özü lise, üniversite arkadaşlıkları unutulmuyor…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X