Kültürpark’ta Cennet Çay Bahçesi 2004’e kadar Özgen, Orman, Göl ve Ender gibi çay bahçeleri yanında çok bakımsız ve kötü durumdaydı. Doğru dürüst masaları, sandalyeleri bile yoktu, oturmadan önce iyi bir sandalye bulmak için iki üçünü elden geçirmek gerekiyordu. Hacı ile oğlu işlettikleri bahçede hiç tadilat yapmıyor, hiçbir yeniliğe yanaşmıyorlardı. Böyle olunca müşteri de diğer bahçelere göre çok azdı. Gelen müşteriler iki üç masayı zar zor dolduruyordu ve onlar da genelde başka bahçelerde tutunamayan müşterilerdi. Benim oraya takılmam kitap okuma için uygun bir yer olmasıydı. Müşteri az olunca sigara dumanı da az oluyordu.
2004 yılında Veysi Kaymaz ile üç oğlu bu çay bahçesini devraldılar. Yeni işletmeciler eski işletmecinin tam tersine hem kapalı alanda hem de bahçede iki yıl boyunca peşpeşe gerekli her tür tadilatı ve yeniliği yaptılar. Sonuçta adı Vitamin olarak değiştirilen bahçe Kültürpark’ın diğer bahçeleri gibi oldu, müşterisi de kalite ve sayı olarak iyi bir seviyeye ulaştı. Yeni işletmecinin yıkılmadan önce Santral Garajda orta büyüklükte bir marketi vardı, otobüs terminali 1997’de şimdiki yerine taşındıktan sonra bu market diğer dükkanlarla birlikte 2006’da yıkılana kadar çalıştı, baba ile küçük oğlu marketin başında durdu, ordan gelen para çay bahçesinin maddi yükünü hafifletmede önemli bir rol oynadı.
Cennet Çay Bahçesinin garsonlarıyla bir samimiyetim vardı ama işletmecileriyle bir samimiyetim yoktu. Devir işlemlerinden sonra yeni işletmecilerle tanışmam, belli bir samimiyete ulaşmam fazla zaman almadı. Özellikle Teoman denen genç adam dikkatimi çekiyordu. Genç, orta yaşlı ve daha büyük müşterilerle ilişkisi mükemmeldi, kendini sevdiriyordu, bunu yaparken de herhangi bir yapmacık davranışa başvurmuyordu. Baba Veysi Kaymaz da market işi bittikten sonra çay bahçesinde durmaya başladı. Onunla da sık sık sohbet ederdik. Teoman için “O altındır, çalışır!” derdi. Bunu Teoman’a söylediğimde “Gümüşten altına geçmeden önce epeyce hışırlık yaptım ama. Askere gidene kadar çok para batırdım, şimdi eskisi gibi değilim. Birçok şeyi pahalı bir şekilde de olsa öğrendim. Kendimi şöyle anlatayım: Öğretmen on sayfalık bir ödev verdi diyelim. Kardeşim bir sayfasını, abim üç sayfasını, bense yedi sayfasını yaparım!” demişti. Karısının onu tanımlarken söyledikleriyse “Kafasına koyduğunu yapmak için var gücüyle asılır!” idi. Teoman hep en büyük sorununun elemanlarla uğraşmak olduğunu söylerdi. İşini iyi yapmayanlara sık sık uyarılarda bulunurdu. “Bahçeyi ikiye böldüm, şimdi herkes kendi yerinde çalışacak. Aksi takdirde işi birbirlerinin üstüne bırakıyorlar, bu da müşterileri olumsuz etkiliyor” derdi. Önce dil merkezinde sonra da dersanede çalışırken uzun ders aralarında oraya giderdim çoğunlukla. Sigara yasağından önce kışları çok az giderdim çünkü nargile dumanlarıyla salon sigara içmeyenler için oturulamaz olurdu. Sigara yasağından sonra kışları da daha çok gitmeye başladım. Gitmede biraz arayı uzattığımda Teoman telefon eder “Hocam nerdesin, hayatta mısın?” diye sorardı. Yaz akşamları ailece Vitamin Çay Bahçesi’ne gittiğimizde ne yapacağını bilemezdi. “Samimiyetin dili sesde ve gözlerde kendini belli eder!” lafının doğruluğunu onda görürdük. Birlikte bazen okey, bazen de tavla oynardık. Bir gün laf muhabbet kuşlarından açılınca eşimin gözlerinin dolduğunu gören Teoman “Ne oldu?” diye sordu. Eşim “Maviş adlı bir muhabbet kuşumuz vardı sanki içine insan girmiş gibi akıllıydı. Neler söylemez neler yapmazdı ki! Hastalanıp iki buçuk yaşında ölünce bir ay kendime gelemedim” dedi, gözlerini kuruladı. Teoman “Bizim de marketimizde bir muhabbet kuşumuz vardı. Dükkânın içinde dolanır, gelen giden müşterilerin omuzlarına, kafalarına konardı. Bana o kadar alışmıştı ki onu omzuma konmuş bir halde karşıdaki Divan Lokantasına götürürdüm.Ben yemek yerken o da ekmek kırıntılarını didiklerdi. Sonra döner dükkâna gelirdik. Bir gün tahminimce bir müşterinin omzunda dışarı çıktı, kayboldu. Çok üzülmüştük,” diye anlattı. Eşim “Teoman ne candan ne sempatik biri, yüzünde şeytan tüyü var!” derdi hep…
Abisi çay bahçesi dışında Heykel’de büfe işletme, Küçük Sanayi’de lokantacılık ve halı saha işi, son olarak da Endülüs Park’ta kafe açmak gibi işler yaptı ama tüm bu işler iyi gitmedi, çok para kaybetti. Bu nedenle Teoman hep ekside olduklarını söyler, bankalardan kredi çekmenin peşine düşerdi. Yine de moralini bozmazdı. “Hocam, senin kitap okumana imreniyorum” dedi bir gün. “Sen kitap okur musun?” diye sorduğumda “Bir kitap okudum şimdiye kadar, o da Doğan Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk kitabını” dedi…
2011’den sonra çalışma hayatımı bitirince artık şehir merkezine ayda bir saç traşı dışında gitmiyordum. Ama Teoman’la görüntülü veya görüntüsüz olarak telefonla konuşuyorduk. Pandemi esnasında bir ara telefonla konuşma aralığımızın uzadığını hissedince 2022 Şubat sonlarında onu aradım. Yanıt vermeyince bir kez daha aradım o gün, yine yanıt vermedi. Ertesi sabah mesaj yazdım, epeydir görüşemediğimizden bahisle işlerini, çocuklarını sordum sonra da “Size korona uğradı mı, bize henüz gelmedi!” diye yazdım. Öğleden sonra telefonum çaldı, ekranda Teoman’ın adını gördüm, sevindim. “Merhaba Teomancığım!” dedim, “Hocam merhaba!” dedi ama konuşan Teoman değildi, eşiydi, sesi keder doluydu. Kötü bir şeyler olduğunu sezdim “Nasılsınız?” diye sordum ürkek bir ses tonuyla. “İyi değiliz hocam çünkü Teoman’ı 3 Ocak’ta koronadan kaybettik. Aşısızdı, 33 gün yoğun bakımda kaldı, ben de yakalandım ama ben aşılıydım atlattım, o atlatamadı, daha 46 yaşındaydı” dedi ağlayarak. Donup kalmıştım, çok üzüldüğümü, onu çok sevdiğimizi söyledim, “Biliyorum, o da sizi çok severdi” dedi. Sonra Vitamin Çay Bahçesi’ne gittim, babasıyla konuştum, başsağlığı diledim. “Teoman herkesin sevdiği bir insandı. O evlattı, geceleri ayrılırken elimi öper, ‘Baba, anneme de elini öptüğümü söyle!’ derdi. Bir süre durdu sonra “Marketteyken üç numaralı oğlum Veysel’i kaybetmiştim, burda da Teoman’ı kaybettik. Vadesi bu kadarmış, takdir-i ilahi!” dedi, son cümlede sesinin çatladığını farkettim. “Borçları kapatmak için dört ev, dört araba sattık, halen de borçları tam kapatamadık, pandemi bize çok zarar verdi” diye ekledi.
Bâkî kalan bu kubbede hoş bir sada imiş! Nur içinde yat Teoman!..