2014 Temmuz’unda bir gün Pınarbaşı Parkı’nda oturmuş kitabımı okurken kırklı yaşlarda, esmer, zayıf bir kişi “Kitap okuduğunuzu görünce sizinle tanışmak istedim!” diyerek masama geldi. Çay söyledim garsona. Adam önce hayat hikayesini anlattı, iş hayatının iyi gitmediğini, şu an çalışmadığını söyledi. Daha sonra “Ben şairim,” dedi, ilgi gösterdiğimi görünce “Ben dünya çapında bir şairim!” diye devam etti. Yetmedi, “Türk romancılarından kimseyi tanımıyorum, sadece Orhan Pamuk’un Kırmızı Kitabı’na baktım biraz, görüşlerini beğenmiyorum, onun amacı satacağı kitap sayısını artırmak!” diye ekledi. Çayından peşpeşe yudumlar aldıktan sonra kendinden emin bir insan tavrıyla “Ben bir kitabı alırım, ortasından iki üç sayfa okurum, hoşuma giderse okurum, gitmezse okumam. Şu ana kadar yedi bin kitap okudum. Basılı bir şiir kitabım var, bir nüshasını hemen size takdim edeyim” diye sözlerini bitirdi. Kitabını bana uzatırken çay için teşekkür etti. Kalktıktan sonra şiirlerine göz gezdirdim. Hamaset ağırlıklı, düz yazı tarzı şiirlerdi…
Bugün yine geldi masama. “Kitabımı nasıl buldunuz?” dedi. “Dünya çapında bir şair” olduğunu söyleyen kişiye “Şiirlerinizi beğenmedim!” diyemezdim, “güzeldi,” demekle yetindim. Yine okuduğu kitap sayısından bahsetti, dünkü yedi bin rakamını bugün sekiz bine çıkardı! Yedi veya sekiz bin rakamı tabii ki çok çok büyük bir rakam. Böyle konuşan birine “Ya sen sayı saymasını bilmiyorsun ya da hiç dayak yememişsin!” demek gerekir. Söylediğinin onda biri yedi yüz, sekiz yüz eder ki o bile büyük rakam, o kadar okumadığına kalıbımı basarım. Yüzde biriyse yetmiş, seksen eder, ona inanabilirim çünkü o diğer şık yanında daha inandırıcı. Kısaca bu rakamların hiçbir şekilde doğru olmadığı kesin. Aslında eline kâğıt kalem alan bir kişi hafızasını yoklayarak hangi yazarları okuduğunu, onlardan kaç kitap bitirdiğini, başka tür kitapların sayısını not edip toplasa üç aşağı beş yukarı bir rakam ortaya çıkar. Kâğıtta beliren büyük çoğunluk için normalde onlu veya yüzlü bir rakam olur. Binli bir rakama ulaşmak hiç kolay değildir. Öte yandan “Hiç kitap okumadım…Hayatımda sadece bir kitap okudum!” deme dürüstlüğünü gösteren kişilere de rastladım. Ki bunların arasında lise mezunu kişiler de vardı. Böyle konuştukları için asla onları küçümsemedim aksine takdir ettim çünkü dürüst idiler ve işlerini de iyi yapıyorlardı. Şaire bakarken bunlar geçti aklımdan.
Şair sonra “Siz kaç kitap okudunuz?” diye sordu. “Bin iki yüz civarında,” dedim. Gerçek rakam buydu çünkü eskiden beri okuduklarımı bir kenara not ediyordum. “Size yetişmem için çok okumam, çok çalışmam lazım!” diye ekledim. Sözlerimdeki ince alayı farketmedi “dünya çapındaki şair” aksine cümlem onda kendisine olan güveni yükselten bir etki yaptı. Bunu yüzünün gevşeyen çizgilerinden anladım. O anda Kemal Tahir’i hatırladım. “Bu şair de Kemal Tahir karakterlerinden biri. Aynen Rahmet Yolları Kesti’deki ‘Uzun İskender’ veya Büyük Mal’daki yayla padişahı ‘Sülük Bey’ gibi çok abartılı konuşuyor. Sözün özü, bazı romanlardaki karakterlerin gerçek hayatta da benzerleri var,” diye düşündüm…
İki gündür konuşuyor olmamızın verdiği rahatlıkla özel hayatına dair bir ayrıntı vermekte de sakınca görmedi: “Irtibatta olduğum şairler arasında şizofrenik insanlar var, onlar yüzünden psikiyatriste gitmek, ilaç kullanmak zorunda kaldım!” dedi. Kalkmadan önce bugün de gelirse diye çantama koyduğum Edip Cansever’in bir şiir kitabını verdim ona. Bilmem bu kitabı okur mu, okursa kendi şairliği hakkında kafasında bir kuşku uyanır mı?..